Her Duygu Mutlaka Başka Bir Surette Geri Döner…
Vahap Aydoğan
Her başlangıç beraberinde son bulan zifiri bir boşluk bırakır bellekte. Varlığın kayboluşu ve başka surette karşımıza çıkması olasılık olarak imkansız olsa da, insan ruhunda bıraktığı boşluğun adı kuşkusuz sevgidir. Her sevginin sureti kişiye özgüdür. "Zira insan inandığından ötürü sever, sonrasında farkındalık artıkça, sevdiğinden ötürü inanmaya başlar." Başlangıçta inanç sevginin öncüsüyken, sonrasında sevgi inancın kaynağı olmaya başlar"…
Sevgi aynı zamanda umudu beraberinde getirir. Umut ise bir bekleyiştir. Bu bekleyiş hatrişinas, oyalayan, cömert, tebessüm ettiren, zorlayan, avutan müşfik bir bekleyiştir, umut edilenin gerçekleşmemesi ise acıya gebedir. Beklenti içinde olmaktır bir yandan. Ama "beklenti" bencil değil midir? Dayatır, acı verir, fütursuzca tutturmacıdır; yorar… Tıpkı kaybettiğimiz ve beklediğimiz sevgiyi, gökyüzünde yarı açık bir hücreyi anımsatan küçük bir pencereden ona bakmaya benzer. Muhakeme gücümüzü elimizden alır; her defasında aynı ışıkta başka surette onu görmeye çalışırız.
Çünkü sevgi her zaman içinde umudu, umut ise simüle edilmiş bir beklenti sunar insana… Lakin herkesin umudu sevgisi kendisine tektir. Tıpkı herkesin gerçeği kendisine tek olduğu gibi.
Sevgi'de olduğu gibi her duygunun başka suretlerde, başka mekan ve zamanda bir gün tekrar geri geleceğine dair bir anekdotla bitirmek isterim …
Kargaşa içinde olan bir şehir, mitinglerin protestoların gölgesinde Nazilerin ilerleyişi sırasında ölümünden sonraki son yılı. Prag'dan ayrılma cesaretini veren kendisinin yarı yaşında olan sevgilisi Dora Diamant'un onu ikna etmesiyle Berlin'e yerleşir. Giderek bozulan Sağlığına aldırmadan ve ölüme yaklaştığını bildiği halde hayatının aynı zamanda en mutlu anlarını yaşar bir sonbaharda. Berlin'de her ikindi vakti parkta yürüyüşe çıkar…
Bir gün parkta hıçkıra hıçkıra ağlayan küçük bir kızla karşılaşır. kıza ne olduğunu sorar. Çocuk bebeğini kaybettiğini söyler. O an tereddüt etse de bir hikâye yazmaya başlar. 'Bebeğin seyahate çıktı,' der. Kız, 'Nereden biliyorsun?' diye sorar. 'Çünkü bana mektup yazdı,' der. Mektubu evde bıraktığını ve yarın getireceğini söyler. Kuşkusuz bu yazar Franz Kafka'dan başkası değildir.
Kafka; ertesi gün mektubu alıp parka gelir. Küçük kız onu beklemektedir; çocuk henüz okumayı bilmediğinden kendisi mektubu okumaya başlar. "Bebeğin gittiği için üzgünmüş; Dünyayı görmek keşfetmek için bir geziye çıkmış. Bu yüzden bir süre ayrı kalacakmış senden" der.
Kafka küçük kıza her gün mektup yazıp bebeğin neler yaptığını, nereleri gezdiğini söyleyeceğine ikna etmiştir. Üç hafta boyunca her gün parka gidip kıza mektup yazmaya, okumaya devam etmiş. Bebeğin büyüdüğünü okula gittiğini yeni insanlar tanıdığını ve her defasında bebeğin küçük kızı ne kadar sevdiğini söylemekten geri kalmamış.
Ama kıza inandırıcı bir son bulmaya çalışır; bir oyuncak dükkanına girer küçük kıza bir bebek alıp Parkta çocukla buluşmaya gider. Bebeği çocuğa uzatır. "Ama hiç bebeğime benzemiyor," der kız. Mektupta ise "Seyahatlerim beni değiştirdi." yazmaktadır. Küçük kız ikna olur. Bebeğini kucaklayıp evine gider.
Bir yıl sonra da Kafka ölür.
Zaman çabuk ilerler. Yıllar sonra bir yetişkin olmuştur küçük kız. Çok güzel baktığı ve deforme olan bebeğinin içine sıkıştırılmış bir mektup bulur. Mektupta " Sevdiğin her şey muhtemelen kaybolacak, ama sonunda sevgi başka bir şekilde geri dönecek." diye yazar. Gerd Schneider- "Kafka'nın Bebeği" adlı kitabında geçen hikaye Sevgi'nin zaman içinde farklı suretlerde de olsa tekrar var olacağına, farklı bir zaman ve mekanda tekrar yeşereceğine olan inancı vurgular…