Kaç yanlış oldu?
Muhammed Furkan Güneş
Ters kelepçeyle otobüse bindirilen başörtülü kadının görüntüleri neyi hatırlattı dersiniz? Elbette 28 Şubat sürecini. Hani şu post modern darbe diye tanımlanan ve Türkiye demokrasi tarihine kara bir dönem olarak kaydedilen süreci.
1997'de Necmettin Erbakan Başbakan, Tansu Çiller Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olduğu zamanlar. Askeri vesayetin, demokrasinin üstünde sopa salladığı zamanlar. Milletin Başbakan ve bakanlardan çok, Genel Kurmay Başkanı ve altındaki paşaları tanıdığı, ekranlarda gördüğü zamanlar.
Mecliste 54. Hükümeti Refah Partisi ve Doğruyol Partisi kurmuş adına da REFAHYOL denmişti. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, o zamanların korkulu rüyası irtica ile ilgili, Başbakan Erbakan'a endişelerini dillendirdiği bir mektup yazmış ama bu yetmemişti.
Erbakan, Libya'da Muammer Kaddafi'yi ziyaret etmiş, Kaddafi'nin Kürdistan çıkışına sessiz kalınca, mecliste hakkında gensoru verilmişti.
Erbakan'ın Başbakanlık resmi konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği vermesi, Ankara Sincan'da düzenlenen Kudüs Gecesi ve peşine üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan kararnamenin imzaya açılması, derken ordu kışladan çıkmıştı.
Sincan caddelerinde 15 tank 20 zırhlı araç boy göstermiş, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir'in ifadesiyle "demokrasiye balans ayarı" yapılmıştı.
Tarihler 28 Şubat'ı gösterdiğinde Milli Güvenlik Kurulu, sözüm ona irticaya karşı bir bildiri yayınlamış ve post modern bir darbeyle hükümet istifaya zorlanmış, Refah Partisi kapatılıp Erbakan'a siyaset yasağı konmuştu.
2024 yılına geldiğimizde o post modern darbe günlerini andıran görüntüler düştü önümüze. Üniversite kapılarında inançlarından ötürü taktıkları başörtüsüyle, alınmadıkları okula girmeye çalışan genç kızların kelepçelenerek ve darp edilerek otobüslere bindirildiği o görüntülerin neredeyse aynısını hayret ve utançla izledik.
Özellikle şu son seçim döneminde İktidarı duygusal paylaşımlarla yere göğe sığdırmayan ve gönülden destekleyen, entelektüel birikimine güvendiğim bir eğitimci dostumun paylaşımı şaşırttı beni.
Türkiye'nin İsrail'le ticaretini protesto edip, Filistin'e destek için eylem yapan ve akabinde polisin sert müdahalesiyle ters kelepçe takılan genç kadının fotoğrafının altına şunları yazmıştı:
"Yanlışa yanlış, doğruya doğru demek en büyük vasfımız olmalı… Bu görüntü hiçbir suretle tasvip edilemez"
Mesajdan da anlaşılacağı üzere çok naif ve kırmaktan küstürmekten endişe eden bir dil.
Ötekine lanet, bizden olana "tasvip edilemez"
Eğitimci olmasından cesaretle sormak isterim, benden daha iyi bilir, dört yanlış bir doğruyu götürüyor değil mi?
Yanlışları sayan var mı? Daha kaç yanlış hakkı kaldı.