Sahi, İlk Evlilik Fikri Ne Zaman Ortaya Çıktı? Peki Ya İlk Alyans, İlk Balayı…
Vahap Aydoğan
İnsan doğasının birçok ihtiyacına cevap veren bir yapıya sahip olsa da, kültürel ve sosyolojik açıdan değer yargılarıyla örtüşse de…. EVLİLİK: ikili ilişkilerde sorun üreten, bireyi kısıtlayan, erkek ve kadının tabiatına sınırlamalar getiren ve bu bağlamda da insanın doğasıyla çelişme, duygu dünyasıyla çatışma içine sokan bir olgu aslında…
Bu denli sınırlama ve çatışma içinde olmasına karşın, evliliğin bir çok duygusal, sosyal ve psikolojik sorunlara çözüm olduğu kuşkusuz… Başınızı yaslayacağınız bir omuza… iyi ve kötü günde yanınızda olacak bir ruha…Yalnızlığına fiziken son verecek bir yaşamı düşlemiştir çoğu insan…
Lakin, kimilerinin ömür törpüsü dediği, kimilerinin ömrünü adadığı evlilik, çelişkilerle dolu bilinmez bir dip kuyu aslında …
Kimimiz paraya, kimimiz aşka, kimimiz cinselliğe adasak da evliliği, büyük bir kesimin aradığı sihirli kelime kesinlikle HUZUR!…
Bu huzura erişmek için çarpışa çarpışa, yontula yontula iki bireyin birbirine yıllar sonra benzeyip EŞ olabilmesi ne kadar huzur getirir orası meçhul.
İçine bir türlü sığamadığımız bu çağda, evlilik kurumunun, insan doğasına ters düştüğü, bireyi hürriyetinden alıkoyduğu, birey olma potansiyelini aşağıya çeken bir kurum olduğu da ayrıca tartışma konusu…
Zaman içinde evliliğin iş bölümü, çocuk yapma, eşlerin evdeki rollerinin paylaşımı, yaşamı sağlam bir zeminde inşaa etme, toplumsal gereklilik, cinsel anlamda doyum, ekonomik nedenler, soyun devamı gibi nedenleri sıralayabilir, skalayı genişletebiliriz…
Bu çoktan seçmeli yelpazede evlilik, kurumsal olarak eşlere güven duygusu aşılamakta…Bu güvenceyi verirken de aynı zamanda insan tabiatında var olan özgürlük anlayışına da kısıtlamalar getirdiğini görüyoruz.
Benlik duygusunun zaman içinde törpülendiği yada öz beni kaybetme, eşlerden birinin baskın davranış ve tutumunun gölgesinde kalma…Mutlu etmek için benliğinden yıllarca ödün vermek gibi çelişkiler, evlilik kurumuna uzaktan bakan bireylerin varlığı azımsanmayacak kadar fazla…
İnsanın, gerekli gördüğü kurumların içinde, en az değişime uğrayan ve çok köklü olan evlilik kurumu, varlığını güçlü ve farklı yelpazelerle sürdürmekte.
Şüphesiz güvenli bir alanda kısıtlanmak çelişki ve çatışmaları da beraberinde getirir.
İnsan doğasına ister ters, ister gerekli olduğu konusu tartışa dursun; biz evliliğin tarihçesine, ilk evliliğin izini sürmeye, hangi uygarlık ve dini inançlar evliliği nasıl yaşamış ona bakalım.
Bilinen en eski evlilik belgesi, Yahudilerden kalma milattan önce 5. yüzyıla ait Aramca yazılmış bir papirüstür. Bilinen ilk aşk şiirini de Mezopotamya da görüyoruz.
Tarihte İlk evlilik sözleşmesi ise "Pa-igesh ile Ta-tiyemhotep arasında imzalanan sözleşme, papirüs üzerinde hiyeroglif karakterlerle yazılmış.
Sözleşmede kadına verilen haklar dikkatten kaçmamakta.
İçerikte göze çarpan birkaç madde de , erkek, boşanma durumunda otuz gün içinde belirlenen miktarda parayı ödeme şartını kabul eder.
Kadınsa, evlilik anlaşmasında belirtilen mal varlığının üçte birini ve hatta daha fazlasını alabiliyor. O döneme ait birçok sözleşme evlilikten doğan çocukların erkeğin varisi olarak yetiştirilmesini şart koşuyor. boşanmanın nedeni ne olursa olsun, kadının kocasından yardım alma hakkı vardı. Boşanmanın ardından her iki taraf da evlenmekte serbestti.
Papirüsün arkasında ayrıca sözleşmeye şahitlik eden sekiz kişinin adları yer almakta"
Tarihsel süreç içinde bazı konuların günümüze nasıl geldiğinde bakarsak …
"Aşk sözcüğü Farsçada "Aşeka " yani sarmışakdan günümüze kadar gelmiş olan bir sihirli bir kelime.
Bilinen en eski aşk mektubu M.Ö 2.500 yılında sümer kralının taş tablette karısı için yazdığı mektuptur.
Balayına "balayı" denilmesinin nedeni Babil'ler ile kuzey Avrupalılar evlenen çiftler için 30 gün boyunca, içine bal katılmış, 'bal likörü' diye adlandırılan şarabı içerlerdi. Bu gelenek onların adetlerinden bugüne evrilmiştir.
Romalılar düğün kurabiyelerini bereketin simgesi olarak gelinin başına, kurabiyeleri ufalayarak dökerlermiş.
Modern düğün pastasının bugünkü versiyonunun temeli, Romada gelin ve damadın aynı kurabiyenin parçalarını yemesiyle günümüze kadar gelmiştir.
Asurlular evliliği, gelin başının örtmesiyle tescillemişlerdir.
İlk Alyans geleneğine gelirsek Alyans Fransızca "alliance"' kelimesinden; anlaşma, ittifak anlamına geliyor.
Alyansın ilk örneklerinin Antik Mısırda görüyoruz. Eski Mısır'da, çember sonsuzluğun bir sembolü olarak kabul edilir. Eski Mısırlılar alyansıeşlerine duydukları sadakat ile ifade ediyorlardı.
Sonralarda ise yüzük parmağının kalbe bir damarla bağlandığı inancı hakim olduğu için alyans halen yüzük parmağına takılmakta. ( bu damara da"Vena Amoris" yani aşk damarı demişlerdir.)"
Sümerler'de durum biraz farklı, tanrılara adanmışlık söz konusu; kadınlar tapınaklara adanırlardı. Kadınlar tanrının temsilcileriyle beraber yaşarlardı. Sümer kanunlarında anne ve baba, çocuklar üzerinde eşit haklara sahiptiler.
Eski mısırda evlilikler özellikle tahta geçecek kişinin kanından gelmesini sağlamak için kız kardeşleriyle evlendirilirdi.
Firavunlar bu tarz evlilikleri özellikle tahtın başka bir soydan gelmesine müsaade etmemek adına yapmış...
Sonralarda kardeşlerle evlenme geleneği halk arasına yayılır. Evliliğin, sağlam temellere mi dayandırıldığı bir bilinmezlik ama boşanmalara çok az rastlanmıştır eski mısırda.
Çin'deki evliliklere eşler karar vermezdi. Aşk yada sevgi ile temellendirilemiyordu. Evlilik tamamen aileler tarafından düzenlenirdi. Ve bu uğurda tüm hazırlıklar, aileler tarafından yapılırdı. Aileler, sürekli olarak gençleri evliliğe teşvik ederlerdi.
Museviler, erkek ve kadınların erken yaşlarda evlenmelerini teşvik ederlerdi.
Fakat evlenecek erkeğin önce iş hayatını düzene koyması, eşine iyi bir hayat sağlaması şarttı. Esas merkezi odak kadın ile erkeğin ilişkisinin boyutudur.
Ruhani anlamda evlilik, kadın ile erkeğin ruhlarının bir anlamda bütünlüğü sağlamasıdır. Bu yüzden evlenmemiş adam TAM sayılmaz çünkü ruhu henüz tamamlanmamıştır ve yarımdır. İki taraf da isterse boşanmakta özgür bırakılmışlardır.
Hristiyanlarda evlilik başlarda dinin kontrolü altındaydı. Tanrısal bir ruhun insanlara ulaşması için dini bir eylemdir evlilik.
Nesillerinin çoğalmasında tanrının insana verdiği bir armağan olarak bakılmış. Aynı mezheplerden evlilikler yapılmazdı, Fakat kilise nikahı yerine sivil nikâh da kıyılmaya başlanınca ayrı mezheplerden de evlilikler yapılmaya başlanmıştır.
Katı olan Roma Katolik Kilisesi, boşanmayı reddeder; bu yüzden Katolikler, evlendikten sonra, ne kadar sorun yaşarlarsa yaşasınlar eşlerinden ayrılamazlar. Hukuken boşansalar bile, ikinci defa evlenmeleri yasaktır, kilise böyle bir evliliği asla kabul etmezdi.
Evliliğin tarihsel serüveni , her ülkede, her dinde, her coğrafyada farklılıklar gösterse de mantıksal ve duygusal olarak evlilik aynı temenniler üzerine kurulmuştur. Meşakkatli bu yola girmeden iyi düşünmek elzem…
Çünkü "Hayat yüzeysel problemlerle harcanmayacak kadar değerli"
Sağlıkla sanatla kalın …
Vahap Aydoğan