Bir Köyün Ölüm Sessizliği
Zeynep Alkış
Tavşantepe'de işlenen 8 yaşındaki Narin Güran cinayeti, yalnızca bir bireyin ölümüne değil, tüm bir toplumun ahlaki çöküşüne işaret ediyor. Köy halkının olaya karşı gösterdiği toplu suskunluk, Türkiye'de giderek yaygınlaşan bir toplumsal ahlaki yozlaşmanın örneği olarak karşımıza çıkıyor. Bu cinayet sadece bir trajedi değil; ahlaki değerlerin aşındığı, vicdanların sessizliğe büründüğü bir toplumun çöküşünü gözler önüne seriyor.
Narin'in öldürülmesinin ardından köydeki sessizlik adeta bir duvar gibi örülmüş durumda. Aile üyeleri, komşular ve tanıklar cinayetin üzerine örtü çekmek için ağız birliği etmiş gibiler. İmamın camide yaptığı duada, katilin köydeki insanlar tarafından bilindiğini ima etmesine rağmen, cemaatin sessiz kalması, köy halkının kendi içindeki bu yozlaşmanın bir göstergesi olarak öne çıkıyor.
Bu toplu suskunluk, ahlaki çöküşün derinliğini gözler önüne seriyor: Vicdanlar sustuğunda, geride yalnızca karanlık kalır.
Köydeki feodal yapı ve yerel güç dengeleri, bu tür suçların örtbas edilmesini kolaylaştırıyor. Özellikle, ekonomik ve sosyal gücün birkaç kişinin elinde toplandığı bu tür yerleşim yerlerinde, sessizlik bir tür korunma mekanizması olarak kullanılıyor. Aile içi şiddet ve cinayet olayları, köy halkı için adeta normalleşmiş durumda. Bir köylü, çevresindeki insanları aradığını ancak hiçbirinin cevap vermediğini ifade ederken, bu durumun ne denli derin bir yozlaşmanın parçası olduğunu gösteriyor.
Bu suskunluğun arkasında yalnızca korku ya da sosyal baskı değil, aynı zamanda ahlaki bir çözülme yatıyor. Toplumun belli bir kesiminde, özellikle kadın ve çocuklar üzerindeki şiddet sıradan bir vaka olarak görülüyor. Tavşantepe'de olduğu gibi, Narin'in öldürülmesinin ardından gelen sessizlik, köyün sosyolojik yapısındaki derin yaraları gün yüzüne çıkarıyor. Küçük bir kız çocuğunun öldürülmesi, köyde büyük bir öfke ya da protesto yaratmadıysa, bu yalnızca suçun üzerinin örtülme isteğinden değil, aynı zamanda ahlaki duyarsızlıktan da kaynaklanıyor.
Bu olayda dikkati çeken bir diğer unsur, politikaların ve siyasetin bu cinayeti nasıl manipüle etmeye çalıştığıdır. Cinayet sonrasında bazı siyasi çevreler, Narin'in ölümünü kendi çıkarları için kullanmaya çalıştı. Hatta bazı yerel gruplar, köyün siyasi yapısı üzerinden bu cinayeti manipüle ederek kendi ideolojik gündemlerine hizmet etmeye çalıştı. Bu da, ahlaki yozlaşmanın yalnızca bireylerle sınırlı kalmayıp, toplumsal ve siyasal yapıyı da kapsadığını gösteriyor .
Narin cinayetinde köydeki suskunluğun ve suç ortaklığının sebebi ne? Bu nasıl olur, bu noktaya nasıl geldik?
Bu durumun bir başka boyutu ise, sosyal medya ve bilgi kirliliği ile daha da derinleşen ahlaki erozyondur. İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalarda, Narin cinayetiyle ilgili sosyal medya platformlarında yapılan 5 milyona yakın paylaşımın yüzde 76'sının provokatif ve yanlış yönlendirme amaçlı olduğu ortaya kondu. Bu tür olaylarda doğru bilgiye ulaşmanın zorluğu, toplumsal duyarlılığı azaltıyor ve suçun üstünün örtülmesine zemin hazırlıyor.
Narin cinayetinde köydeki suskunluğun ve suç ortaklığının sebebi ne? Bu nasıl olur, bu noktaya nasıl geldik?
Sonuç olarak, Tavşantepe'deki Narin Güran cinayeti, yalnızca bir bireyin ölümü değil, ahlaki yozlaşmanın, vicdan sessizliğinin ve toplumsal çöküşün bir sembolü haline gelmiştir. Bu tür olaylar, toplumun temel değerlerinin sorgulanmasını zorunlu kılıyor. Sessizlik, adaletin ve insanlık değerlerinin en büyük düşmanı haline gelmiştir.