Başlarken
Burcu Kösem
Bu hafta itibarıyla, bana emanet edilen bu köşede her hafta sizlerle olacağım. Yazılarımı bugüne kadar farklı mecralardan takip edenlerin yanı sıra beni yeni tanıyanlarınız da olacaktır. Köşeme misafir olduğunuz için teşekkür ediyor ve "Hoş geldiniz" diyorum…
Basın benim yabancı olduğum bir alan değil, aksine profesyonel iş hayatına ilk adım attığım, büyüdüğüm ve geliştiğim bir dünya.
Ekonomiyi, beklentileri, gerçekleşmesi muhtemel senaryoları takip etmek ve değerlendirmek işimin önemli bir parçası. İlk bakışta yorucu ya da sıkıcı olarak değerlendirilebilecek bu durum aslında bana gözlem, bilgi biriktirme ve analiz imkanı sağladığı için kendimi şanslı hissediyorum. Ekonomiye yorum katmak, geleceğe dair tahminlerde bulunmak ve okuyucularla mütalaa etmek, yazmak için ayrı bir motivasyon kaynağı olduğuna göre bu hafta için belirlediğim konuyu sizlerle paylaşarak başlayabilirim:
Gümrük Birliği güncellemesi, AB ile ilişkileri onarabilir
Geçtiğimiz aylarda bazı Arap ve Kuzey Afrika ülkelerinin Türkiye'ye uygulamış oldukları örtülü ambargoyu çokça tartıştık. Hatta bu ülkeler uyguladıkları politikalar ile zaman zaman aklımızla oynadı. Kağıt üzerinde hiçbir ambargo olmamasına rağmen uygulamada yaşatılan engeller ve ticari kısıtlar nedeni ile ihraç edilen mallar gümrüklerde bekletildi ve bu konu farklı tartışmaları da beraberinde getirdi. Neyse ki uygulanan bu ambargodan kısmi olarak kurtulduğumuzu ifade edebiliriz.
Ancak geçtiğimiz ay ekonomik reform ve hukukun üstünlüğü söyleminin ardından ahenkli bir biçimde karşımıza çıkan AB'nin stratejik önemi konuşmalarına paralel bir biçimde anılan Gümrük Birliği'nde revizyon söylemi; bu konu üzerinde durmamı gerektirdi.
Türkiye, Gümrük Birliği'ne 1996 yılında yürürlüğe giren bir anlaşma ile adımını atmış ve ekonomisini etkileyen ilişkilerin yeni bir sistemle ve yeni bir bakış açısıyla oluşturulmasını ve Avrupa Birliği'nin bu durumu değerlendirilmesini sağlamıştır.
AB ile Türkiye arasında sanayi malları ve işlenmiş tarım ürünlerinin serbest dolaşımına ilişkin bir ekonomik entegrasyon modeli sunan Gümrük Birliği sürecinde Türkiye, Avrupa Birliği'nin gümrük ve ticaret politikalarının yanı sıra rekabet ve fikri sınai mülkiyet haklarına ilişkin politikaları da dahil olmak üzere kapsamlı bir alanda uyumlaştırmak yükümlülüğünü üstlenmiştir.
Gümrük birliği anlaşmasının sonucu olarak; entegrasyonda yer alan ülkeler diğer ülkelere karşı, ortaklaşa hareket ederler. Dolayısıyla, entegrasyona üye ülkeler kendi aralarında bir iş bölümüne giderken, ticareti serbestleştirip, birlik dışı ülkelere karşı ticaret engelleri koyarlar ve bu uygulamaların olumlu veya olumsuz sonuçlarına katlanırlar.
AB'ye üye olmadan sadece Gümrük Birliği ile yürütülen bir ticari ilişkinin revize edilmesi ne anlama geliyor?
Öncelikle Gümrük Birliği'nin güncellenmesiyle, son dönemde yıpranan ve gerileyen AB ile ilişkilerin onarılması ve yeniden dinamik bir gündem oluşturulması mümkün olacak. Fakat Türkiye ve AB arasında 2015 yılında varılan uzlaşıya rağmen, Gümrük Birliği'nin güncellenmesi için müzakerelerin bir türlü başlatılamaması belli sıkıntıları beraberinde getiriyor. Eğer bu süreç başlatılabilirse, Türkiye ve AB'nin yine karşılıklı olarak masaya oturup kendilerini ilgilendiren ortak konularda görüş alışverişi ve etkileşim içine girmesi mümkün olabilecek. Bunun için mevcut siyasi engellerin aşılması ve asgari bir güven ortamının oluşturulabilmesi gerekiyor.
10-11 Aralık'taki AB zirvesinden çıkacak karar ile ilgili olarak;AB tarafından Türkiye'ye önemli bir yaptırımdan ziyade küçük bir hoşnutsuzluk ifadesi takınılacağını düşünüyorum. Böyle düşünmemi sağlayan nedenlerin başında aslında AB'nde ekonomik makasın çok açık olması, Fransa'nın Avrupa'nın 2.,Dünya'nın 6. Büyük ekonomisi olmaktan giderek uzaklaşması geliyor. Ama en önemlisi (belki çok klasik gelecek ama) Türkiye'nin jeopolitik açıdan öneminin farkında olmaları. Ayrıca Bulgaristan gibi zayıf ekonomili Avrupa ülkeleri için Türkiye ile ticaret ilişkisi hayati öneme sahip olduğuna göre AB ülkeleri Türkiye'ye nasıl bir yaptırımla gelebilir ki?
Brexit süreci ile İngiltere'nin AB'den anlaşmasız ayrılması ve Türkiye ile özel ticaret anlaşması yapmasının getirisi dış politikadaki handikaplara rağmen Türkiye için alternatif bir ticaret rotası oluşturmak adına yeterli mi? bu sorunun cevabı da bir sonraki yazımda…