Tuğçe Şen ile Karadeniz Yaylalar ve Batum Turu
Tuğçe Şen
Sizlere bugün Jolly Tur ile yaptığımız Karadeniz Yaylalar ve Batum turundan bahsetmek istiyorum. Bizim için oldukça farklı bir deneyim olduğunu söylemeliyim. Yurt içi turla başlayan turumuzun Batum'a kadar uzanması ve dönüş yolunun da duraklarla dolu olması turun en keyifli niteliklerinden biriydi. Beş gün süren tatilimizi, gün gün sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum.
1. Gün:
- Karadeniz Yaylalar ve Batum Turumuzun ilk durağı Akçaabat oldu. Akçaabat bildiğiniz gibi köftesi ve birbirinden lezzetli ana yemekleriyle meşhur. Biz de burada yeşil doğanın içinde keyifli bir öğlen yemeği yedik ve ardından heyecanla turumuzun diğer noktalarına ulaşmak için yola koyulduk.
- Trabzon Ayasofya: Ayasofya Müzesi, Trabzon'un kuruluşunu temsil etmesi nedeniyle önemli noktalardan bir tanesi. Trabzon İmparatorluğunun kurucu Kral I. Manuel tarafından 13. Yüzyılda yaptırılmış. İnşa edildiği dönemden bu yana bölgeyi ele geçiren her devlet tarafından farklı amaçlarla kullanılmış. Bu nedenle Ruslardan Selçuklulara kadar farklı kültürlerin el işçiliklerini ve sanat eserlerini burada görebiliyoruz. 1960'lı yıllara kadar Cami olarak kullanıldıktan sonra müze galine getirilmiş. 2013 yılından beri de müze olmasına ek olarak ibadethane olarak da hizmet veriyor.
- Telkari ve Kazaziye El Sanatı: Trabzon'da yalnızca bir doğa gezisi yapmadık aynı zamanda Jolly ile belki de çoğumuzun bilmediği bir el sanatını da gözlemleme fırsatı bulduk. "Telkari ve Kazaziye" adı verilen bu gümüş sanatı, Kazaz Türkleri tarafından yapılıyormuş ve adını da buradan almış. Trabzon'da yalnızca üç aile tarafından icra edilen bu sanat bölgenin en değerli sanatı olarak görülüyor. Burada aynı zamanda Trabzon Hasır Bileziğinin de inceliklerini gördük.
- Sümela Manastırı: Doğu Karadeniz'in simgesi haline gelmiş olan Sümela Manastırı Meryem Ana Manastırı olarak da biliniyor. Altındere vadisinin eteklerinde yer alması beni daima çok etkilemiştir. Her an düşecekmiş hissi veren bu yapının yıllarca sapasağlam durması değerini giderek artırıyor. Meryem Ana adına kurulan bu manastıra Sümela adının verilmesini de yine Jolly'nin yol boyu bize bilgi veren rehberlerinden öğrendik. Sümela, siyah anlamına gelen "melas" kelimesinden türetilmiş. Bir rivayete göre dağların renginden dolayı bu isim verilmiş. Bizans İmparatoru Theodoius zamanında kurulan yapı zaman içerisinde onarılarak ve restore edilerek günümüze ulaşmış. Manastır gezisinde Nöbetçi Odaları, Misafirhane, Ayazma, Su Kemerleri, Kaya Freskleri'ni de gezerek vadinin bir bölgesini görme şansı bulduk.
Bilenler bilir, sütlaç en çok Hamsiköy'le meşhur olmuştur. Tur kapsamı içerisinde Hamsiköy sütlacının lezzetini de doruklarda yaşadık. Sütlü tatlılara uzak olmama karşın bu sütlacın bambaşka bir lezzeti olduğunu söylemeden edemeyeceğim. En doğalından en taze haliyle yediğimiz Hamsiköy sütlacı damağımda bıraktığı lezzeti hala koruyor.
İlk gün turumuzu Zigana yaylasında bitirdik ve geceyi burada Jolly'nin konforlu ve güvenli konaklama merkezlerinden birinde geçirdik.
2. Gün:
- Tarihi Memişağa Konağı: Sürmenenin güzellikleri içerisinde yer alan tarihi bir konak burası. Tarih kokan mekanlar beni her zaman heyecanlandırır. O nedenle bize rehberlik eden rehberimizi can kulağıyla dinledim ve şimdi size aktarıyorum: Burası 1800'lü yıllarda inşa edilmiş. Osmanlı döneminde "ağalık" görevinin verildiği bölgelerden biri olan Sürmene'de Memiş Ağa'nın konağı olan bu tarihi mekân, günümüzde bizlere birbirinden güzel yöresel lezzetleri tattırmak için kapılarını açmış. Bir restoran gibi düşünmek çok doğru olmaz. Daha çok bal ve tereyağı üreticileri burada doğal ve taze olarak bizlere bu ürünleri sunuyorlar. Bunun dışında konak şu anda aktif olarak kullanılmıyor. Jolly'nin bize sunduğu bu fırsatı değerlendirmek istedik ve Anzer balı ile tereyağı tadımı gerçekleştirdik. Yolunuzu buraya düşürün ve mutlaka bu lezzetlerin tadına bakın derim ben.
- Uzungöl: Uzungöl, Trabzon'un simgesi haline gelmiş ve benim de oldukça merak ettiğim bir güzellikti. Öncelikle şunu söylemeliyim ki kesinlikle fotoğraflarda göründüğünden çok daha ihtişamlı. Doğanın bütünlüğüne bir de temiz hava karışınca gerçekten keyfine doyulmuyor. Gelelim Uzungöl'ün hikayesine… Uzungöl, bölgenin her mevsimde turist çeken önemli bölgelerinden. Gölün etrafında birden fazla yöresel lezzetleri tadabileceğiniz restoranlar bulunuyor. Özellikle sabah kahvaltısında buraya gelip en popüler yiyeceği olan muhlamanın tadına bakmanızı öneririm.
Burada restoranların yanı sıra alışveriş yapabileceğiniz çeşitli dükkanlar da var. Dilerseniz hediyelik eşya dilerseniz günlük kullanabileceğiniz eşyaları satın alabilirsiniz. Yöre halkı ve esnaflar gerçekten çok ilgili ve samimiler. Belki de doğanın samimiyetini benimsemişlerdi bilinmez ama ben onlarla sohbet etmekten de burayı gezmekten de fazlasıyla keyif aldım.
-Karester Yaylası: Uzungöl'e bir de uzaktan bakmak isteyenler için ideal bir alan olduğunu söyleyebilirim. Seyretmenin en keyifli halini yaşamak isteyenler için, yeşilin her tonunu görebileceğiniz belki de nadir noktalardan bir tanesi. Hava sisli olmadığı sürece manzarayı görebilmek mümkün. Neyse ki biz şanslıydık ve uzun uzadıya manzaranın tadını çıkardık.
Şunu itiraf etmeliyim ki insan açık havada, doğayla iç içe olduğunda çok çabuk acıkıyor. Yıllara dayanan deneyimiyle Jolly de bunu biliyor olacak ki bizleri oldukça keyifli bir mekanda öğle yemeği ile dinlendirdi. Tabi ki bölgenin yöresel yemeklerinden yedik ve enerjimizi toplayarak heyecanla bir sonraki durağımıza ilerlemek için yerimizi aldık.
Yürüyerek yurt dışına çıktınız mı bilmiyoruz ama biz bunu ilk kez yaşadık ve bu nedenle heyecanımızı saklayamadık. Yanımıza aldığımız bir sırt çantasıyla Sarp sınır kapısından yürüyerek Batum'a giriş yaptık. Hızlıca bölgenin en konforlu ve kaliteli oteline adım atıp eşyalarımızı yerleştirdikten sonra resmen koşar adımlarla kendimizi dışarı attık. Çünkü bende yeni yerleri görmenin heyecanı daima enerji açığa çıkarır ?? Batum sokaklarına indiğimizde ilk durağımız Tiyatro Meydanı oldu.
Batum Poseidon Heykeli: Tiyatro Meydanı'nda yer alan Poseidon Heykeli, gücü simgeleyen tanrı Poseidon'a ithafen inşa edilmiş. Oldukça ihtişamlı görünen bu yapının bulunduğu alanla olan uyumu şehri ayrıcalıklı bir konuma getirmiş bana kalırsa.
Tiyatro Binası: Tarihi tiyatro binası, Tiyatro Meydanında yer alıyor. 1552 yılında yapılmış olan Batum Drama Tiyatrosu, yalnızca sanatseverlerin değil tüm ziyaretçilerin ilgi odağı konumunda. Tiyatro yapısının meydanla olan uyumu gerçekten büyüleyici.
Avrupa Meydanı: Şehrin yerli ve yabancı turistleri ağırladığı en popüler mekanlardan biri burası. Meydanda birden fazla tarihi yapı bulunuyor. Medea Heykeli de bu alanda yer alan şehrin bir diğer simgesi. Ayrıca meydanda akşam saatlerinde süs havuzunda yapılan ışıklı gösteri oldukça dikkat çekici. Çevresinde birçok butik kafe ve restoran bulunuyor. Bu da şehrin tadını çıkarırken bir yandan da kısa bir mola vermek için güzel bir fırsat sunuyor.
Batum tekne turu: Beni bilen bilir, tekne turları benim en zevk aldığım aktivitelerden biridir. Batum'da da tekne turu yapma imkânı bulabilmek benim için oldukça keyifliydi. Batum'u deniz kıyısından başka bir gözle görebildiğiniz, çok daha geniş kadrajdan algılayabildiğiniz bir tur.
Batum bununla bitmedi tabi. Bizi sahilde gece programı bekliyordu. Bir şenlik meydanı gibi olan sahilde halk dansları gösterileri ve canlı müzik performanslarının yanı sıra yöresel lezzetleri tadabileceğiniz stantlara da yer verilmişti. Batum gecelerinin keyfini çıkararak müziklere eşlik edip Karadeniz'i bir de buradan izleyerek bugünü de bitirmiş olduk.
3. Gün:
Üçüncü günümüzde restoranın Gürcü kültürüne özgü kahvaltısıyla tanıştık ve ardından Sarp sınır kapısına doğru yola koyulduk. Burada Free Shop alanlarından birçok farklı ürün alabilmeniz mümkün. Her gittiğim yerden bir hatıra götürmenin bende alışkanlık yapması nedeniyle ben kendimi biraz kaptırdım ama benim için oldukça özeldi. Buradaki serbest alışveriş zamanımızın ardından Jolly ile yurtiçi tur deneyimimize kaldığımız yerden devam ettik ve Borçka'ya doğru yola çıktık.
- Borçka Karagöl: Batum turunun ardından ülkemize giriş yaptığımızda ilk durağımız Borçka Karagöl oldu. Huzurun ve sakinliğin hâkim olduğu bölge, yöre halkı tarafından mesire alanı olarak kullanılıyormuş. Jolly'nin deneyimli ve işinde oldukça profesyonel olan rehberi bize bu bölgede de önemli bilgileri aktardı. Kendisinden edindiğimiz bilgilere göre burası 1800'lü yıllarda Klaskur yaylası yakınlarında bulunan bir tepenin toprak kayması sonucunda derenin önünü kapatmasıyla oluşmuş. Zaman içerisinde herkes tarafından bilinir hale gelmiş ve ülkenin önemli kamp turizmi bölgelerinden biri olarak da öne çıkmış.
Karagöl'ün ardından öğle yemeği için Borçka Baraj Gölü'ne doğru yola çıktık. Burası yalnızca bir baraj gölü olmaktan çok daha ötede. Küçük bir tatil köyü haline getirilmiş olan bölgede birbirinden lezzetli yöre yemeklerinin tadına baktıktan sonra çeşitli aktivitelerle de eğlencenin dozunu artırdık. Bölgede zipline, dev salıncak, insan kapanı ve tekne turu aktivitelerini deneyimleme imkânınız bulunuyor.
- Ayder Yaylası, Doğu Karadeniz'in simgesi olmuş oldukça meşhur bir doğal güzelliğimiz. Yaylada serbestçe dolaşarak temiz havanın tadını çıkarmak isterseniz Jolly ile yurt içi tur aracılığıyla bunu deneyimleme olanağınız var.
Üçüncü günümüzü Rize'nin Pazar ilçesinde sonlandırdık ve Jolly'nin konforlu konaklama alanlarından birinde, yaylada konakladık.
4. Gün:
Rize'de bizi oldukça hareketli bir gün daha bekliyordu. İlk durağımız Çeçeva oldu. Burası, geniş bir araziye sahip çay bahçelerinin bulunduğu yer. Çay toplama işlemlerinden çay tadımlarına çaya dair merak ettiğiniz her şeyi burada bulabilirsiniz. Taze çayın tadı bambaşka, benden söylemesi. Çay yapraklarının arasında dolaşırken dopamin seviyeniz üst seviyelere ulaşıyor.
- Bölgede adını duyurmuş olan bir diğer ürün de Rize bezi yöresel dokumacılığı. Yine bu da yörede oldukça rağbet gören fakat ustası az olan bir el sanatı. Bu kadar kaliteli ve sağlam bezlerin nasıl üretildiğini izledik, atölyeleri de en az kendileri kadar samimi olan yöre halkıyla karşılaştık. Dilerseniz bu el emeği göz nuru Rize bezlerinden temin edebilmeniz de mümkün.
- Sürmene Bıçakçılık Showroom da yine bir zanaati gözlemlediğimiz bir diğer aktivitemizdi. Bilirsiniz Sürmene en çok bıçakçılığı ile bilinir. Burada birbirinden deneyimli ustaların ellerinden bıçakların yapım aşamalarını dinledik, işlem aşamalarını izleme fırsatı bulduk.
- Çay fabrikası gezisi olmadan Rize tamamlanamazdı.Çay Fabrikasında çayların hasattan gelişinden markette raflarını yerini alana dek olan bütün süreci gezerek gördük. Gerçekten büyük bir emeğin ürünü olduğunu söyleyebilirim. Rehberimizin özenle bizi her noktada gezdirmesi ve fabrika görevlilerinin sorularımıza ilgiyle yanıt vermesi beni cezbeden en önemli özelliği oldu.
- Araklıda öğlen yemeğimizi yedikten sonra bir sonraki durağımız olan Ordu'ya doğru yol aldık. Burada Çotanak Fındık Fabrikası ürünlerini tatma şansını yakaladık. Ardından Fatsa'ya doğru keyifli bir yolculuk yaptıktan sonra burada konaklamak üzere otele girdik.
5. Gün:
Çıktığımız bu yolda o kadar dolu ve keyifli günler geçirdik ki sabah uyandığımda bugünün son günümüz olduğunu fark etmem uzun zaman aldı. Konforlu ve evimizde hissettiren otel hizmetlerinden turlardaki organizasyonlara kadar her şey oldukça yolundaydı. Son gün turumuz Perşembe Yaylası ile başladı.
- Perşembe Yaylası: Ordu'da bulunan Perşembe Yaylası, temiz havasıyla bizi büyüledi. Yaylada bulunan menderesler, bulunduğu coğrafyada eşsiz olması nedeniyle dünya mirası listesine alınma noktasında. 1.500 metre rakımda olan yaylada birçok turizm ve kültür aktivitesi de bulunuyor. Yılın belirli zamanlarında yapılan şenliklere yöre halkından ziyade yerli ve yabancı turistler de katılıyormuş. Safari ve yamaç paraşütü gibi aktivitelere de yer verilmesi bölgeyi büyük bir turizm bölgesi haline getirmiş. Gerçek bir doğal kültürel alan olan Perşembe Yaylasında aynı zamanda kümbetler ve Karga Tepesi gibi tarihi ve coğrafi alanlar da bulunuyor. Öğlen yemeğimizi de yaylanın temiz havasında yedikten sonra son durağımız olan Samsun'a doğru yola çıktık.
- Bandırma Vapuru Gemi Müzesi (Samsun): Samsun'a giriş yaptığımızda ilk olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve 18 silah arkadaşını 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ulaştıran Bandırma Vapuru'nu ziyaret ettik. Ülkemiz için oldukça önemli olan bu vapuru müze halini gezme fırsatını bize tanıyan Jolly'ye buradan tekrar teşekkürlerimi sunarak devam ediyorum. Aslında burada bizim ziyaret ettiğimiz gemi maalesef ki orijinali değil. Tarihi belgelere göre gemi, 1925 yılında İlhami Söke'ye satılmış ve Haliç'te sökülmüş. Bugün müze olarak ziyaret ettiğimiz gemi de Bandırma Vapurunun orijinal çizimleri referans alınarak inşa edilmiş. Samsun Büyükşehir Belediyesi 2005 yılında geminin kullanım hakkını almış ve müze haline getirerek ziyaretçilere açmış.
Her ne kadar orijinali olmadığını bilmek beni hayal kırıklığına uğratsa da geminin içinde tarih kokusunu ilk günkü gibi almak mümkün. Geminin kamarasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının balmumu heykelleri bulunuyor. Burada eski dönemlerde kullanılmış duvar saatleri, yangın tüpü, masa ve sandalye gibi eşyalar da sergileniyor. Geminin bulunduğu alan yaklaşık 35.000 metrekare. Milli Mücadele Parkı ve Açık Hava Müzesi olarak düzenlenen bu alanda Çanakkale Savaşı'ndan itibaren düşman askerinin İzmir'deki yenilgisine dek olan süreç seramik rölyeflerle anlatılmış. Tarihi mekanların beni heyecanlandırdığını hep söylerim ama bu gemiyi ziyaret etmek bende tarifsiz duygular uyandırdı.
- Onur Anıtı, Samsun'un merkez ilçesi olan İlkadım'da yer alıyor. Atatürk Parkı içinde bulunan bu yapı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkışının simgesi. Aynı zamanda şehrin de simgesi haline gelmiş durumda. Etrafında eskiden olduğu gibi bugün de şipşak fotoğrafçıları görmek keyifliydi. Park özenle düzenlenmiş ve Anıt, şanına yakışır bir şekilde korunmuş.
Samsun ziyaretimizin ardından havalimanına giderek seyahatimizi tamamladık. Kaliteli rehber kadrosu ve kapsamlı aktiviteleri ile unutulmaz bir tatil deneyimi yaşadığımızı belirtmeliyim. Çok Jolly Bir Tatil olacak diyerek çıktığımız bu yolda belki de deneyimlediğim en kaliteli kültür turu gerçekleşti.