Haberler

Maarif Mefkûresinin Felsefi Zemini

Ahmet Türkben

Ahmet Türkben

Yönetim Kurulu Üyesi / Türkiye Maarif Vakfı
30.01.2024 06:06

Maarif, kendini bilme ve tanıma sürecidir; insanın öğrenme ve öğretme heyecanını, öz benliğine ve kendisi dışındakine duyduğu saygıyı, toplumun faydasına kullandığı hüneri ve hakikat karşısında gösterdiği tevazuyu ifade eder. Maarif; bilgi, hüner, teknik ve sanatın insanlığın hayrına kullanılmasını temin eden, insanı doğruya ve hakikate ulaştıran yolun adıdır.

Maarif'in zemini ilim ve irfan, iklimi de güzel ahlaktır.

İlim, insanın son nefesine kadar süren hayatı anlama çabasından elde edilen hasıladır; akıl ve zekâ vasıtasıyla bir şeyin mahiyetini bilmektir. İrfan ise bilmekten ziyade olmaktır; kalp ve vicdan vasıtasıyla sezgi, tanıma ve yaşanmışlıkla ortaya çıkan derinleşmeyi ifade eden, kültürü içerisinde barındıran erdemli davranışın bilgisidir. İlim, irfan ve amelin birleşmesiyle hikmete ulaşılır. Hikmet; her işi bir anlama ve amaca dayandırmayı gerektiren, eşyanın hakikatini idrak etmeyi sağlayan hem bilgi ve düşüncede hem de fiil ve davranışta mükemmelliğe ve güzel ahlaka ulaştıran bilgeliktir.

Bilgelik kalp ile, bilgi akıl ile elde edilir.

Akıl, bilgiye ulaşmada önemli bir vasıtadır ve insana verilmiş en büyük nimettir. Kalp ise aklın düşünüp ürettiklerinin sağlamasının yapıldığı yerdir, doğruyu fısıldayan vicdandır. Akıl kalpsiz, kalp de akılsız çalışmaz; her insana kalbi olan bir akıl, aklı olan bir kalp gerekir. Akıl ve kalp, hakikate giden yolda birbirine bakan aynalar gibi etkileşim hâlindedir; bu etkileşim ilim ve irfanla beslendikçe insanın tutum ve davranışlarında nezaket ve zarafet görülür.

İnsan; ilim boyutunda faydalı bilginin öğrenilmesi ve öğretilmesi olarak ifade edilen talim/öğretim yoluyla doğruyla yanlışı ayırt eder, hakikati bulur, sağduyu sahibi olur ve akl-ı selîme ulaşır. İrfan boyutunda terbiye/eğitim yoluyla iyiyle kötüyü ayırt eder, yüksek insanî vasıflara, temiz bir kalbe sahip olur ve kalb-i selîme ulaşır. Aklı bilgi ve hikmetle, kalbi de iyilik ve merhametle beslenen insan, tedip/edep yoluyla güzelle çirkini ayırt eder, bütün çirkinliklerden uzak kalarak yaptığı her işi nezaketle yapmaya gayret gösterir ve zevk-i selîme ulaşır.

"Ne, Nasıl ve Niçin?" soruları ile ilmin, irfanın ve hikmetin kapıları öğrencilere açılacaktır.

Soru sorabilmeyi, öğrenmenin yarısı olarak gören Maarif Eğitim Yaklaşımında sadece sorulana cevap veren değil aynı zamanda kaliteli soru sorabilen öğrenciler yetiştirmek ve onları soru sormaya teşvik eden yöntemleri uygulamak esastır. Öğrenciler, hikmetli ve ölçülü olmayı esas alan bir yaklaşımla hayatı anlamlandırmanın yollarını öğrenecekler; özgüveni tevazu ile, özgürlüğü sorumluluk ile, başarı hırsını da paylaşım ve iyilikte yarış ile dengeleyeceklerdir. Teoriyle pratiğin harmanlandığı bu yaklaşım, hayat boyu sürecek öğrenme ve gelişme sürecinde yol gösterici niteliktedir.

Anadolu irfanında iyi insanı ifade eden "akl-ı selîm, kalb-i selîm, zevk-i selîm" kavramları, insanlığı huzura ve mutluluğa ulaştıracak olan toplum tahayyülünün ve medeniyet tasavvurunun birer sacayağını oluşturur.

Felsefesini bu köklü kavramlara dayandıran ve eğitim modelinin üst amacını, öğrencilerini bu ufka ve hedefe ulaştırmak olarak belirleyen Türkiye Maarif Vakfı; ilmini ve irfanını insanlığın barış ve huzuru için kullanacak iyi insanlar yetiştiren öncü bir kurum olmayı gaye edinmiştir.

Türk dili ve medeniyetinin önemli temsilcilerinden biri olan Yunus Emre:

"Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz
."

mısralarıyla insanlığın barışına ve huzuruna giden yolun birbirini tanımaktan ve sevmekten geçtiğini; insanın çevresini ve toplumu iyi tanıdığında karşılıklı anlayışın, sevginin ve dayanışmanın artacağını ifade eder. Ancak;

"İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen,
Ya nice okumaktır.
"

mısralarıyla bundan daha öncelikli ve önemli olanın; insanın kendinin farkında olması ve kendini keşfetmesi olduğunu belirtir. "Özünü bil, ilmin ile amel kıl." diyen Hoca Ahmet Yesevî için de esas olan, bilmek ve daha da önemlisi olmaktır, kişinin öğrendiği bilgiyi davranışa dönüştürmesidir.

Kendini bilmeye ve keşfetmeye bir davet de mütefekkir Cemil Meriç'ten gelir: "İrfan kendini tanımakla başlar." der ve kemale açılan kapının, amelle taçlanan ilmin ve insanı insan kılan bütün vasıfların irfan olduğunu açıklar.

Eğitimin temel gayesi; insanın öncelikle kendini bilmesine, yeteneklerinin farkında olmasına, varlık âlemini keşfetmesine, kendini yenilemesine ve sürekli geliştirmesine katkıda bulunmak; aynı zamanda toplumu tanıyıp iyi ilişkiler içinde olmasını, hayata ve dünyaya bakış açısını derinleştirmesini sağlayarak her yönüyle iyi bir insan olmasına vesile olmaktır.

Anadolu'da ilim ve irfanla beslenerek yaşanan kültür; akıl ve kalp bütünlüğü içinde edep ve nezaketle bezenmiş, yaratılanı Yaratandan ötürü seven ve yaratılan her bir canlıya şefkat gösteren bir anlayışı ifade eder.

Temelinde insan sevgisi olan Anadolu irfanında; Yunus Emre'nin 'yetmiş iki millete bir göz ile bakmak' ilkesi doğrultusunda ırk, din, mezhep, dil ve çeşitli fikirlere sahip insanlar arasındaki farklılıklar zenginlik olarak görülür ve karşılıklı anlayış ve saygı çerçevesinde birlikte yaşayabilmek esas alınır. Önce ben değil biz bilinciyle hareket edilir; etnik unsurları millet paydasında birleştirmek, sosyal ilişkilerde başkalarını kendinden önce düşünmek, diğerkamlık, paylaşmak, her tür aşırılıktan kaçınmak, dengeli ve mutedil olmak erdemli davranışlar olarak takdir edilir. Hoca Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, Hacıbektâş-ı Velî, Sarı Saltuk, Ahî Evran, Nasrettin Hoca ve Aşık Veysel gibi bilge ve arif şahsiyetlerin örnek davranışları, kullandıkları sevgi ve hikmet dili bu irfanı besler.

İlim geleneğimiz ve eğitim mirasımız köklü bir geçmişe sahiptir.

Nizamiye Medreselerinden Sahn-ı Seman'a, Enderun'dan Dâr-ul Fünûn'a, Öğretmen Okullarından Fen Liselerine ve İmam Hatip Liselerine kadar uzanan eğitim modelleri ve kurumları vasıtasıyla bilim, sanat, mimari, mühendislik, hukuk ve edebiyat dünyasına yön veren önemli şahsiyetler yetişmiştir. Cezerî, Farabi, Gazali, Ömer Hayyam, Mimar Sinan, Ahmet Cevdet Paşa, Celâleddin Ökten, Nurettin Topçu, Fuat Sezgin gibi örnek ve öncü şahsiyetler, eserleriyle Türk İslam Medeniyetinin sütunlarını inşa etmişler ve bütün insanlığın ortak birikimine değer katmışlardır.

Türkiye Maarif Vakfı; bütün dünyada insanlığın ortak birikimini ve Anadolu'nun kadîm irfan geleneğini esas alan kapsamlı eğitim faaliyetleri yürütmektedir.

Kökleri Anadolu irfanına dayanan Maarif Okulları; gövdesi, dalları ve yapraklarıyla insanlığın ortak birikimine uzanan ve dünyanın farklı bölgelerine ulaşıp meyveler veren, içinde taşıdığı tohum uygun bir toprağa düşünce de yeni fidanlar filizlenen bir ağaç gibi yetiştirdiği ilim ve irfan sahibi öğrencileriyle hem ülkesinin maddi ve manevi yönden kalkınmasına hem de bütün insanlığa ortak birikimine değer katmaktadır.

Çocukları kendi yetiştiğimiz çağa göre değil, onların yaşayacakları çağa göre yetiştirmek gerekir.

Eğitim, yetişkinlerin beslendiği çağdan ziyade çocukların kendi yaşadıkları ve yaşayacakları çağa göre yetiştirilmesi yoluyla geleceğe hazırlanma sürecidir. Çağımızda nanoteknoloji, yapay zekâ, nesnelerin interneti, robotik, biyomedikal, biyogenetik ve biyotaklit gibi birçok alanda endüstri anlayışının değiştiği gelişmeler yaşanmaktadır. Yaşanan bu gelişmeler karşısında toplumların bu değişime nasıl karşılık vereceği, muhtemel sorunlara ne tür çözümler bulacağı ve eğitime yansımalarının neler olacağı üzerinde pek çok araştırma yapılmaktadır. Bir diğer husus, teknolojinin insan hayatını kolaylaştıran bir araç olmaktan çıkartılıp hayatın gayesi hâline dönüştürülmesi, insan zihninin ürünü olan teknolojinin ve tüm dijital araçların insanla aynı ontolojik seviyeye çıkartılmasının pek çok sorunu beraberinde getireceği kaygısı sıkça konuşulmaktadır.Dijitalleşmenin hayatımızın tüm alanlarını kuşattığı bir çağda daha huzurlu ve daha güvenli bir dünya için eğitim açısından alınması gereken tedbirler vardır.

Öğrencilerin dijital çağın tüm birikimlerine sahip olmaları sağlanırken bu birikimin insanî değerlerle sarmalanması çok önemlidir. Çünkü aslolan bilmek değil, o bilgiyi insanlığın hizmetine sunabilmektir.

Bu yaklaşım, insanı koruduğu gibi bilginin kendisini de koruyacaktır.Bu anlayış çerçevesinde şekillenen Maarif Eğitim Felsefesi, öğrencilere sadece akademik başarıyı elde edecekleri bir eğitim ortamı sunmaz ve onların salt dijital okur-yazar olmalarını istemez; tüm bunların temeline insanî ve ahlakî değerleri koyar. Bu anlayış, dijital araçların amaç olmadığına yönelik farkındalıkla öğrencilerin teknoloji karşısında edilgen ve nesne değil, etken ve özne olmalarını her şeyin üzerinde tutar. Bu sayede dijital dünya tarafından şekillenen değil o dünyayı şekillendirme idealine sahip öğrenciler yetiştirilir.

Türkiye Maarif Vakfı; aklı, vicdanı, iradesi ve fiilleriyle insana bütüncül bakarken bütün eğitim uygulamalarını erdemli insan yetiştirmeye dayalı bir eğitim felsefesi üzerine bina eder.

YAZININ DEVAMI YARIN SİZLERLE...

title