Yeşil dönüşümün faturasını kim ödeyecek?
Burcu Kösem
Yeşil dönüşümün faturasını kim ödeyecek?
Kovid vakalarındaki artış ile kapanmaların getirdiği ekonomik ve sosyal sorunları irdelerken, diğer yandan pandemi öncesi var olan sorunlarımızı da görmezden gelmemek lazım.
Dünya ekonomisinin ve siyasetinin aslında Kovid-19'dan önce çok önemli iki sorunu vardı: Mülteci sorunu ve giderek artan karbon emisyonlarının tabiata verdiği zarar.
İlk sorunla ilgili Türkiye, 31 Mart 2021 tarihinde açıklanan resmi rakamlara göre 3,7 milyon Suriyeli mülteciyi ülke sınırlarında barındırması ile (kaçak yerleşimler bu rakama dahil değildir) aslında Avrupa'nın yükünün büyük bir kısmını üzerine almış durumda.
Mülteci konusu, ekonomik değerinden çok daha öte, sosyolojik bir olgu barındırdığından bu konuyu farklı bir yazıda ele almak isterim.
Yeşil dönüşüm konusu ise, dünyanın yaşanılası ve gelecek nesillere gönül rahatlığı ile miras bırakılacak bir yer olabilmesi açısından yaşamsal önem taşıyor. Geçen yıl pandeminin ilk dönemlerinde yaşanan kısıtlarla beraber azalan karbon emisyonları belki de insanlık olarak hepimizin tek tesellisi ve de geçmişe yönelik olarak en büyük pişmanlığı olmuştu.
Aç gözlülük, doyumsuzluk ve daha fazla kazanma arzusu ile sularımızı kirletenlere, ormanları katledenlere, yeşilimizi azaltanlara, daha fazla tüketim yaparak ödül verdiğimizi hiç fark etmedik. Hayvanları, bitkileri, koca bir eko sistemi göz göre yok ettik, daha fazla kazanmayı arzularken bir gün elimizdekileri de kaybedebileceğimizi hiç öngörmedik.
Pandemi nedeniyle düşen karbon emisyonu, 2021'de alarm veriyor
Küresel karbon emisyonu 2020'de bir önceki yıla göre yüzde 5,8 daha düşük gerçekleşti. Karbon emisyonundaki bu düşüş, bizler için uyanma sinyaliydi belki… Fakat bu trend ekonomilerin açılması ile yine tersine döndü. Bu yıl yeniden karbon emisyonun yükselmeye başladığını görüyoruz. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA)'nın başkanı Fatih Birol'un Nisan 2021'deki açıklamasına göre karbon salınımında bu yıl 2020 yılına göre 1,5 milyar ton artış gerçekleşecek. Bu artış, son 10 yıldaki en büyük artış oranı olarak dikkat çekiyor ve bu artışın sonucu olarak 2021 yılında karbon salınımının 33 milyar tona çıkacağı öngörülüyor.
Emisyondaki artış, üretimde kömüre olan talepten kaynaklanıyor
Karbon emisyonunun 2021 yılında zirve rakamları görmesinde kömüre olan talebin büyük ölçüde artması en büyük etken. 2021 yılında başta Çin olmak üzere Asya ülkeleri, üretimde kömür kullanımını artırmış durumdalar. Dolayısıyla emisyondaki artışta, Asya ülkelerinin hızlı bir şekilde üretime devam etmeleri ve üretimde kömür kullanımına yönelmeleri önemli rol oynuyor.
Diğer taraftan bizler AB'nin yeşil dönüşüm projelerini konuşuyor ve çığır açıcı nitelikte olduğunu anlatıp duruyoruz. Ancak hem ABD hem de Avrupa'nın aslında küresel iklim krizinin en önemli sorumluları olduğunu hiç konuşmuyoruz.
Sanayi devrimi ile ortaya çıkan yüksek ve kontrolsüz fosil yakıt kullanımına, zenginleşen toplumların tüketim çılgınlığı da eklenince ortaya çıkan küresel iklim krizi;aslında günümüzde yeşil dönüşüme öncülük eden Avrupa ve ABD'nin yarattığı bir süreç…
Ekonomi küreselleştikçe Asya tarafındaki sanayi üretim artışı da bu süreci hızlandırdı, bugünlere getirdi ve sonuç kriz içinde kriz…
Yeşil mutabakat ile AB, küresel ticareti de kontrol altına almak istiyor
AB üyesi ülke vatandaşlarının çevresel konulardaki hassasiyetinden kaynaklanan ve AB mevzuatında Avrupa Yeşil Anlaşması (European Green Deal) olarak yol haritası hâline getirilen politikanın amacı, Avrupa'yı 2050 yılına kadar sıfır karbon salınımlı bir kıta yapmak. Buraya kadar her şey oldukça güzel görünüyor. Ama işin ekonomik tarafını düşünecek olursak; Avrupa sanayi stratejisi, sadece Avrupa ekonomisini değil, küresel ticaret ve yatırım dengelerini de değiştiriyor hatta bir nevi hakimiyetine almış oluyor. Çünkü AB, yeşil düzene geçmek için gereken dönüşüm faaliyetlerinin Avrupa sanayisi üzerinde yaratacağı maliyeti karşılamak ve rekabetçiliğini korumak için bir takım ekonomik önlemler alacak. Bu önlemlerin en başında ise, hepimizin bildiği sınırda karbon vergisi uygulaması var…
İlgili yeşil anlaşma ekonominin tüm sektörlerini, özellikle taşımacılık, enerji, tarım, inşaat, bilgi ve iletişim teknolojileri ile tekstil ve kimya gibi sanayi sektörlerini kapsıyor. AB ile ticari ilişkisi olan şirketlerin ve ülkelerin Brüksel Etkisi'nin çevresel boyutundan etkilenmemeleri mümkün değil.
Sınırda Karbon Düzenlemesi Türkiye'ye nasıl yansıyacak?
Ticaret Bakanlığı verilerine göre, Türkiye ve AB arasındaki ticaret hacmi 143 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Diğer taraftan AB, Türkiye'nin ihracatında oldukça önemli bir yerde. 2020 yılında AB ülkelerine 69 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdik. Bu tutar toplam ihracatımızın yüzde 41,3'ü. Dolayısıyla Türkiye, ihracatında önemli bir paya sahip olan AB'nin uygulayacağı Avrupa Yeşil Anlaşması'ndan doğrudan etkilenecektir diyebiliriz.
Karbon emisyonlarını düşürme amaçlı karbon ticareti fiyatları günümüzde emisyon yoğun sektörlerde hem önemli bir girdi, hem de üretim maliyeti niceliğinde. AB'ye ihracatın karbon düzenlemesi maliyetinin ton başına yaklaşık "30 euro" olacağı öngörülüyor. Bu öngörüden hareketle oluşacak vergi yükünün de 1 milyar euro'nun üzerinde olacağı apaçık ortada. Bu durum rekabet gücümüzü de zayıflatacak…
Toparlamam gerekirse; en önemli ticari partneri Avrupa olan Türkiye'nin, bir an evvel sanayi üretiminin yeşil dönüşümü ile ilgili çalışmalara başlaması bu küresel hakimiyet baskısında tek çözüm gibi gözüküyor. Nasıl mı yapacağız? Bu sorunun cevabını sanayicilerimiz ile vermek üzere bir sonraki yazıya bırakalım.