Kötü anılar silinebilir mi? Bellek refleksi nedir?
Dr. Mehmet Yavuz
Anılar hafızaya kayıt edildiğinde bir "bellek izi" oluşturulur. Bu iz, yeni olaylar ve durumlara hızlı şekilde tepki verebilmemizi sağlayacaktır. Beynin genel eğilimi, daima tehlike sinyallerini hızlı almak yönündedir. Örneğin ani bir gürültüde, siz henüz ne olduğunu anlayamadan, aynı yöne doğru koşan insanlar görmeniz, risk altında olduğunuzu bildirecek hayati bir bilgi olabilir. Beyin risklere dair adeta bir katalog oluşturup en doğru tepkiyi vermeniz için hafızadaki kayıtlı bilgilerden yararlanır. Bu katalogun gerçekten hayat kurtarabileceğini bilmemiz önemli. Mesela bir deprem ülkesindeyiz ve deprem olurken camdan atlayarak ölen birçok kişi olduğunu biliyoruz. Korku insana çılgınlıklar yaptırabiliyor. Bu nedenle olası risklere önceden hazırlanmak, günlük hayat ya da yapılacak tehlikeli sporlar, gidilecek coğrafyalar hakkında bilgi sahibi olmak, büyük önem taşımaktadır. Örneğin bir doğa gezisinde kaybolursanız yerinizde beklemeniz gerektiğini bilmek, kurtarılmanızı hızlandıracaktır. İstatistiklere göre, kaybolup aynı yerde bekleyenlerin kurtarılma oranı yüzde 95 iken yolu bulma ümidiyle yer değiştirenlerin sağ salim bulunma oranı sadece yüzde 30. Bu bilgi önceden hafızada olmalıdır ki, çaresiz şekilde dönüp dolaşmayın. Kendinizi son görüldüğünüz yere en yakın yerde tutmaya gayret edin. Aksi takdirde belki daha önceden bakılan bir yere gideceksiniz ve sizi arayanlar o bölgeye baktıkları için tekrar aynı yere gelmeyecekler. Aynı şekilde mesela Kastamonu'da bir kamp yapacaksanız, ayılarla ilgili çeşitli bilgilere sahip olmanız gerekiyor. Bütün zihninizi ayı saldırısını gösteren internet videoları ile doldurmak yerine, ızgara ateşinde bırakılan sucukların ya da açıkta duran yiyeceklerin çeşitli hayvanları çekebileceğine dair bilgileri hafızanızda bulundurmanız, beyninizi daha işlevsel kullanabildiğinizi gösterir.
Kötü bir şey olduğunda ya da korku dolu bir anda, tüm duyular bilgi toplamak için yarışır ve o an beyne adeta kazınır. Beyin, her detayı tarayarak risk durumunu tartar. İşin aslı sürekli kaygılı olmak çok yorucudur. Birçok insan, korkutucu bir ihtimal fark etmesi durumunda, bu ihtimalin gerçekleşmesini beklemek yerine sorunu çözmeyi ya da ihtimale karşı farklı güvence arayışları bulmayı tercih eder. Çoğu zaman korkuyu beklemek, korkulan olayın meydana gelmesinden çok daha zordur ve oluşan stres, beyni kemirir durur. Özellikle panik atak hastaları, bir atak gelmesinden korkmanın nasıl bir eziyet olduğunu çok iyi bilirler. Ortada gerçek bir tehlike olup olmadığını çözmek, hem korkularla hem de fobilerle baş ederken, zihnin izlemesi gereken en doğru yol olsa gerek.
Korku Hafızası Silinebilir Mi?
Bir nörolog olarak bana en çok yöneltilen sorulanlardan biri de, acaba kötü hatıraları veya korku anlarını bellekten silebilir miyiz sorusudur. Kötü bir anımızla alakalı korkularımızın kayıtlandığı bellek klasörünü tamamen silmek günümüzün tıbbi teknolojisi ile mümkün değildir. Yapabileceğimiz şey, mevcut kötü hatırayı, artık acı vermeyecek ve korku oluşturmayacak bir hale getirmektir. Ya da bellekte, hissedilen korku ile alakalı oluşmuş kodları değiştirmeye çalışabiliriz. Korku dolu anlarımızı etkisiz hale getirmek için nöropsikologlar ve terapistler çeşitli yöntemler kullanmaktadır. TMS (Transkranial Manyetik Stimülasyon), EMDR ve EFT tedavi teknikleri, hipnoterapi, kuantum biofeedback ve davranışçı bilişsel terapiler, bu yöntemler içinde en önemlileridir. Ancak biz kliniklerimizde en çok TMS, EMDR ve kuantum tedavi tekniklerini kullanmaktayız.
TMS tedavisi, hem ana bellek noktalarını hem de sosyal hafızayı resetleyerek korkunun zarar verici etkilerini minimalize eder. Aynı zamanda travmaların kalıcı acı ve ızdırap izlerini ortadan kaldırır. Dolayısıyla dehşet acı veren bir duygusal travma tamamen hafızadan yok edilemez belki ama acı vermez hale getirilebilir.
Burada kuantum biofeedback uygulamalarına bir parantez açmak istiyorum. Bence bu tedavi uygulaması, önümüzdeki yıllarda daha da dikkat çekecek. Bu uygulama, bir bilgisayar programı aracılığı ile beynimizdeki tüm merkezlerin ve vücudumuzdaki tüm organların enerjilerini ölçmek ve sonrasında da bu enerjileri dengelemek esasına dayanmaktadır. Ayrıca tüm hormonları ve nörotransmitterleri ölçebilme ve bunları dengeleme gibi başarılı yönleri de var. Kuantum biofeedback ile ilgili yazılımlar her geçen gün daha da geliştirilmektedir. Ben şahsen artık ilaç dışı tedavi teknolojilerine ağırlık vermek gerektiğini savunanlardanım. Bence yakın gelecekte kuantum-biofeedback tedavi tekniklerinin özellikle koruyucu hekimlik alanında çığır açması da hiç uzak bir ihtimal değil.
Not: "Korku ve ötesi" kitabımdan yararlanılmıştır.