Haberler

Narsist ebeveyn tutumları

Sevgi Yaramış

Sevgi Yaramış

Uzman Psikolog / Kültür Psikoloji
08.05.2024 12:26

Diğer ruhsal sorunlar ve kişilik bozuklukları gibi, narsisizmin kökenleri de çocukluktaki yetiştirilme tarzıyla doğrudan ilişkilidir. Her ne kadar genetik yatkınlıkların da narsisizm üzerinde etkisi olsa da, aile dinamikleri ve yaşamın ilk yıllarındaki yetiştirilme tarzı gibi faktörler narsisizmin kökenlerini oluşturur.

Çocukluktan Duygusal İstismarcılığa: Narsistik Davranışların Kökenleri

Narsistlerin oluşumunda belirli bir spesifik aile dinamiği olmasa da, belli yetiştirilme tarzları ve ebeveyn davranışları, bu zihinsel hastalığın gelişimine zemin hazırlayan etkenler olarak görülmektedir.

Bu ebeveyn davranışlarından ilki çocuğu sürekli olarak aşırı bir şekilde eleştirmektir.

Her birey, dünyaya geldiği andan itibaren savunmasız ve kırılgan bir şekilde varlık gösterir. Bu nedenle, çocuklar hayata ilk adımlarını atarken, anne babalarının sevgisi, ilgisi ve korumasına olan ihtiyaçları büyük bir önem taşır. Sağlıklı bir aile bağı kurulduğunda, çocuk güven duyan, öz saygısı yüksek ve sevgi dolu bir birey olarak gelişme potansiyeline sahiptir.

Ancak ebeveynler, doğru bir bağ kurmaz ve çocuklarını korumak yerine eleştirmeye yönelirse, bu durum çocuğun hayata, insanlara ve çevresine karşı güvensiz ve endişeli bir tutum geliştirmesine sebep olabilir. Ailesinden beklediği sevgiyi görememek ve sürekli eleştirilmek, çocuğun derin bir utanç ve değersizlik hissi yaşamasına yol açabilir. Utanç duygusu, yetişkinlikte bile zor kontrol edilen ve kaçınılmaya çalışılan bir duygu iken, küçük bir çocuk için iyiden iyiye yıkıcı bir duygudur.

Bu duygularla baş etmek adına, çocuk kendini kapatma eğiliminde olabilir. Görmediği şartsız sevgiyi kendisine gösterme kararı alarak, kendi zihninde özel ve değerli olduğuna inanabilir. Ancak bu inançlar, sınırsız sevgiyi ve takdiri sadece kendisi gibi "özel" insanlardan bekleyerek oluşturur.

Diğer bir yanlış ebeveyn davranışı da çocuğunu aşırı derecede şımartmak ve idealize etmektir.

Tabii ki, aşırı övgüler ve şımartma, çocukların gerçek dünyayla bağlantısını koparabilir. Bu tür aşırı övgüler, çocuğun gerçek başarılarını takdir etme yeteneğini zayıflatabilir ve kendi eksikliklerini kabul etme konusunda zorluk yaşamasına neden olabilir. Çocuklar, her yaptıklarında abartılı övgülerle karşılaştıklarında, gerçek dünyada karşılaşacakları olumsuzluklara hazırlıksız olabilirler. Ayrıca, sürekli olarak aşırı övgü alan çocuklar, gerçek hayatta başarılar elde etmek için çaba sarf etme gerekliliğini anlamakta zorlanabilirler.

Aşırı şımartılan çocuklar genellikle sosyal ilişkilerinde zorluk yaşarlar, çünkü çevreleri onlara aynı aşırı övgüyü sunmayabilir. Bu durumda, çocuklar hayal kırıklığına uğrayabilir, kendilerini değersiz hissedebilir ve başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurmak konusunda zorlanabilirler. Ayrıca, aşırı şımartılan çocuklar, hayatın zorluklarıyla başa çıkmada zayıf olabilirler, çünkü gerçek dünyada her şeyin istedikleri gibi olmadığını anlamamış olabilirler.

Ebeveynlerin çocuklarına sağlıklı bir denge içinde destek olmaları, gerçekçi övgülerle birlikte sorumlulukları konusunda da rehberlik etmeleri önemlidir. Bu, çocukların özsaygılarını geliştirmelerine ve hayatın çeşitli yönleriyle başa çıkma becerilerini kazanmalarına yardımcı olabilir.

Kimi ailelerde eleştiri ve övgü el ele de gidebilir.

Çocukluk dönemi, ebeveynlerin çocuklarına yönelik davranışlarının karışık bir dansına sahne olabilir. Kimi zaman bir ebeveyn eleştirel bir tutum sergilerken, diğer tarafta ise aşırı övgülerle dolu bir atmosfer oluşabilir. Bu tutarsızlıklar, çocuğun duygusal dengeyi kurma çabalarını zorlaştırabilir.

Çocuklar, eleştiri ve övgü arasında sıkışıp kaldıklarında, bu iki zıt duygu arasında denge kurmaya çalışırken kendilerini kaybedebilirler. Eleştirinin getirdiği utanç ve değersizlik hissi, övgünün yarattığı özel ve önemli olma duygusuyla çatışabilir. Bu içsel çatışma, çocuğun kendini tanıma ve kabul etme sürecini etkileyebilir.

Aynı ebeveynin değişen ruh halleri, çocuk üzerinde belirsizlik ve güvensizlik duygularına neden olabilir. Ebeveynin tutarsız davranışları, çocuğun duygusal güvenliğini sarsabilir ve ilişkilerdeki temel güven duygusunu zedeleme potansiyeline sahiptir.

Özellikle eleştiri ve övgünün bir arada olduğu aile dinamikleri, çocuklarda "gizli narsist" özelliklerin gelişmesine zemin hazırlayabilir. Bu durumda, çocuk, sürekli değişen ebeveynsel beklentilere uyum sağlamak için içsel bir mücadele yaşayabilir ve kendi kimliğini bulma sürecinde zorlanabilir.

Ebeveynlerin tutarlılık ve duygusal denge konusunda çocuklarına rehberlik etmeleri, sağlıklı bir duygusal gelişim için önemlidir. Anlayışlı, destekleyici bir ortam, çocukların duygusal güvenlerini inşa etmelerine ve kendi değerlerini sağlıklı bir şekilde anlamalarına yardımcı olabilir.

Aşırı korumacı ve soğuk yapılı aileler de çocukların narsistik kişilik geliştirmelerinde bir etkendir.

Aşırı korumacı aileler, çocuklarına dünyanın tehlikelerle dolu bir yer olduğu mesajını verirken, aynı zamanda onları sürekli koruma ve kollama eğilimindedirler. Bu durum, çocukların içlerinde değerli ve özel oldukları hissini uyandırabilir. Ancak, bu aşırı koruma, çocukların yetişkinlikte de benzer bir koruma ve özel muamele talep etmelerine neden olabilir.

Aileler, çocuklarına güvenli bir ortam sağlamak amacıyla ellerinden gelenin en iyisini yapabilirler. Ancak, aşırı koruma, çocuklara dünyanın her an bir tehdit oluşturabileceği inancını aşılayarak, onları bağımsız düşünce ve karar verme yeteneklerinden yoksun bırakabilir. Bu durum, yetişkinlikte çocukların kendi başlarına başa çıkma becerilerini geliştirmekte zorlanmalarına yol açabilir.

Aşırı koruma, çocukların istek ve ihtiyaçlarını karşılama konusundaki bağımlılıklarını artırabilir. Yetişkinlikte bu bireyler, ilişkilerinde sürekli bir koruma bekleyebilir ve çevrelerinden özel muamele görmeye ihtiyaç duyabilirler. Bu durum, sağlıklı ilişkiler kurmalarını ve kendi sorunlarıyla başa çıkmalarını engelleyebilir.

Ailelerin, çocuklarına sağlıklı bir denge içinde özgüven kazandırmaları, bağımsız düşünce yeteneklerini desteklemeleri önemlidir. Çocuklar, kendi başlarına karar verme ve sorumluluk alma konusunda teşvik edildiklerinde, yetişkinlikte daha sağlıklı ilişkiler kurabilirler. Koruma ve özgürlük arasında denge kurmak, çocukların narsistik eğilimlere kapılmasını önleyebilir ve onların duygusal güçlenmelerine yardımcı olabilir.

Çocukluk çağında yoğun bir şekilde "şartlı sevgi" gören çocuklar da zamanla narsistik kişilik geliştirebilirler.

Her çocuk, büyürken anne babası tarafından koşulsuz bir sevgiyle sarılmak, kabul görmek ve değerli hissetmek ister. Ancak, birçok ailede çocuklara gösterilen sevgi şartlı olabilir, bu da çocukların ruhsal gelişimi üzerinde derin etkiler bırakabilir.

Bazı aileler, çocuklarına sadece belirli şartlar altında sevgi gösterme eğilimindedir. Çocuklar, ebeveynlerinin beklentilerine uymadıklarında veya istedikleri yönde ilerlemediklerinde reddedilebilirler. Bu durum, çocukların kendi benliklerini, yeteneklerini ve hobilerini geliştirmelerini engelleyebilir. Ebeveynlerin odak noktası, çocukların kendi isteklerinden ziyade, ebeveynlerin talepleri olabilir.

Bu tür bir aile ortamında yetişen çocuklar, sevgi ve takdir arayışlarında kendi benliklerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilirler. Onlar için sevgi, özgün kimliklerini ifade etmek ve kendi yollarını bulmak yerine, ebeveynlerin beklentilerine uymak anlamına gelebilir. Bu durum, çocukların duygusal gelişimini sınırlayabilir ve kendilerini gerçekleştirmelerini zorlaştırabilir.

Çocuklar, ebeveynlerinden şartlı sevgi almanın, hiç sevgi görmemekten daha iyi olduğuna inanabilirler. Bu durumda, çocuklar kendi gerçek benliklerini bastırabilir, yüzlerine bir maske takabilir ve beklentilere uygun davranarak sevgi kazanmaya çalışabilirler.

Bu nedenle, ebeveynlerin çocuklarına koşulsuz sevgi göstermeleri, onların özgün kimliklerini keşfetmelerine ve kendilerini ifade etmelerine olanak tanır. Çocuklar, sevgiyle büyüdüklerinde duygusal olarak sağlıklı bireyler olarak yetişme şansını elde ederler.

"Çocuklar, koşulsuz sevgiyle büyüdüklerinde, kendi benliklerini keşfetme özgürlüğüne sahip olurlar. Sevgi, maske takma ihtiyacını ortadan kaldırır ve gerçek bir kimlik bulma sürecini destekler."

Narsisizmin kökeninde yatan çocukluk dönemi Cinsel- fiziksel-psikolojik istismar

İstismara maruz bırakılan bireyler, yaşadıkları travmayı baş edebilmek adına çeşitli savunma mekanizmaları geliştirirler. Bazıları, bir daha benzer durumları yaşamamak için istismarcının manipülatif davranışlarını örnek alabilir, bu da onları ileriki yaşamlarında manipülatif bir tutum sergileyen bireyler haline getirebilir. Üstünlük duygusuyla dolu ve insanları kullanmaktan çekinmeyen bir narsist için, narsistik özellikler bir tür savunma mekanizması olabilir, çünkü bu özellikler bir daha kurban durumuna düşmelerini engellemeye yardımcı bir silah gibi işlev görebilir.

Narsistlerin çocukluklarındaki aşırılıklar üzerinde durduk, ancak narsizmin oluşumunda "yoksunluklar" da önemli bir rol oynayabilir. Özellikle duygusal yoksunluk, çocuğun duygusal ihtiyaçlarının yeterince karşılanmaması durumunda narsistik özelliklerin gelişimine zemin hazırlayabilir. Çocuk, duygusal olarak doyurulmadığında, bu yoksunluğu telafi etmek ve kendini korumak adına narsistik savunma mekanizmalarını kullanabilir.

Narsisizm, genellikle derinlemesine bir içsel boşluğun ve yetersizlik duygusunun bir yansımasıdır. Bu yüzden narsist bireyler, başkalarını kontrol etme ve üstün hissetme ihtiyacıyla bu boşluğu doldurmaya çalışabilirler. İstismara uğramış bir kişinin narsistik özellikler geliştirmesi, yaşadığı travmanın bir yansıması olabilir; bu birey, kontrolsüz ve zayıf hissettiği durumları manipüle ederek kendini korumaya çalışabilir.

"Aşırılıkların yanı sıra yoksunluklar da narsisizmin gelişiminde etkilidir, bu da bireyin içsel dünyasındaki boşluğu doldurma çabasının bir ifadesi olarak ortaya çıkar."

İhmalin Rolü: Narsistik Kişilik Bozukluğunun Gelişimindeki Etkisi

Ihmal, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasındaki eksikliklerden kaynaklanabileceği gibi, duygusal anlamda ihmal edilmesiyle de ilişkilendirilebilir. Özellikle çocukluk çağındaki duygusal ihmal, narsisistik kişilik bozukluğunun temellerini atmada önemli bir etken olabilir. Aşırı eleştiri ve şartlı sevgi gibi durumlarda olduğu gibi, ihmal durumunda da çocuklar, hayata ve insanlara karşı güvensizlik duyabilir, aynı zamanda utanç ve kızgınlık hisleriyle yoğrulabilirler.

Duygusal ihmalin etkisiyle büyüyen çocuklar, kendi duygusal dünyalarını tanıma ve anlamlandırma konusunda zorluk yaşayabilirler. İhmal, çocuğun duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması anlamına geldiği için, bu bireyler duygusal bağlamda boşluk hissi içinde büyüyebilirler.

Ayrıca, ihmal edilen çocuklar, hayatta daha fazla kontrol sağlamak amacıyla manipülatif davranışları öğrenmeye eğilimli olabilirler. Kendi duygusal ihtiyaçlarına yeterli yanıt alamayan çocuklar, çevrelerini etkileme ve ihtiyaçlarını karşılamak için manipülasyonu kullanmayı öğrenebilirler. Bu durum, ileriki yaşlarda narsistik özelliklerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir.

Narsist Ebeveynlerin çocukların yetişkinliğindeki narsisizmi üzerine etkisi

Bir insanın hayatındaki ilk öğrenme ve rol model alma süreci genellikle anne babasından başlar. Ebeveynlerin davranışları, çocukların hayat görüşünü etkiler ve genellikle ilk ikili ilişki modelini oluşturur. Bu nedenle, yetişkinlik döneminde insanlar sıklıkla kendilerini anne veya babalarına benzeyen davranışlar sergilerken bulabilirler.

Narsistik bir ebeveynle büyüyen bir çocuk, hayatına dair ilk izlenimleri narsizmin gölgesinde alır. İlk günlerinden itibaren çevresini gözlemlemeye ve hayatta kalması için gerekli bilgileri öğrenmeye başlar. Empati, doğuştan gelmeyen, zamanla çevreyi gözlemleyerek öğrenilen bir beceridir. Her çocuk başlangıçta narsisttir, ancak zaman içinde çevresini gözlemleyerek empati yapmayı ve diğer insanların haklarına saygı göstermeyi öğrenir. Ancak narsistik bir ailede yetişen çocuk, bu temel yetenekten mahrum kalabilir.

Empati eksikliğiyle büyüyen bir çocuk, duygusal anlamda boşluk içinde büyüyebilir. Bu durum, çocuğun kendi duygusal ihtiyaçlarını anlamakta ve ifade etmekte zorlanmasına yol açabilir. Narsistik bir ebeveynin eğitimi altında yetişen çocuk, empati yerine manipülasyon ve kendi çıkarlarını öne çıkarma becerilerini öğrenme eğiliminde olabilir.

Daha da derin bir acıya yol açan durum ise narsistik bir ebeveynin muhtemelen yine narsistik bir ebeveyn tarafından yetiştirilmiş olmasıdır. Bu döngü, birisi bu kalıba dur demedikçe, nesiller boyunca aile içinde narsisizmin aktarılmasına neden olabilir.

Ancak, bu döngüyü kırmak mümkündür. Bilinçli bir çaba, terapi ve kendi duygusal zenginleşme süreciyle, bireyler narsistik ebeveynlik döngüsünü kırabilir ve empatiye dayalı sağlıklı ilişkiler kurabilirler. Bu süreçte, bireyler kendi içsel dünyalarını keşfederken, sağlıklı sınırlar kurmayı ve sevgi dolu bir ilişki modelini benimsemeyi öğrenirler.

Bir insanın hayatındaki ilk öğrenme ve rol model alma süreci genellikle anne babasından başlar. Ebeveynlerin davranışları, çocukların hayat görüşünü etkiler ve genellikle ilk ikili ilişki modelini oluşturur. Bu nedenle, yetişkinlik döneminde insanlar sıklıkla kendilerini anne veya babalarına benzeyen davranışlar sergilerken bulabilirler.

Narsistik bir ebeveynle büyüyen bir çocuk, hayatına dair ilk izlenimleri narsizmin gölgesinde alır. İlk günlerinden itibaren çevresini gözlemlemeye ve hayatta kalması için gerekli bilgileri öğrenmeye başlar. Empati, doğuştan gelmeyen, zamanla çevreyi gözlemleyerek öğrenilen bir beceridir. Her çocuk başlangıçta narsisttir, ancak zaman içinde çevresini gözlemleyerek empati yapmayı ve diğer insanların haklarına saygı göstermeyi öğrenir. Ancak narsistik bir ailede yetişen çocuk, bu temel yetenekten mahrum kalabilir.

Empati eksikliğiyle büyüyen bir çocuk, duygusal anlamda boşluk içinde büyüyebilir. Bu durum, çocuğun kendi duygusal ihtiyaçlarını anlamakta ve ifade etmekte zorlanmasına yol açabilir. Narsistik bir ebeveynin eğitimi altında yetişen çocuk, empati yerine manipülasyon ve kendi çıkarlarını öne çıkarma becerilerini öğrenme eğiliminde olabilir.

Daha da derin bir acıya yol açan durum ise narsistik bir ebeveynin muhtemelen yine narsistik bir ebeveyn tarafından yetiştirilmiş olmasıdır. Bu döngü, birisi bu kalıba dur demedikçe, nesiller boyunca aile içinde narsisizmin aktarılmasına neden olabilir.

Ancak, bu döngüyü kırmak mümkündür. Bilinçli bir çaba, terapi ve kendi duygusal zenginleşme süreciyle, bireyler narsistik ebeveynlik döngüsünü kırabilir ve empatiye dayalı sağlıklı ilişkiler kurabilirler. Bu süreçte, bireyler kendi içsel dünyalarını keşfederken, sağlıklı sınırlar kurmayı ve sevgi dolu bir ilişki modelini benimsemeyi öğrenirler.

title