Haberler

Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan’ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan’ın Başına Gelenler…

A. Çağrı Başkurt

A. Çağrı Başkurt

Saray ve Kültür Tarihçisi
02.09.2023 06:09

Efendim, geçenlerde bir vesileyle Hammâmî-zâde Dede Efendi'nin 18. yüzyıl İstanbul'undan kalma evinin etrafında arz-ı endâm ederken, olacak bu ya, yolum birkaç saat sonra At Meydanı'ndan Ayasofya Meydanı'na düşünce, müstesna bir mahalde teneffüs eylemek üzerimize vacip oldu. Mimar Sinan eseri Hürrem Sultan Hamamı'nın geniş revakları altında oturup, Dîvân Yolu'nun ihtişamlı zamanlarını gözümüzün önünden gelip geçirirken ve dahi kendi kendimize dem alırken, hırslı olduğu muhakkak olmakla aklını da kendine rehber etmekten geri durmayan lakin bir hayatı harcamasına rağmen pek arzu ettiği valide sultanlık makamına erişememiş yani oğullarının saltanatını sürememiş olan Hürrem Sultan da gelip geçti. Geçti geçmesine de fikrimiz öyle bir yeri menzil bildi ki vah gelene vah geçene demekten de geri duramadık yine... Görün bakın fikrimiz bu demde nasıl kazan kaldırdı da gönlümüz çıkrıktaki ip gibi nasıl eğrildi...

Yıldızları Okumak
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Sultan Mecid

Şehzade Murad, büyükbabası Sultan II. Mahmud'un inşa ettirdiği ve bugüne intikal etmeyen eski Çırağan Sarayı'nda, 21 Eylül 1840 tarihinde dünyaya gelmiştir. Sultan Mecid'in ilk oğlu olan şehzadenin doğumu, padişahın hamam sefası esnasında cereyan etmiş ve kendisine de bu esnada haber verilmiştir. Âdet olduğu üzere çocuğa uğur ve bereket getirmesi maksadıyla müjdeye karşılık verilmesi icap ettiği hâlde Harem-i Hümâyûn Ağası'na ihsanda bulunamayacak bir mahalde bulunmasından sebep mahcup olarak "Lala! Korkarım evladım sıkıntılı bir hayat geçirecek!" demiştir.

Derler ya söz büyüdür diye işte o misal laf ağızdan çıktı çıkmasına ama ne yaparsınız baba yüreğini rahata erdirmek ne mümkün! Hemen devrin meşhur müneccimlerine yıldız ilmine müracaatla işin hakikatine erişmek ve zıddına bir kanaatle haber verilmesi murad edildiğinde işitilecekleri Allah'tan gayri kim bilebilirdi ki?

Hüküm Allah'tan ise de onun ilminden bir ilim olan kâinât defterinden dökülenler şöyle tabir edilmişti:

"Şehzadenin doğduğu saatte güneş aslan burcunda vâki' olmuşsa da, o anda ay değişikliği, terazi burcuna intikal ettiğinden, doğan uzun ömür ile yaşayacak ise de baht ve tali-i yâr olmayacak."

Tövbe Estağfirullah!
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Kraliçe Victoria, Sultan Aziz'e Nişan Takdim Ederken

Şehzade Murad gerek pederi Sultan Mecid gerekse validesi Şevk-i Efsâr Kadınefendi'nin yönlendirmeleriyle iyi bir tahsil görmüş, Türkçe'nin yanı sıra, Arapça ve Fransızca'da büyük ilerleme kaydetmişti. İki İtalyan hocadan da piyano ve Batı müziği dersleri alarak hanedanın hüner sahibi fertlerinden birisi olduğunu ispat etmekte gecikmemişti. Amcası Sultan Aziz tahta çıktığında da büyük şehzade konumunda olması sebebiyle veliaht sıfatıyla Mısır (1863) ve Avrupa (1867) seyahatlerine katılmıştı.

Bilhassa Londra ziyareti ses getirmişti. Zira Kraliçe Victoria'nın Şehzade Murad'a iltifatı, ardı arkası kesilmeyen hususî davetlerle onore edilmesinin bir izdivaç niyetinden ileri geldiğini kim bilebilirdi ki?

Olmaz olmaz demeyin a dostlar! Bakın görün ki Kraliçe Victoria torununu şehzadeye nikâhlamak arzusunda imiş. Meğerki devrin Hâriciye Nâzırı yani Dışişleri Bakanı Keçeçi-zâde Fuad Paşa da bundan haberdâr olup, bu arzuya meyletmekte imiş. Hâl böyle olunca mesele Fuad Paşa tarafından Sultan Aziz'e açılmış, o da buna katiyetle muhalefet edip "Tövbe estağfirullah" diyerek iradesini sarih bir şekilde ortaya koymuştur.

Fuad Paşa'nın aldığı bu cevabın arkasında, yakın zamanda sadâretten de azledilmesine neden olan Sultan Aziz'in Mısır seyahatinde mevzubahis edilen Hıdiv İsmail Paşa'nın kızı Prenses Tevhîde ile evlenmesi hususuna muhalefetinin tesir ettiğini zannederiz. Çekilen tövbe, âdeta "Bu ne perhiz paşa!" denilmek istenildiğine dair bir hissiyat vermektedir.

Uyanın Şehzadem, Acele Edin!
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Altın Taht - Topkapı Sarayı

Osmanlı Sarayı tarih boyunca bazı ayaklanmalara sahne olmuş, bunların bir kısmı taht değişikliğini de zorunlu kılmıştı. Ancak en şiddetli olan ve hatta kan dökülenlerinde dahi asla hazineye dokunulmamış, tacın malları daima korunmuştu. Ne var ki Sultan Aziz'in 1876 senesinde tahttan indirilmesi esnasında tüm teâmüller göz ardı edilmişti. İşin ilginç tarafı ise bu teâmüllerin hiçe sayılmasında adı geçen kişi V. Murad'ın validesi Şevk-i Efsâr Kadınefendi'nin kendisi idi.

Şevk-i Efsâr Kadınefendi, hırsları itibariyle hanedan arasında pek sevilmeyen bir hanımdı. Bu sebeple Sultan Aziz'in saltanatı esnasında hayırseverliğiyle meşhur Valide Pertevniyal Sultan ile bitmez tükenmez ve nedensiz bir çekişme içine girmiş, bu nedenle mecburi olmadıkça saraya gelmesi hoş görülmemişti. Bir veliaht annesi olarak oldukça rahat bir hayat sürmesine rağmen Valide Sultan'a karşı artan kini, Sultan Aziz'in saltanatının sonlanması için kuvvetli bir kulis oluşmasında da etkili olmuştu.

Sultan Aziz tarihin bir cilvesi olarak hal'inden sadece birkaç gün önce bir akşam üzeri âni bir kararla Çırağan Sarayı'ndan Dolmabahçe Sarayı'na nakl-i hümâyununu irade buyurmuştu. Belki de bu sebeple hal'i için 30-31 Mayıs gecesi uygun görülmüşken bu plan Veliaht Şehzade Murad'a bile haber verilmeksizin 29-30 Mayıs gecesine alınmıştı. Elbette ki Şevk-i Efsâr Kadınefendi'nin her şeyden haberi vardı…

29'unu 30'una bağlayan o gece Dolmabahçe Sarayı karadan ve denizden kuşatılmış; saraya giriş çıkışlar yasaklanarak, telefon hatları kesilmişti. Talebeleri silahlandırarak Taşkışla'da hazırladığı taburla Dolmabahçe Sarayı'nı karadan kuşatan Askerî Mektepler Nâzırı Süleyman Paşa, Şehzade Murad Efendi'yi almak için Veliaht Dairesi'ne girdiğinde, harekâtın bir gece öncesine alındığından haberdar olmayan şehzade tutuklanacağı korkusuyla heyecanlanarak dairesinden çıkmak istememişti.

Süleyman Paşa zorla ikna ettiği Şehzade Murad'ı karakol binasına götürürken yanlarına gelen Hüseyin Avni Paşa, arabasından inmeden veliahdı yanına alarak rıhtıma doğru hareket etmişti. Arabası süngülü askerler tarafından birkaç defa durdurulan Şehzade Murad Efendi, şiddetli fırtına ve sağanak halinde yağan yağmur altında rıhtımda bekleyen bir kayığa bindirilerek güçlükle Sirkeci İskelesi'ne, oradan da bir arabayla Topkapı Sarayı'na gitmek yerine Bâb-ı Seraskerî'de hazır bekleyen devlet adamlarının yanına götürülmüştü.

İstanbul'da bulunan şehzadeye, Topkapı Sarayı'ndaki altın tahta oturması üzerine biat merasiminin icra edilmesi, yerleşmiş bir kaide idi. Ancak bu defa gerek Topkapı Sarayı'nda hazırlıkların görülememiş olması gerekse Sultan Aziz'in orada gözetim altında tutulacak olmasından ötürü, V. Murad unvanıyla tahta geçen şehzadeye Bâb-ı Seraskerî'de yaldızlı bir koltuğa oturtularak biat edilmişti. Bir şeylerin yerine oturmayacağı da daha o dakika belli olmuştu…

İstanbul'da Top Sesleri Var
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Sutan Aziz

O gece sarayda görülmemiş bir telaş vardı. Yaverlerin kaldırdığı Mabeynci'ye verilen bilgiye göre sarayın etrafı asker tarafından kuşatılmıştı. Hiç kimsenin ama hiç kimsenin dışarı çıkmasına müsaade edilmiyor ve kimseler de içeri alınmıyordu. Mabeynci derhâl sarayın üst katına, padişahın yanına doğru çıkarken bir anda sarayın önünde bulunan zırhlılar alay sancaklarını çekerek, toplarını atmaya başlayınca olanlar tüm şehre âyân olmuştu ancak saray olup bitenleri henüz idrak etmiş değildi.

Mabeynci'nin ilerleyişine Harem ağalarından Elmas Ağa yetişip, padişah tarafından beklenildiğini haber vermiş, yatak odasına kadar da ona refakat etmişti. Padişahın "Bu hâl nedir?" demesiyle şaşkınlıktan yalnızca bilinen kadar malumat verilebilen Mabeynci'nin sözleri iknaya kabil olmayınca, Sultan Aziz odadan çıkarak sofanın deniz tarafındaki penceresinden bakmış ve "Murad Efendi'yi cülûs ettirdiler." diyerek isabetli bir öngörüde bulunmayı başarmıştı.

Padişah bu doğru kanaatinin ardından yeniden yatak odasına döndüğünde, Valide Pertevniyal Sultan, kadınefendiler, hazinedarlar ve kalfalar çoktan sofaya gelmişler, Kızlar Ağası Cevher Ağa da orada olup biteni anlamak için hazır bulunmuşlardı.

Padişah, Mabeynci'ye "Camlı Köşk'e gidebilir miyim?" diye sorduklarında, buna bir mânî olmadığını işitip giyinmek için elbiselerini istemişlerdi. Bu esnada Başmabeynci Mehmed Bey de yetişip kesin haberi nihayet vermeye muvaffak olmuştu. Buna göre Şehzade Murad, Bâb-ı Seraskerî'de cülûs ettirilmiş ve Sultan Aziz ile hareminin Topkapı Sarayı'nın nakline karar verilmişti. Bu sözleri işiten Sultan Aziz, bir yere gitmeyeceğini söyledikten başka "Beni ne yapacaklar ise burada yapsınlar." diye ısrar etmiş ise de nafile…

Fırtınaya Kürek Çekmek
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Saltanat Kayığı

Sultan Aziz elden bir şey gelmeyeceğine ikna olduktan sonra ailesini ve kendisine hizmet edenleri tehlikeye atmamak için derhâl giyinmesini tamamlayıp, kılıcını kuşanmış; yanına Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi'yi de alarak yağan şiddetli yağmur altında iskeleye inmişti. Alışık olduğu 26 kürekli görkemli saltanat kayığı yerine mabeyncilere mahsus 8 kürekli kayığı karşısında hazır bulan Sultan Aziz, beraberinde Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi ve Başmabeynci Mehmed Bey olduğu hâlde kayığa binmişti. Bu esnada Esvabcıbaşı Mehmed Bey'den bir şemsiye talep edilmiş ise de hal' edilen padişaha kolaylaştırıcı herhangi bir destek verilmemesi tembih edildiğinden bir sonuç alınamamıştı.

Yağmur altında Topkapı Sarayı iskelesine yanaşıldığında Sultan Aziz'i takiben Valide Pertevniyal Sultan ve Şehzade Celaleddin Efendi'nin binmiş olduğu kayıklar da iskeleye gelip yanaşmışlardı. Sultan Aziz, iskeleden yukarı saraya çıkması için gönderilen âdî bir arabaya, Şehzade Yusuf İzzettin Efendi ise yük hayvanına bindirilerek yola koyulmuşlardı. Valide Pertevniyal Sultanı ile Şehzade Celaleddin Efendi de yağan yağmur altında perişan olduklarından güçlükle Hırka-i Saadet Dairesi'ne çıkılmıştı.

Topkapı Sarayı'nda hizmet görenler böyle bir geliş beklemediklerinden şaşkın vaziyette kalmışlardı. Sultan Aziz hamamın giyinme odasında bir sandalye üzerinde sırılsıklam hâlde oturmaktaydı. Tebdil Hasekisi ile bir Mabeynci hemen yola çıkarak Dolmabahçe Sarayı'na dönmüşler ise de Esvabcıbaşı Mehmed Bey, Sultan Aziz ve haremi için kıyafet verilemeyeceğini bir kere daha ikaz eylemişti. Kendisi için hazırlanan odaya yerleşen mahlû padişah, kardeşi ile yaptığı yazışma nihayetinde ikameti için Çırağan Sarayı'nın ziynetleri Fer'iye Sarayı'nı tercih ettiğini bildirmiş ve isteği kabul olunarak üç gün sonra buraya nakledilmişti.

Dolmabahçe Sarayı'nda Feryat Sesleri
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…

V. Murad, amcası Sultan Aziz'in Topkapı Sarayı'na gönderilmesinin ardından beraberindekilerle Dolmabahçe Sarayı'na gelmişti. Harem-i Hümâyun'dakiler gelenlerin Sultan Aziz ve Valide Pertevniyal Sultan olduğunu zannederek sevinmişler ise de kayıklar yaklaşınca gelenlerin Sultan Murad ve Valide Şevk-i Efsâr Sultan olduğunu görünce feryat etmeye başlamışlardı. Şevk-i Efsâr Sultan ilk iş olarak Pertevniyal Sultan'ın hazinesi başta olmak üzere kadınefendilerin ve Harem-i Hümâyun'un diğer mensuplarının mücevherlerine el koymuştu.

Sadrazam Mütercim Mehmed Rüşdü Paşa ve Serasker Hüseyin Avni Paşa Şevk-i Efsâr Sultan'ın direktifleriyle para ve mücevherlerin yerini bularak yağmalamak için Sultan Aziz'in ve validesinin yatak odalarına kadar girmişlerdi. Bu manzaraya tahammül gösteremeyen Kızlar Ağası Cevher Ağa "Bu âna değin nice hal'ler vuku' bulmuş ve fakat hiçbir vakitte vükelânın Harem Dairesi'ne dâhil oldukları ve hizmetkâr gürûhu tarafından velî-i nimetlerinin bu mertebe cüretlerinin" görülmediğini söyleyerek tepki göstermekten geri durmamıştı. Ancak durum çok değil az sonra Cevher Ağa'nın da tahmin edemeyeceği bir hâle bürünecekti. Yaşanan rezilâne durumda cariyelerin şalvarlarına varıncaya kadar aramaya cüret edilmesine mani olunamamıştı.

Valide Şevk-i Efsâr Sultan, Dolmabahçe Sarayı'na geldiği zaman verdiği emirle cariye ve kalfaları sarayın bodrum katına göndermiş; burada 2 gün 2 gece aç ve susuz bırakmıştı. Akabinde ise 128 cariye ve kalfayı, yanlarına tek eşya bile almalarına müsaade etmeyerek yaka paça saraydan dışarı atılmıştı. Tasvir edilmesi bu zor durum karşısında çaresiz kalan cariye ve kalfalardan kimisi sokaklarda kalırken, şanslı olanlardan bazıları birilerinin evlerine sığınmayı başarabilmişlerdi.

Sesler İşitiyorum, Sesler!
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Sultan V. Murad

Sultan Murad'ın saltanatı ondan çok Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın saltanatı olarak başlamıştı. Valide Sultan'ın bu derece ön plana çıkması, V. Murad'ın henüz şehzadeliğinde yaşadığı bazı ruhi sıkıntılara bağlı olmakla birlikte daha çok veliaht dairesinden kaçırılacağı esnada harekâtın o gece gerçekleşeceğinden habersiz olması sebebiyle aniden uykusundan uyandırılması ve o şokla Sultan Aziz tarafından öldürüleceği korkusuna kapılmasının bir sonucu idi. Nitekim bu şoka istinaden Bâb-ı Seraskerî'de gerçekleşen biat merasiminde "Sesler işitiyorum!" şeklindeki söylemleri herkesçe şaşkınlıkla işitilmiş; merasim olabildiğince hızlı ve kısa olarak icra edilmişti.

Ayasofya Camii'nde yapılan ilk cuma selâmlığında halkın da fark ettiği bu anormal davranışların daha fazla dikkat çekmemesi için Dolmabahçe Sarayı'ndan uzaklaştırılmak istenildiğinden kısa süre sonra Yıldız Sarayı'na nakledilmişti. Gelgelelim tebdîl-i mekân ferahlık vermeyince apar topar tekrar Dolmabahçe Sarayı'na getirilmesi gecikmemişti.

Sultan Aziz'in trajik şekilde vefat etmesi ise V. Murad için devamlı bir şok etkisi yaratmıştı. Artık kriz çok daha büyüktü. Padişah, Şevk-i Efsâr Sultan'ın kabulüyle Dolmabahçe Sarayı'nda gözetim altına alınmıştı. Kaideler gereğince Eyüp Sultan'da icra edilmesi gereken kılıç kuşanma merasimi yapılmıyor, elçilerin itimadnamelerini sunmaları için gerekli kabuller gerçekleştirilmiyor, kimseyle görüştürülmeyen padişah Cuma selamlıklarına da çıkarılmıyordu. Bütün bunlar üst üste gelince saray ve yeni hükümet padişahın hastalığını gizlemek için yüzünde ve sırtında çıban çıktığı, bu yüzden de gerekli merasimlerin ve kabullerin ileriki tarihte gerçekleşeceği şayiasını yaymıştı.

Aman Paşam… Valide Pertevniyal Sultan Fer'iye Karakolu'nda
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…

Bir yandan oğlunun iktidarını sağlamlaştırmaya ve diğer taraftan oğlunu rahat ettirmeye çalışan Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın bu süreçteki en büyük taarruzu ise o sırada perişan bir hâlde bulunan selefi Valide Pertevniyal Sultan üzerine olmuştu. Bu taarruz iki evrede gerçekleşmiş olup, ilki Sultan Aziz'in hal'iyle birlikte Topkapı Sarayı'nda başlayarak Çırağan Sarayı'nın Ortaköy cihetinde bulunan Fer'iye Sarayı'nda devam etmiş; ikincisi ise Sultan Aziz'in vefatının ardından Topkapı Sarayı'nda geçen 38 günlük yeni bir taarruz evresi ile başlamış, tekrar Fer'iye Sarayı'na nakliyle II. Abdülhamid'in cülûsuna kadar devam etmişti.

İşte bu ikinci taarruz evresi, Pertevniyal Sultan'ın Fer'iye Sarayı'na oğlunu kanlar içinde bulması ateş almıştı. Pertevniyal Sultan oğlunun ellerini tutup ağlar iken onu çekip bir başka odaya götürmüş, bu esnada bir zabit kulağından küpesini, parmağından yüzüğünü çekip alıp gitmişti. O sırada Sultan Aziz'in naaşı da odasından alınarak bir perdeye sarılıp Ortaköy Karakolu'na götürülmüştü.

Pertevniyal Sultan kendinden geçmiş bir hâlde yatarken başına gelen hekimleri görüp "Aman ben hekim falan istemem. Arslanım şehîd oldu. Beni dahi şehîd etsinler." diyerek feryat etmekte iken askerler içeri hücum ederek "Sultan Murad irade etti, buyurunuz Beylerbeyi Sarayı'na" deyince; Pertevniyal Sultan "Hayır. Benim yerim Topkapı Sarayı'dır. Oraya giderim." diyerek karşılık vermişti.

Lakin Pertevniyal Sultan, bulunduğu mahalden kolundan çekilerek ve ayağında ayakkabısı, sırtında feracesi olmadığı hâlde Fer'iye Karakolu'nun meydanına götürülmüştü. "Aman paşam, ferace isterim!" dediyse de cevap değişmemiş "İrade yoktur!" diyerek görünürde Sultan Murad'ın ama esasta Şevk-i Efsâr Sultan'ın iradesini haber vermişlerdi.

Pertevniyal Sultan, karakol meydanında oradan oraya çekilerek bu rezilliğe tüm vekillere âdeta şahit tutulmuştu. Bu esnada diğer sultan ve şehzadeler ağlayarak, "Büyük Validemizi nereye götürüyorsunuz?" diye feryat etmekte; Pertevniyal Sultan "Aman kalfalardan birini isterim." diyorsa da fayda getirmemekteydi... İskelede hazır bulunan istimbota işaret ederek "Buyurunuz." denildiğinde yaşadığı perişanlığa ve hakarete dayanamayarak "Razıyım, beni denize atın, binmem." diyerek ayak diremekten geri durmamıştı…

Valide Şevk-i Efsâr Sultan, Tiryâl Hanım'a Oyun Kuruyor
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Fer'iye Karakolu
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Fer'iye Karakolu Meydanı

Tiryal Hanım, II. Mahmud'un kadınlarından olup, Valide Pertevniyal Sultan ile eskiden beridir hoşluk içinde olmuşlardı. Fer'iye Karakolu Meydanı'nda yaşanan hengâme esnasında bir oyun kurulmuştu ki hem de ne oyun…

Tiryal Hanım'ın konağına Pertevniyal Sultan'ın harem ağalarından biri gönderilip "Tiz sizi Valide Sultan istiyor!" dediklerinde Tiryal Hanım emin olamıyor ise de beraberine iki kalfa alıp, konağını ve sandıklarını dahi bütünüyle kilit altına almayarak Fer'iye'ye gelmişti. Bir de ne görsün. Pertevniyal Sultan meydan içinde bî-çâre hâlde…

Tiryal Hanım "Canım, Allah rızası için hiç olmazsa araba ile gönderiniz." diyerek hem ikaz hem rica ettiğinde geldiği araba hazır olduğundan hemen bir harem ağasıyla ona bindirilmişti. Yine Tiryal Hanım müdahaleden geri durmayarak "Canım, kâfir iseniz imânâ geliniz de bir kalfa bindiriniz yanına." dediğinden sebep, İbriktar Usta'yı da Pertevniyal Sultan'ın yanına bindirerek doğruca Topkapı Sarayı'na yola çıkarmışlardı.

Bitmedi…Tiryal Hanım'a kurulan oyun az sonra ortaya çıkacaktı.

Pertevniyal Sultan'ın yola çıkarılmasından biraz sonra bu defa Kızlar Ağası'nın arabası meydana yanaşıyor ve bir seda ile Tiryal Hanım'a hitaben "Buyurunuz." diyorlar. Şaşkınlık içinde kalan Tiryal Hanım "Ben nereye gideceğim?" diyerek sual ettiğinde "Topkapı Saray'ına"cevabını işitiyor. "Hayır. Ben Yeni Saray'a gitmem. Kendi konağıma giderim." dediyse de beyhûde bir söylemden öteye geçemiyor.

Tiryal Hanım'a "Mutlaka gideceksin!" diye ısrar eylediklerinde büsbütün öfkelenerek "Öyle ise beni buraya Kızlar Ağası getirdi, onu da yanımda isterim." dediğinde Kızlar Ağası ahdederek "Bir kapıdan kor, diğer kapıdan çıkarım. Zira Sultan Murad'ın ahdi vardır. Şah olduğu zaman Valide Sultan ile sizi Topkapı Sarayı'na nef etmeğe. Ahdi yerine gelecektir." diyor. Ne var ki bu cümlenin de büsbütün yalan olduğu, bu dileğin hakikatte Şevk-i Efsâr Sultan'a ait olduğu hepimizin malumu idi…

İşittikleri karşısında büsbütün şaşırıp kalan Tiryal Hanım'ın "Niçin?" sorusu "Valide Sultan ile ülfet ettiğiniz içindir." şeklinde cevap bulunca, boyun eğmek kaçınılmaz olur.

Sultan Murad'ın Pertevniyal Sultan'a İltifatı
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Bâbü's-saade - Topkapı Sarayı

Tiryal Hanım da Pertevniyal Sultan gibi arabaya binerek mecburen Topkapı Sarayı'na doğru yola çıkmış; odasına götürüldüğünde nasıl olsa az sonra gelip beni buradan alıp, konağıma götürecekler diyerek 3 gün 3 gece yaşmağını çıkarmadan oturmuştu.

Günler sonra biraz da olsa insaf gösterilip Pertevniyal Sultan'ın 4 kalfasına hazırlanması için haber verilip, Topkapı Sarayı'na götürülmüştü. Kalfaların karşılaştıkları manzara fecii idi. Bir oda köşesinde Pertevniyal Sultan kendinden geçmiş bir şekilde yatmaktadır. Refakatinde olan İbrikdâr Usta da karşısında aralıksız gözyaşı dökmekte idi. Tiryal Hanım ise bir diğer odada 3 gün 3 gece karanlıkta ve aç susuz bırakılmıştı.

6 geceden sonra ise biri Valide Pertevniyal Sultan'ın diğeri Tiryal Hanım'ın odasına birer kandil göndermişlerdi. 10 gün sonra bu defa gelen Kızlar Ağası idi ve V. Murad, tarafından gönderilmişti. Kızlar Ağası odaya girip "Zât-ı Şâhâne size selâm gönderdi." dediğinde, Pertevniyal Sultan dahi yerinden doğrulup, ayağa kalkarak "İnşâllah arslan şâhım iyidir?" diye sual etmiş, Kızlar Ağası, padişahın "Ben bu can hâlinden bilirim. Fer'iye Sarayı'nda daire döşetiyorum. Oraya naklettireceğim." sözlerini ve ilâveten "Efendimiz, her ne kadar Valide Sultan üzgün hâlde ise de ne emrederlerse emirlerine râzıyım." dediğini kendisine nakletmişti…

Evlat kokusu…
Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Harem Ağası - 19. yüzyıl

Pertevniyal Sultan ve Tiryal Hanım böylece tam 39 gün boyunca Topkapı Sarayı'nda oturdular. 39. gün Kızlar Ağası gelip, "Buyurunuz, Fer'iye Sarayı'na gideceksiniz." deyince arabalara doğruca Fer'iye Sarayı'na hareket etmişlerdi. Bir daireyi yani dört odayı sâbık Valide Sultan'a, bir diğer daireyi ise Tiryal Hanım tahsis etmişlerdi. Tam her şey rahata erdi derken biraz sonra bir Harem Ağası gelip, Pertevniyal Sultan'ın daire pencerelerini ve kapılarını yukarıdan aşağıya kadar mıhlamaya başlayınca bir şeylerin ters gideceği âşikâr oldu.

Valide Şevk-i Efsâr Sultan, sâbık valide Pertevniyal Sultan'ın dairesine iki Harem Ağası göndererek "Mutlaka Valide Sultanı öldürünüz." diyerek tembih etmişti. İsmet Ağa, ağustos sıcağında Pertevniyal Sultan'ın karşısına oturup 8 gün 8 gece "Malları çıkar, şimdi seni öldüreceğim." diyerek eziyet etmiş, "Şevk-i Efsar Sultan mutlaka öldür dedi, lakin ben öldürmeyeceğim. Mutlaka sen kendi kendini öldür." diyerek durup durup Pertevniyal Sultan'ın üzerine hücum etmişti.

Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Üçüz Fer'iye Sarayları'ndan İlki - Bugün Galatasaray Üniversitesi

47. gün bir başka Harem Ağası daireye gelip pencerelerin mıhlarını açıp, içeriye biraz da olsa hava ve ışık girmesini sağlayınca hayat belirtisi ortaya çıkmıştı. Lakin bu defa da evlatlarını görmesin diyerek dairelerinin mabeynine duvar çekmişlerdi. Bu sebeptendir ki Pertevniyal Sultan duvarların ardında "Evlatlarımın kokusu misk ü anber gibi burnuma geliyor." deyip ağlar durur idi…

Validenin Hırsı Padişah Oğlunu Yedi

Halkın önüne çıkarılmayan ancak iktidar koltuğunun sahibi olan iktidarsız Sultan V. Murad, Valide Şevk-i Efsar Sultan'ın tüm gayretlerine ve tüm sarfiyatına rağmen önü alınamaz bir hâl almıştır. Bu durum karşısında tekrar Cuma selamlığına çıkarılan Sultan Murad, en yakın camiye arabayla götürülmeye başlanmıştı. Buna rağmen, gidilen camide tam karşısına usule aykırı olarak iki mabeyinci oturtuluyor ancak padişah yine de bir köşeye çekilmeyi tercih ediyordu.

Sultan Murad'ın atına ters binmek istemesi, saray merdivenlerinden arka arka yürüyerek çıkıp inmeye uğraşması, oturduğu odanın bir ucundan diğerine koşmaktan kendini alamaması, geceleri uykusundan "Kan istemem! Sultanlık istemem!" diye bağırarak uyanması ve hepsinden de önemlisi bir sabah odasının camlarını kırarak kendini öldürmek istemesi, hakikati İstanbul'a ayân etmişti.

Sarayın dışında padişahın hastalığı konuşulur olmuş, sadrazamın saltanat naibi gibi davranması ve imparatorluğu Valide Şevk-i Efsar Sultan ile âdeta padişahsız yönetmeleri şiddetle eleştiriliyordu. Bu durumdan rahatsız olan ulema, "Padişahı aklen rahatsız olan bir ülkede Cuma namazının kılınamayacağını" dahi ileri sürüyorlardı.

Hazineyi dahası hanedan mücevherlerini oğlunun saltanatı affedersiniz kendi saltanatının devamı için sorumsuzca sarf eden Valide Şevk-i Efsâr Sultan, durumun saklanamayacak hâle geldiğini fark etmeye mecbur olunca, daha ziyâde kayıtsız kalamayarak kendisiyle beraber hareket eden paşalarla istişare edip, oğlunun bir doktor heyeti tarafından muayenesine izin vermişti.

Gerçek asalet unvanlara değil ruhlara aittir! Valide Şevk-i Efsâr Sultan'ın Başa Getirdikleri yahut Valide Pertevniyal Sultan'ın Başına Gelenler…
Çırağan Sarayı - Mabeyn-i Hümâyûn

Muayenenin ardından, hazırlanan raporda padişahın iyileşme ihtimalinin çok az olduğu belirtilmiş ancak Bâb-ı Âlî yine de bu duruma kanaat getirmeyerek İngiliz elçisinin tavsiyesine uyarak muayene için Avusturyalı Dr. Leidesdorf'u Viyana'dan İstanbul'a getirtmişti. Gerek Dr. Leidesdorf'un ve gerekse Süleymaniye Dârü'ş-şifâsı ve ruh doktoru Dr. Monceri'nin hazırladığı raporlar, Padişahın ruhî sıkıntılarının haricinde bir başka sıkıntısının bulunmadığı ancak mevcut durumun tedavisinin en az üç ay içinde bir sonuca varabileceği şeklinde olmuştu. Hâl böyle olunca devlet adamları, imparatorluğu daha fazla bu şekilde idare etmenin mümkün olmadığı fikri üzerinde ittifak sağlamaya mecbur olarak, Sultan Murad'ın cülusundan sadece 3 ay sonra hal' edilmesi konusunu kesinleştirmişlerdi.

V. Murad'ın hal' edilmesi olayında da yine baş aktör olan Midhat Paşa, Veliaht Şehzade Abdülhamid Efendi ile meseleyi görüşmüş, şehzadenin onayı alındıktan sonra 30 Ağustos 1876'da toplanan meşveret meclisinde ertesi gün padişahın hal' edilmesi ve şehzadenin aynı gün cülus etmesine karar verilmişti.

31 Mayıs 1876 sabahı Dîvân-ı Hümâyun'da toplanan devlet adamlarının huzurunda hal' fetvası okunarak Sultan Murad'ın dâimî cinnet hâlinde olduğu ve görevini yapamadığı sebepten hal'inin caiz olduğu ilan edilmiştir. Böylelikle V. Murad'ın ama daha çok da Şevk-i Efsar Sultan'ın yalnızca 93 günlük saltanatının sonu gelmiş, Sultan Murad ve ailesi tam yirmi sekiz sene kalacakları Çırağan Sarayı'na gönderilmişlerdi…

Ey kerem sâhibi dinleyiciler! Bu dünya bir ağaca benzer. Biz de o ağacın üzerinde bulunan yarı ham meyveleriz! Ham meyveler dallarına sımsıkı sarılırlar. Çünkü hamlık mertebesinde meyve, köşke ve saraya lâyık değildir. Fakat meyveler olgunlaşıp tatlılaşınca ve dudakların ısıracağı hâle gelince artık düşmeye hazırdırlar ve dallara pek gevşek sarılırlar. İnsanın ağzı da o mânevî ikbâl ve saadetten tatlılaşınca, dünya mülkü ona mânâsız ve soğuk gelir. Bir şeye sımsıkı sarılmak taassuptur, hamlıktır. Ey Hak yolunun yolcusu! Sen henüz olgunlaşmadın! Böylece ana karnındaki çocuk gibi kaldıkça, işin kan emmek, zahmet ve sıkıntı çekmektir.
Hz. Mevlana
title