Haberler

Artuklu sanat izleri, Türkmenlik ve Mardin kültürel dokusu

Tülay Çağlar Kadı

Tülay Çağlar Kadı

Eğitimci - Yazar
08.12.2023 01:25

Değerli okuyucu, ilham selam olsun dileklerimle...

Türkmenler, İslâmiyet'i kabul etmiş Oğuz boylarıdır. İlk Türk devletlerini Mardin' de kuranlardan Artuklular ( Oğuz Türkmenleri) ve sanat eserlerini yenide yeniden bütüne katabilmek umuduyla…

Türkmenler (Oğuzlar) 24 boydan oluşur. Literatürde de ihmal edilmediği gibi "Türkmen" olmak için "Yazıtlar"ın baş aktörü "Oğuz" olmak gerekliliği bulunmaktadır.

İnsanlarımız, Türklüğü ve Atatürk'ü yeniden keşfediyor.

ARTUKLU SANAT İZLERİ

Orta Çağ Zenginlik Elçisi Mardin

Tarihi mekânlar bir coğrafya ya ait uygarlık geleneğinin ve birikimlerinin ürünleridir. Söz konusu yerleşmeler bu değerlerle kimliklerini kazanırlar. Bunlar sadece bulundukları yerin değil aynı zamanda tüm insanlığın ortak mirasıdır.

İlk Türk devletlerinden Artuklular 1102 – 1409 yılları arasındaMardin ve Diyarbakır çevresinde kurulmuştur.

Mardin bölgesi, birçok araştırmacı tarafından "Barış adası" olarak tanımlanmıştır.

Mardin, çok kült, çok dinli ve çok dilli yapısıyla günümüzde dünya üzerinde benzeri az bulunan bir bölgedir.

Bu alan, bana göre "çok kültürlülük müzesi" olarak zikredilebilir.

Şehir Türkler, Ermeniler, Şemsiler, Keldaniler, Yahudiler gibi etnik gruplardan oluşmaktadır. Anadolu' nun Güney bölgesine ilişkin tüm dünya ve insanlık geçişlerini, Mardin şehrinde izlemek mümkündür. Halkın yerlisi olan Türk aileler, kozmopolit yapı gereği konuşulan tüm dilleri bilmekle birlikte olağan iletişimde, Türkçe konuşmak konusunda özenlidir.

Orta Çağ geçişlerinin zenginlik elçisi, Mardin Artuklu sanat izleri

Sayısız dine ev sahipliği yaparken, Laiklik İlkesinin yeryüzünde temsilcisi!

Bahsettiklerim, yeryüzüne dolanıklılık yani kültürel süreklilik ilkesi ile yayılır.

Mardin, bilinen en eski uygarlık merkezlerini barındıran Mezopotamya Bölgesi kültürleriyle, dinlerin kesiştiği ve birbirlerini etkilediği bir coğrafyada kurulmuştur.

Dolanıklık ilkesi, fizikte iki veya daha fazla parçacığın birbirleriyle öyle bir bağ kurmasıdır ki,parçacıklar arasındaki mesafe ne kadar uzak olursa olsun, birinin durumu diğerinin durumunu etkiler.

Mardin, geçmişin kültürel mirasını hala büyük ölçüde muhafaza etmektedir. Yukarı Mezopotamya'nın en eski şehirlerinden biri olan Mardin, çok ama çok kadim bir kenttir!

Birinci Dünya Savaşı sırasında, Sykes-Picot Anlaşması (16 Mayıs 1916) ile birlikte Osmanlı Devleti'nin parçalanmak istenmesi sonucunda aralarında Mardin'in de bulunduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin İngiliz ve Fransız Güçleri arasında paylaşılması hedeflenmişti.

Mustafa Kemal Atatürk gayretleriyle Mardin, Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nden ve Cumhuriyet'in 1923'te ilanından önce işgale karşı şiddetle karşı çıkmıştır....Selam olsun.

Alanda, Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam, Şemsilik, Yezidilik gibi çeşitli dinsel inanışların yanı sıra Türkler ve Ermeniler Kürtler, Süryaniler, Araplar başta olmak üzere daha burada zikredemediğimiz çok pek çok çeşitli etnik yapı bugün bile bu coğrafyada birlikte yaşamaktadır.

Bu çeşitlilik neticesinde son derece zengin şehir dokusuyla Mardin kent statüsü yanı sıra korunması gereken bir kültürel miras haline gelmiştir. Pek çok uygarlığa ev sahipliği yapan Mardin asırlar boyunca topraklarında yaşayan medeniyetlerin bırakmış oldukları eserlerle, zengin birikimini köprülerimizden bir tanesidir.

Türkmenlik kavramından önceki yayınlamış kitaplarım, yayınlarım ve çalışmalarımda gereğince bahsetmiştim. Okumayanlar için tekrar etmek gerekirse, Hz. Nuh oğullarından Yafes'in yeryüzünün yeniden şekillenmesi ile Türk neslini dünyanın her yerine yayılışı ile Türk kavramı birebir ilintilidir. Hz Nuh oğlu Yafes çocuklarından birinin adını uluhiyet gerektiren oluşlar aracılığıyla Türk olarak koyduktan sonra dünyanın her yerine yayılmıştır.Bu nedenle gezen yani göç eden Türklere " Türkmen" denmektedir.

Bu kavramın dilimize ve tarihsel yapıya geçişine ilişkin malumat, bizzat Atatürk tarafından Türk Tarih Tezini savunurken kayıtlara geçmiştir. Anadolu coğrafyasında göç eden ataları ile Türklük kavramından uzak olduğunu zanneden sanatsever ruhları birleştirebilmek niyeti ile Türkmenlik kavramından bahsetmekteyim. Biliniz ki! Sanatla farklı insan grupları arasında etkileşim süreklilik ilkesi gereğiyle olmaktadır. Anlatılmak istenen bir olay, yayılmak istenen bir idea, sanat sayesinde kıtalar aşabilir. Sanatı gelişmiş toplumun refah seviyesi de yükselir, gelişmişliği de artar. Eğitimi ilgi alanı bakış açısı çağdaşlığı her şeyi sanatla orantılıdır bir bakıma.

Atatürk sanatı seven sanatçıya değer veren onları destekleyen bir liderdi. Çocukluğundan itibaren sanata ilgi duymuş ve sanatın bazı dallarıyla çok yakından ilgilenmiştir.

Atatürk, sanatın tanımını şu sözlerle açıklamıştır: "Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu anlatım sözle olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur."

Sanat, bir ülkenin yüksek uygarlık düzeyine ulaşması için bir nevi gökyüzüne uzanan merdiven gibidir… Çıkış aracı, aralık!

Farklı boyutlarla her dönemin birbirleri ile ilişkisi yalnız bugün değil antik dönemlerde de mevcuttu! Misal verecek olursam, örneğin Artuklu öncesi Mezopotamya geçişlerine şahitlik yapan mimari eserlerin ardışık yapı özelliği taşımasının esasında dönem insanın birlikte yaşamak ve dayanışma tekamülü ile ilgilidir.

Artuklu dönemi eserlerinde rastlanan, yan yana çarşı veya dükkan sistemi kadar abbaralarda (abbara; ev ve sokak köprü sistemciliği aniden kılabilmek için ev yani yuva – merkezi komut alanının kamuyla buluşması, halkla buluşmasını mümkün kılan sanatsal mimari yapılar) dönemin toplumsal yaşam anlayışının dayanışma sistemi ile kurulu olduğunun şahitleri niteliğindedir.

Hayrettekılan ise "evrende bütüne dair anlayış biçiminin tekrarlanarak, tamamlanabilmek" biçimidir.

Örneğin dışa kapalı inşa edilmiş Sümer evleri, bir avlunun üç yanını kuşatan odalardan meydana gelir. Evler aslında saray planlarının küçültülmüş şeklidirler. Mezopotamya' dan miras kalan bu yapının dışarı kapalı olan (içe yolculuğu teşvik eden yalnızca içeriden bağlantı ve kapıları bulunan) mimari sistemi kendini "Artuklu Sanat Tarihi" döneminde de tekrarlar halinde karşımıza çıkmaktadır.

Bir başka örnek, Artuklular doğu ile batı arasında köprü olan bir bölgede bulundukları için şehirlerin yakınlarında kurulan köprüler, kervan trafiğini Artuklu Beyliği'nin merkezine yöneltmiştir.

Mardin Türkiye'ninAnadolu'nun güneyive Mezopotamya'nın geçiş alanında yer almaktadır.

Köklü tarihi geçmişiyle bu bölge ezelden beri çeşitli uygarlıklara ve kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Farklı kültürlerin karşılaşma değil buluşma mekanı olan Mardin, çok kültürlü yapıların izlerini günümüze kadar taşıyan ender bölgelerdendir. Mezopotamya' dan bizlere ulaşan şehrin çarşılarının ruhu, dönemin değiş-tokuş boyutlarına ayana tutan mekanlar olduğunu ispatlar niteliktedir. Bu kadar çok inanç sisteminin bir arada yaşadığı bir toplum elbette dönemin uğrak noktası, günümüz tabiriyle referansıdır.

Düşünsenize...

Mardin, zengin kültürel mirasının izlerini taşıması yanında çok dilli ve çok dinli kültürel özellikleriyle dünya kültür mirası içinde neden önemli bir yer teşkil etmektedir?

Örneğin, yumurta İsa Mesih'in ölülerden dirilişinin canlı bir işareti olarak kabul edilir. Hiç bir canlı yumurtanın sahip olduğu özelliklere sahip değildir.

Yumurta hücreleri dışında bir uyarıcı etkenin etkisi altında kalmadan belirli bir sıcaklık derecesinden sonra kendi kendine büyür, gelişir ve olgunluğa eriştikten sonra kabuğu kıran yavru gözlerini dünyaya açar.

Aynı şekilde İsa Mesih'te etken olmadan kendine özgü gücüyle mezardan dirilmiştir.

Kırmızı renk İsa Mesih'in çarmıha gerilişindeki kanı simgeler.

Yumurtanın içindeki sarı güneşi aydınlığı temsil ederken yumurtanın beyaz kısmı ise İsa Mesih'in bedenini, temizliği ve barışı simgeler.

Yazının başında bahsini ettiğim, ortak kültürel doku yani dolanıklılık ilkesi nedeniyledir!

Başka yazılarda buluşurken tarihsel, sanatsal, kültürel olan sanat eserlerinin nasıl korunaklı kılınıp ve sonraki nesillere aktarılabileceği hakkında yaptığım araştırmalarımdan bahsedeceğim.

Anadolu'nun tamamında rastlanan, kozmopolit yapı nedeniyle zenginliğini bünyelerinde taşıyan kentler unutmayınız ki aslında binlerce yılın geçişsel bilgi birikimini yani hafızasıdır.

Çağlar boyunca hemen her kültürde ve farklı malzemelerde görülen figürlü süslemeler, bir yandan bulunduğu yere estetik bir görünüm kazandırırken diğer yandan içerdiği sembolik manalarla, izleyicisini bütüne katmaktadır.

Mardin çok farklı inanç sahiplerinin buluştuğu kadim bir alandır.

Belli ki bu nedenle, ilk Türk devletlerinden Artuklular başkent olarak Mardin' i seçti ve Atatürk Mardin'i Fransızlara vermek konusuna karşı çıktı.

İslam ve Hıristiyan mezhepleri ile Yahudilik gibi tek tanrılı dinsel inanca inanan topluluklar, sayıları daha az olan güneşe ve ateşe tapanların dini olan Şemsilik, şeytanı melek sayanların dini olarak bilinen Yezidilik sayılan din ve inanışlardır. Mardin, stratejik konumu, kültürel zenginlik açısından Ön Asya coğrafyası içinde gerçek Mezopotamya geleneklerinin temsil edildiği kuzeyde en uç bölgededir.

Şehir Türkler, Ermeniler, Şemsiler, Keldaniler, Yahudiler gibi etnik gruplardan oluşmaktadır. Mardin'deki Hıristiyanların büyük çoğunluğu Ortodoks mezhebine bağlıdır. Keldani, Katolik ve Protestan toplulukların varlıklarında da söz edilmektedir.

...Ve... Bu anlayış aslında bire dair buluşmadır!

İlham, selam olsun dileklerimle

Tülay Çağlar Kadı

title