Haberler

Ankara Garı Önündeki Terör Saldırısı Davası

Ankara Garı önünde 10 Ekim 2015'te gerçekleştirilen terör saldırısıyla ilgili 36 kişi hakkında açılan davanın öğleden sonraki oturumunda, tutuklu üç sanık savunma yaptı.

Ankara Garı önünde 10 Ekim 2015'te gerçekleştirilen terör saldırısıyla ilgili 36 kişi hakkında açılan davanın öğleden sonraki oturumunda, tutuklu üç sanık savunma yaptı.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmanın öğleden sonraki oturumunun başlangıcında, Mahkeme Başkanı Selfet Giray, izleyicilere hitaben, suçlamalar nedeniyle kanunen sanıkların avukatlarının bulunmasının zorunlu olduğunu belirtti. Bazı sanık avukatlarının, kendilerine yönelik davranışlar ya da korkmaları nedeniyle savunmadan çekildiklerini ifade eden Giray, duruşmaya verilen arada, sanık avukatlarından birine yönelik eylem gerçekleştirildiğini anımsattı.

Sanık avukatlarına müdahale edilmemesini isteyen Giray, "Onların bu salona gelmemeleri, konuşmamaları, yargılamayı yapılamaz hale getirecek." dedi.

Giray, daha sonra, sanıklardan Talha Güneş ve Yakub Şahin'e Ankara Barosunca dün atanan avukat Gülşah Yıldırım'ın da çekilme dilekçesi verdiğini açıkladı.

Duruşmada, yakalanacağını anlayınca Gaziantep'te kendisi patlatan Halil İbrahim Durgun'un intihar bombacılarını Ankara'ya getirdiği otomobili sağlamakla suçlanan tutuklu sanık İbrahim Halil Alçay savunmasını yaptı.

Alçay, 13 aydır tutuklu olduğunu ve 100 kişinin ölümünden sorumlu tutulduğunu belirterek, "Ama sorgum 30 dakika sürdü. 30 dakikada ne anladılar da sanık olarak tutuluyorum?" diye sordu.

Bir gazetedeki haberi gösteren Alçay, habere göre, İçişleri Bakanlığının 81 il valiliğine gönderdiği bir yazıda, 9 kişinin kimlik bilgilerine yer verildiğini, bunların DEAŞ militanı olduğu ve intihar saldırısı yapabileceğinin kaydedildiğini anlatarak, yazıda bahsedilenlerden birinin "Ebu Huzeyfe" kod adlı kişi olduğunu bildirdi.

Alçay, bu kod adın, iddianamede kendisinin kod adı olduğunun belirtildiğine dikkati çekerek, "Ben bununla ilgili cezaevi savcılığına çıktım. Savcıya, 'Ben Ebu Huzeyfe değilim. Tutuklanırken bana onunla ilgili, Ankara patlamasıyla ilgili bir soru sorulmadı. Bana izah edin, neden buradayım' dedim. Savcı bana, 'Maalesef, Türk hukukunun ayıbı bu. Olay çok büyük, çok kanlı, çok kişi öldü. O yüzden suçlu, suçsuz belli değil, bir süre yatabilirsin.' dedi. Burası kabile devleti değil, muz cumhuriyeti değil. Bu adamların kimlik numaraları bir sorgulanır, tutuklu mu değil mi; ne yer, ne içer diye bakılır." ifadelerini kullandı.

Gaziantep'teki bir tekstil firmasında 5 yıl muhasebeci olarak çalıştığını anlatan Alçay, terör örgütü DEAŞ üyesi olduğu ve canlı bombaları taşıyan aracı tahsis ettiği iddialarını reddetti.

Alçay, canlı bombaları taşıyan otomobili Halil İbrahim Durgun'a sattığını ancak kaydının kendi üzerine olduğunu öne sürerek, şunları kaydetti:

"Durgun'u 3-4 yıldır tanırım. Bu aracı 51 bin liraya aldım. Bana, 'Zaten bu aracı kar için aldın. Sana 55 bin lira vereyim, bana sat. Ama benim üzerime borçlar var, senin üzerinde kalsın. Biraz üzerinde duracak, daha sonra devri senden alacağım.' dedi. Sattıktan sonra araç yetkisi bende değil, Durgun'daydı. Böyle bir saldırı yapılacaksa, sahte plakalı, çalıntı araçla yaparsın. Hiç mi mafya filmi izlemediler? Ben hayatımı karartacak kadar işin içindeysem, arabayla ben giderim. Bir insan eylem yapacak ama plaka üzerinden adı, soyadı, her bilgisi var. Askerliğimi Ankara'da yaptım. Ankara'yı iyi kötü bilirim. İşin içinde olsaydım, keşif için beni göndermeleri gerekirdi."

Alçay, Yunus Durmaz'dan elde edilen dijital verilerde geçen "Ebu Huzeyfe" kod adlı kişinin kendisi olmadığını yineleyerek, "Cihat bölgesine gidip gelen insanlara Ebu Huzeyfe'nin kim olduğu sorulsun, teşhis yapılsın." dedi.

Durgun ile bir ara, "Enes Plastik" isimli şirkette ortak olduklarını kaydeden Alçay, ancak 1,5 ay sonra ticari kaygılarla bu işten vazgeçtiğini aktardı.

Sanıkların savunması ayrı ayrı alınmaya başlandı

Savunmasını tamamlamasının ardından Alçay'ın çapraz sorgusuna geçildi. Ancak sorgu başlamadan önce müşteki avukatlarından Kazım Bayraktar, savunmaların diğer sanıklar tarafından duyulmasının, "gerçeklerin uyumlu biçimde inkarına zemin hazırladığını" söyleyerek, sanıkların tek tek dinlenmesini istedi.

Cumhuriyet Savcısı İsmail Şafak, yargılamanın seyrini değiştirmeyeceği gerekçesiyle bunun reddini talep etti. Mahkeme heyeti ise Bayraktar'ın talebini kabul etti.

Diğer sanıklar duruşma salonundan çıkartıldıktan sonra müşteki avukatlarının sorusu üzerine Alçay, Durgun'un DEAŞ ile bağlantısı olduğunu bilmediğini ifade etti.

İntihar saldırganı Yunus Durmaz ile Durgun'un yanında çalıştığını söylemesine karşın sanıklardan Yakub Şahin'i daha önce görmediğini kaydeden Alçay'a müşteki avukatları, bilgisayarında bulunan Pakistan vatandaşı bazı kişilere ait kimlik kayıtları ile "oy kullanmanın haram olduğuna" dair dokümanı sordular.

Alçay, Pakistanlıların, çalıştığı firmanın müşterileri olduğunu, patronunun talebiyle bu kişilerin vize işlemlerini yaptığı için bu bilgilerin bulunduğunu anlatırken, sorulan diğer belge için, "Diğeri de internetten indirilmiş belgedir, okumadım zaten." ifadesini kullandı.

Soru üzerine, daha önce Genç Muvahhidler Derneği ile Vahdet Vakfına birkaç kez gittiğini belirten Alçay, 3 yıldır derneklere gitmediğini aktardı. Burada "hoca tarzında" bir kişinin Kuran-ı Kerim'den ayet açtığını, okuduklarını, açıklamasını yaptığını ifade eden Alçay, saldırıda kullanılan diğer aracı hiç görmediğini, Suriye'ye hiç gitmediğini, silahlı eğitim almadığını, DEAŞ ve benzeri gruplarla bağlantı kurmadığını anlattı.

Alçay, bir müşteki avukatının, "Huzeyfe ne demek?" sorusu üzerine, "Peygamber sırdaşı demek." dedi. "Huzeyfe kim?" sorusu üzerine oğlunun adının Huzeyfe olduğu yanıtını veren Alçay, oğlunun adı ile iddianamede kendisinin olduğu öne sürülen "Ebu Huzeyfe" kod adının aynı olmasının "tesadüf" olduğunu söyledi.

Avukat Özcan Karakoç'un, Gaziantep'teki bazı derneklerden DEAŞ'a adam yetiştirildiğini duyup duymadığını sorması üzerine, bunun söylendiğini, basında da yer aldığını ifade etti.

Çevresinden DEAŞ'a katılan kimse olmadığını bildiren Alçay, avukat Karakoç'un, "IŞİD ile ilgili gerçekleri birgün anlatmak ister misin? Katliam vicdanını sızlattı mı?" sorusunu, "Tabii ki sızlatmaz olur mu?" diye yanıtladı.

Alçay, "Vicdanen yardımcı olacak mısın?" sorusu üzerineyse "Oluyorum zaten." karşılığını verdi.

"Ben katil falan değilim"

Ardından savunmasını yapan sanık Resul Demir de sözlerine, "Ben katil falan değilim. 3 günden beri bize 'katil' diye sesleniliyor. Suçumuz kesinleşmiş olsaydı, bizi karşınıza çıkarmazlardı. Kimlik tespitim yapılırken, iki çocuğum olduğunu söyleyince salondan bir kişi 'Onlar da bizim çocuklarımız gibi parçalansın.' dedi. Eğer bu saldırıda en ufak bir dahlim olmuşsa 'Amin' diyorum. Bir çocuğum 5 yaşında, bir çocuğum da 2 yaşında. Acılarınızı anlıyorum ama üstümüze bu kadar gelmesinler." diyerek başladı.

Bu sırada salondan tepkiler yükselmesi üzerine Mahkeme Başkanı Giray, Demir'i savunmasına geçmesi konusunda uyardı.

Halil İbrahim Durgun ile lise arkadaşı olduklarını, ancak onun saldırı planından haberi bulunmadığını savunan Demir, "Saldırının olduğu cumartesi günü 14.00 sıralarında beni aradı. İş yerimdeydim. Ne yapıyorsun, falan dedim. 'İstanbul'a gidiyorum. İşim var, onu bağlayacağım.' dedi. Akşam bize geldi, eşiyle bir sorunu varmış. 'Telefonum sende kalsın. Sabah alırım.' dedi. Bir de yastık ve yorgan istedi. 'Nerede kalacaksın? Bizde kal.' dedim, 'Yok.' dedi, gitti. Hiç şüphelenmedim." diye konuştu.

Demir, Mahkeme Başkanı Giray'ın, Durgun'un telefonunu bırakıp, kendisinden yastık, yorgan istemesini mantıksız bulup bulmadığını sorması üzerine, "Mantıksız, evet. Ama Halil'den daha önce hiç yanlış bir şey görmemiştim. Bu olayları duyunca, 'Allah'a şükür. Bana telefon değil de çanta falan verseydi bu işlerin içinden nasıl çıkardım.' diye düşündüm." ifadelerini kullandı.

Saldırıda kullanılan amonyum nitratın konulduğu depoyu gözaltına alınınca duyduğunu, Yakub Şahin'i ise geçmişte hiç görmediğini anlatan Demir, "Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal durumuyla ilgili sıkıntım yok. Üzerime atılı hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum, terör örgütü üyesi değilim, katil değilim. 13 aydır tutuklu bulunuyorum, tahliyemi istiyorum. Kaçacak olsaydım, polisleri gördüğümde kaçardım." diye konuştu.

Sanık Demir, Durgun'un kendini öldüreceğine hiç inanmadığını belirterek, "Halil kendisini, ailesini ve çocuklarını çok severdi. Ailesinin yanında kendisini patlatmasını gazeteden okudum." dedi.

Sanıklardan Hacı Ali Durmaz da daha önceki ifadesinin aynı olduğunu, hiçbir değişiklikte bulunmadığını belirterek, "Ailece Suriye'deydik, Ankara patlamasından sonra Suriye'den dinlenmek için Türkiye'ye geldim. Ağabeyimin Irak'ta olduğunu biliyordum, Suriye'den Gaziantep'e geldiğimde, ağabeyimi görünce şaşırdım." ifadelerini kullandı.

Mahkeme Başkanı Giray'ın ailece Suriye'ye ne için gittiklerini sorması üzerine Durmaz, "IŞİD kampına gittim, PKK karşı nöbet tuttum. Kamptayken buradaki hiç kimseyi görmedim. Yakup Şahin'i Resulayn'da gördüm. IŞİD'e iki yıl önce katıldım." şeklinde konuştu.

Mahkeme Başkanı'nın, Durmaz'a Alyans Sitesi'ndeki eve daha önce girdiğine dair görüntüler olduğunu söylemesi üzerine "Ortalık FETÖ'cü kaynıyor, görüntüdeki tarihi değiştirmişlerdir. Patlamadan sonra ağabeyim beni eve götürdü. Gittiğimizde çamaşır makinesinin üstünde kimliğimi unuttuğum için buradayım. Ağabeyim sadece derneklere gidip gelirdi, Antep sorumlusu olduğundan haberim yok." karşılığını verdi.

Ağabeyi Yunus Durmaz'ın kendisine Gar patlamasını anlattığını belirten Durmaz, "Ağabeyime, bu işlerle ne alakası olduğunu sorduğumda, ağabeyim 'Sonra anlatacağım.' dedi. Diğer tanıklardan sadece eniştem olan Abdülmütalip Demir'i tanıyorum, diğer kişileri tanımıyorum." dedi.

Suriye'den döndükten sonra Gaziantep'te 5-6 ev değiştirdiklerini söyleyen Durmaz, "Patlamadan sonra ikimizin de fotoğrafları medyada çıkınca ağabeyimle hiç dışarı çıkmamaya çalıştık. 5-6 ev değiştirdik ama Suriye'ye geçmedik. IŞİD kamplarında Araplarla kalıyordum. PKK'ya karşı nöbet tutuyordum, çatışmalara katılmadım. Ağabeyimle evdeyken zırhlı araçlarla polisler geldi, ben evin çatısına çıktım, polis teslim olmamı söyledi. Ben teslim olduğum sırada ağabeyim merdivenlerde kendini patlattı." diye konuştu.

Ailesinin hala DEAŞ kamplarında olduğunu kaydeden Durmaz, "IŞİD kampına gittiğimde 'Mervan' kod ismini kendim verdim. Babam 5 yıl önce öldü. Annem, iki ağabeyim ve yengelerim hala IŞİD saflarında." bilgisini verdi.

Mahkeme Başkanı Selfet Giray, duruşmaya yarın saat 11.00'de devam edileceğini bildirerek, celseyi kapattı.

Saldırı

Sivil toplum kuruluşlarınca 10 Ekim 2015 Cumartesi günü 12.00-16.00 saatleri arasında Sıhhiye Meydanı'nda düzenlenecek miting için kalabalık Ankara Garı önünde toplanmış, grup kortej hazırlığına devam ederken, saat 10.04'te, 3 saniye arayla iki patlama meydana gelmiş, 2'si çocuk 100 kişi ölmüş ve 20'si çocuk 391 kişi yaralanmıştı.

İddianamede, canlı bomba saldırganlarının, 1990 doğumlu Yunus Emre Alagöz ile açık kimliği tespit edilemeyen Suriye uyruklu kişi olduğu belirtiliyor.

Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin, Gaziantep'te 16 Ekim 2016'da düzenlediği operasyonda, sanıklardan Mehmet Kadir Cebael üzerindeki bombayı patlatarak ölmüş, olayda 3 özel harekat polisi şehit olmuş, biri ağır olmak üzere 5 özel harekat polisi ve 4 Suriye uyruklu sivil yaralanmıştı.

Cebael'in ölüm kaydına ilişkin yazı Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine ulaştı.

Davanın bazı sanıkları ise henüz yakalanamadı.

Kaynak: AA / Güncel

Resul Demir Ali Durmaz Suriye Politika Güncel Haberler

title