Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Tanınma Mücadelesi
Okan Geçgel
Kırgızistan'da düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı zirvesine gözlemci ülke olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar davet edildi. Bu davet, Avrupa Birliği'nden (AB) KKTC'nin meşrulaştırılmaya çalışıldığı yönünde eleştirilerle karşılaştı. Ancak AB, bu konuda aklını başına almalı ve KKTC'nin bağımsız bir ülke olduğunu kabul etmelidir. AB'nin bu tutumu, Rum lobisinin etkisi altında alınan siyasi bir karardır ve Kıbrıs Türk halkının haklarını göz ardı etmektedir.
Öncelikle, KKTC devleti başta Azerbaycan olmak üzere tüm Türk devletleri tarafından tanınmalı ve elçilikler açılmalıdır. Türk Devletleri Teşkilatı şu gerçeği net bir şekilde görmelidir: Batı dünyası, KKTC'nin varlığını hazmedememekte ve Rum lobisinin lehine bir mücadele içerisine girmektedir. Rumlar, Kıbrıs'ı tamamen sahiplenmeye çalışmakta ve Mavi Vatan'a göz dikmektedir. KKTC, bağımsız bir ülkedir ve Ada'da barışın sağlanması için mücadele vermektedir.
Batı dünyasının ve Rumların bu çifte standardı, sadece Kıbrıs Türk halkının haklarını ihlal etmekle kalmıyor, aynı zamanda bölgedeki barış ve istikrarı da tehdit ediyor. Rumlar, Kıbrıs adasının tamamını sahiplenme çabası içindeyken, uluslararası arenada haksız taleplerini kabul ettirmek için AB'yi ve diğer batılı ülkeleri kullanmaktadır. Bu durum, adada iki ayrı devletin varlığını görmezden gelen ve Kıbrıs Türk halkının self-determinasyon hakkını inkâr eden bir yaklaşımdır.
Kıbrıs adası, ikiye bölünmüş ve iki devletli bir yapı ortaya çıkmıştır. Bizler, Rum kesiminin topraklarına göz dikmediğimiz gibi, onların üniter yapısıyla alakalı da herhangi bir çaba içerisine girmemekteyiz. Ancak Rumların, Avrupa'yı ve dünya devletlerini de arkasına alarak KKTC'de hak iddia etmeleri kabul edilemez. Batı dünyasının, Rumların bu haksız taleplerine destek vermesi, uluslararası hukuka ve adalet anlayışına aykırıdır.
Bir an önce, Türkiye dışında da başta Türk Devletleri Teşkilatı'na mensup ülkeler olmak üzere KKTC tanınmalı ve karşılıklı büyükelçi atamaları yapılmalıdır. Özellikle Karabağ konusunda hiçbir şekilde taviz vermeyen ve her zaman Azerbaycan'ın yanında yer alan Türkiye, kardeşlik hukukunu fazlasıyla yerine getirmiştir. Aynı kardeşlik hukukunun, başta Azerbaycan olmak üzere, tüm Türk cumhuriyetlerinden de beklenmektedir.
Türk Cumhuriyetleri'nin KKTC'yi tanıması, sadece bir devletin varlığının kabul edilmesi değil, aynı zamanda Türk dünyasının birlik ve beraberlik ruhunun da güçlü bir şekilde vurgulanması anlamına gelecektir. Bu adım, sadece Kıbrıs Türk halkının uluslararası alanda hak ettiği yeri almasını sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda Türk dünyasının gücünü ve birliğini de perçinleyecektir.
Batı dünyasının ve Rumların tüm baskılarına rağmen, Türk Devletleri Teşkilatı'nın bu konuda kararlı bir duruş sergilemesi, bölgedeki barış ve istikrar için hayati öneme sahiptir. Rumların Kıbrıs adasının tamamını sahiplenme çabası ve AB'nin bu haksız taleplere destek vermesi, sadece Kıbrıs Türk halkının değil, aynı zamanda tüm Türk dünyasının hak ve çıkarlarını tehdit etmektedir.
Bu nedenle, Türk Devletleri Teşkilatı'nın üyeleri, KKTC'yi bir an önce tanımalı ve diplomatik ilişkiler kurmalıdır. Bu, hem KKTC'nin uluslararası alanda hak ettiği yeri almasını sağlayacak, hem de Türk dünyasının birlik ve beraberlik içinde hareket ettiğini tüm dünyaya gösterecektir. Batı dünyasının ve Rumların tüm çabalarına rağmen, KKTC'nin bağımsızlığı ve Türk dünyasının birliği konusundaki kararlılığımızdan asla taviz vermemeliyiz.
KKTC'nin tanınması, sadece bir devletin varlığının kabul edilmesi değil, aynı zamanda Türk dünyasının birlik ve beraberlik ruhunun da güçlü bir şekilde vurgulanması anlamına gelecektir. Batı dünyasının ve Rumların tüm baskılarına rağmen, Türk Devletleri Teşkilatı'nın bu konuda kararlı bir duruş sergilemesi, bölgedeki barış ve istikrar için hayati öneme sahiptir.
Kalın Sağlıcakla.