Bursa'da gezilecek yerler, Bursa'da gezilecek en güzel tarihi ve doğal yerler neresidir?
Bursa'da olanlar ya da şehir dışından Bursa'ya gelip gezmeyi planlayanlar gerçekten çok şanslı. Gerek Osmanlıdan kalma tarihi yapılarıyla gerekse doğal güzellikleriyle sizleri pişman etmeyecektir. Bursa şehrin neşeli ve misafirperver insanlarıyla gezinizi daha da keyifli hale getirecektir.
2016 yılında yapılan Dünya Yaşanabilir Şehirler sıralamasında Dünya'da 28. sırada olan Bursa gezilecek ve yaşanılacak en güzel şehirlerden biridir. Bu kadar güzelliği barındıran bir şehri de elbet çokça gezmek isteyen olacaktır. Ailecek ve günübirlik geziler revaçtadır. Biz de bu haberimizde internette en çok aranan - Bursa'da gezilecek yerler, Bursa'da gezilecek en güzel tarihi ve doğal yerler neresidir? - sorularına cevaplar hazırladık. İşte detaylar.
BURSA'DA GEZİLECEK YERLER
1- BURSA ULU CAMİİ
Bursa Ulu Cami, Bursa'da I. Bayezid tarafından 1396-1400 yılları arasında yaptırılmış ulu camidir.
Bursa'nın tarihi sembollerinden olan cami, Bursa kent merkezinde, Atatürk Caddesi üzerindedir. Çok ayaklı cami şemasının en klasik ve anıtsal örneği sayılır. Yirmi kubbeli yapı, Türkiye'deki iç cemaat yeri en geniş camidir. Mimarın Ali Neccar veya Hacı İvaz olduğu sanılmaktadır. Caminin kündekari tekniği ile yapılmış minberi Selçuklu oyma sanatından Osmanlı ahşap oymacılığı sanatına geçişin en önemli örneklerinden biri kabul edilen değerli bir sanat eseridir.
Caminin duvarlarında bulunan 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başlarında farklı hattatlar tarafından yazılmış 192 adet hat levhası ve duvar yazısı, hat sanatının özgün örnekleri arasında gösterilir.
Caminin iç mekanında, tepesi açık bir kubbenin altında bulunan şadırvan, Ulu Cami'nin dikkat çekici özelliklerindendir.
2-YEŞİL CAMİİ
Yeşil Cami, Bursa'da ilk dönem Osmanlı mimarisinin önemli örnekleri arasında yer alan bir tarihi yapı. İçinde bulunduğu Yeşil Külliye'nin diğer yapıları ile birlikte Bursa kentinin simgelerinden biridir. Caminin ünü, 15. yüzyıl Osmanlı çini sanatı için ayrı bir özelliğe ve öneme sahip çini kaplamalarından gelir.
Şimdi cami olarak bilinen yapı, inşa edildiği dönemde çok-işlevli bir yapı olan zaviyeli-cami tipinde bir yapı olarak inşa edilmişti. Bu tür yapılar inşa edildikleri dönemde "imaret" olarak adlandırılırlardı. İbadetten çok bir şeyh ile müritlerinin kaldıkları, toplandıkları, yolcuların misafir edildiği ve inşa edildikleri bölgede kültürel-dinsel değişime hizmet eden kurumlardı. Osmanlı Beyliği'nde Yıldırım Bayezid devrine kadar anıtsal camiler yerine bu tür yapılar da beyler tarafından kullanılırdı.
3- KOZA HAN
Koza Han 15. yüzyıl sonlarında II. Bayezid tarafından mimar Abdül ula bin Pulat Şah'a İstanbul'daki eserlerine vakıf olarak Bursa'da yaptırılmış handır.
Hanlar Bölgesi'nde Ulu Cami ile Orhan Camii arasında bulunur. Osmanlı devri han ve kervansaray mimarisinde -ortasındaki mescit bakımından - eski gelenekleri sürdüren ve bütünlüğünü koruyabilmiş olan bir eserdir. Anıtsal giriş kapısı ve avlusunda bulunan altı şadırvanlı köşk mescit Bursa'nın simgeleri arasında kabul edilir.
Geçmişte Yeni Han, Han-ı Cedid, Han-ı Cedid-i Evvel (Pirinç Han'ın yapılmasından sonra), Han-ı Cedid-i Amire, Yeni Kervansaray, Beylik Han, Beylik Kervansaray, Simkeş Han, Sırmakeş Han gibi birçok adla anılmış olan yapı, içinde ipek kozası ticareti yapıldığı için Koza Han adıyla anılır olmuştur. Koza ticareti için Bursa'ya gelen ipek tüccarları konaklama hizmeti veren handa altlı üstlü iki oda tutmuşlar; üstteki odayı ticari işlerini görmek ve konaklamak, alttaki odayı da ticaret mallarını depolamada kullanmışlardır. Han, günümüzde ticarî işlevini korumaktadır.
4- TOPHANE SAAT KULESİ
Tophane Saat Kulesi Bursa'da Osmanlı padişahı II. Abdülhamit'in tahta çıkışının 29. yılı şerefine inşa edildiği rivayet edilen tarihî saat kulesi.
Osmanlı dönemi mimarisini yansıtan önemli bir anıtsal eserdir. Tophane Parkı içinde, İmparatorluğun kurucusu Osman Gazi ile ikinci padişahı Orhan Gazi'nin türbelerinin arkasında, eski adı Meydanı-ı Osmaniye olan Tophane Meydanı'ndadır. Bulunduğu yerden panoramik Bursa manzarasının görünmesi dolayısıyla, bir yangın kulesi olarak da kullanılmıştır.
5- CUMALIKIZIK
Cumalıkızık, Bursa ilinin Yıldırım ilçesine bağlı bir mahalledir. Bursa şehir merkezine 11 kilometredir. Ortalama 20 dakikada ulaşım sağlanır. Uludağ'ın kuzey eteklerinde kurulmuş ve hâlen yaşayan beş Kızık köyünden biridir. Diğer Kızık köyleri şunlardır: Değirmenlikızık, Fidyekızık, Hamanlıkızık ve Derekızık. Bayındırkızık, Dallıkızık, Kızık, Bodurkızık, Ortakızık, Camilikızık, Kiremitçikızık, Kızıkşıhlar ve Kızıkçeşme ise günümüze ulaşamamıştır.Cumalıkızık Etnografya Müzesi burada bulunmaktadır. 2000'de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilen Cumalıkızık, 2014'te Bursa ile birlikte Dünya Mirası olarak tescil edildi.
6- SUUÇTU ŞELALESİ
Suuçtu Şelalesi, Türkiye'nin Bursa ilinin Mustafakemalpaşa ilçesine 18 km uzaklıkta bulunan ve ilçenin içme suyu ihtiyacını karşılayan, 38 metre yükseklikteki falezlerden dökülen şelale.
Kayın, meşe, çam ağaçlarının gölgesinde serin bir dinlenme alanı olan bu alan, etrafındaki ahşap piknik masaları ve ocakları sayesinde piknikçilerin çok rağbet ettiği bir mesire yeridir. Suuçtu Şelalesi Şubat-Mart aylarında daha gür akmaktadır. Kış mevsiminde şelalenin genişliği 30 metreyi bulmaktadır. Sel olduğunda genişliği 50 metreye çıkabilmektedir. Tek parça halinde göle dökülen şelale bu sırada kayalara çarpmakta, suyu da bu vesileyle çok yükseklere kadar sıçramakta olup önündeki alçalan yamaçlara doğru ağaçların arasından uçmaktadır.
7- İNKAYA ÇINARI
Adını Osmanlı Devleti'nin ilk köylerinden biri olan İnkaya Köyü'nden almıştır. 600 yıllık tarihi çınar muhteşem görünümü ile dünyaca ünlüdür. Çapı 3, yüksekliği ise 35 m. olan bu anıt ağaç, 13 ana kola sahiptir. Dalların kalınlığı 3-4 metreyi bulan çınar, 9,2 metrelik çevresiyle Türkiye'nin en yaşlı ağaçlarından biridir. İnkaya Çınarı, Bursa'ya yolu düşen yerli ve yabancı turistlerin uğramadan geçmediği önemli bir semboldür.
8- KAPALI ÇARŞI
Orhangazi zamanında Hanların araları çatı ile kapatılarak kapalı çarşılar meydana getirilmeye başlanmış ve kapalı Çarşı'nın ilk hali bu şekilde oluşmuştur.Daha sonraki yıllarda Sahaflar, Akatarlar, İvaz Paşa, Gelincik, Sipahiler, Karacabey (Yorgancılar, Sandıkçılar) Eski bakırcılar çarşıları eklenerek kapalı çarşıyı oluşturmuşlardır.
1958 yılında tamamen yanan kapalı çarşı yeniden inşa edilmiştir; ilk halinde olduğu gibi tek katlı olarak değil; alttan zemin kat, sokak seviyesinde ve yolların iki tarafında dükkanlar ve dükkanların üst katları olarak inşa edilmiştir. Çarşının üstü de modern bir şekilde kapatılmıştır. 1855 depreminde yıkıldıktan sonra üstü açık kalan İvaz Paşa ve Eski Bakırcılar Çarşıları da 1960 yılında restore edilerek üstleri kapatılmıştır.
9- OSMANGAZİ TÜRBESİ
Osmanlı Devletinin kurucusu olan Osman Gazi 1258-1324 yılları arasında yaşamıştır. Osmangazi Bursa kuşatması sırasında, vasiyeti üzerine Bursa'nın fethinden sonra "Gümüşlü Kümbet " olarak bilinen Sainte Elie adlı Bizans manastırının şapeli üzerine inşa edilen türbeye gömülmüştür.1801 yılında yangınla 1855 depremi ile de tamamen yıkılan türbe Sultan Abdülaziz tarafından eski yapısına sadık kalınarak 1863 yılında bugünkü haline getirilmiştir. Türbenin ortasında bulunan sedef kakmalı ahşap sanduka Osmangazi ye aittir, sandukanın etrafı sedef kakmalı korkuluklarla çevrilmiştir. Abdülaziz'in Bursa'yı ziyareti sırasında yapılmış kadife üzerine gümüş ve sim ile işlenmiş, Osmangazi'nin şahsiyeti doğumu ve saltanat senesi ile ölümü gibi tarihleri gösteren örtü Sandukanın üzerine örtülmüştür. Türbenin içinde Osmangazi'nin oğlu Alaaddin bey, Eşi Aspurça Hatun ile on iki yakınının sandukaları bulunmaktadır.
10-İZNİK AYASOFYA CAMİİ
Dünya tarihi açısından önemli bir yapı olan Ayasofya mabedi; ilk olarak MS. 7. yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilen Gymnasium üzerine Bizans döneminde bazilika olarak inşa edilmiştir. 11. yüzyıldaki depremden sonra yenilenmiştir. Üç sahanlıdır. Orhan Gazi tarafından İznik'in fethiyle 1331 yılında camiye dönüştürülen yapı, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından yenilenmiştir. 1935 ve 1953 yıllarında yapılan onarımlar sırasında renkli taşlarla bezenmiş taban mozaikleri ve din görevlilerinin törenler esnasında topluca bulundukları, yarım yuvarlak oturma kademeleri ortaya çıkarılmıştır. Bir mezar odası duvarında Hz. İsa freski bulunmaktadır. İznik ilçe merkezinde, Bizans çağında kentin tam ortasında ve iki ana ekseni oluşturan doğu-batı ve kuzey-güney yollarının kesiştiği yerin güneydoğu köşesindedir. Yazılı belgelerde adı ilk kez 11 Ekim 787 günü Patrik Trasios yönetiminde toplanan ve üçyüzelli piskoposla çok sayıda keşişin katıldığı Yedinci konsül dolayısıyla anılmaktadır.
11- KARACABEY LONGOZ ORMANLARI
Güney Marmara akarsularının büyük bölümünün birleşmesiyle oluşan Susurluk Irmağı, Bursa'nın Karacabey ilçesine bağlı Yeniköy yakınlarında Marmara Denizi ile buluşmaktadır.
Susurluk Irmağı'nın oluşturduğu Kocaçay Deltası, göl, bataklık, kumul ve longoz ormanından meydana gelmektedir. Marmara Denizi'nin güney kıyısında yer alan delta, göl, bataklık, kumul ve subasar orman ekosistemlerinden meydana gelir. Deltanın batı yarısında, toplam alanı 194 ha olan ve Maliç Deresi tarafından beslenen Dalyan ve Poyraz gölleri, 600 ha alan kaplayan sazlıklar, 730 hektarlık bir alana yayılmış dişbudak, kızılağaç ve söğütlerden oluşan subasar ormanlar ve çok çeşitli floraya sahip geniş bir kumul bandı bulunmaktadır.
Deltada üreyen türler arasında kara leylek, pasbaş patka, bataklıkkırlangıcı, akça cılıbıt, küçük balaban, gece balıkçılı, alaca balıkçıl, küçük ak balıkçıl, gri balıkçıl, kuğu, yeşilbaş, çıkrıkçın, macar ördeği, elmabaş patka, ak kuyruklu kartal, sakarmeke, poyrazkuşu, sumru, küçük sumru ve pek çok ağaçkakan türü sayılabilir. Ayrıca göç esnasında küçük karabatak, ak pelikan, kışın ise sakarmeke başta olmak üzere büyük sayıda sukuşu bulunur.
Kocaçay Deltası, bütün bu özellikleriyle doğaseverlere, hem kuş gözlemciliği yapma hem piknik yapma hem de arkalarına güzel bir doğa manzarasını alarak, denize girme olanaklarını sunuyor.
Bakanlık koordinatörlüğünde 12. 10. 2007 tarihinde gerçekleştirilen Ulusal Sulak Alan Komisyonu toplantısı sonucunda Kocaçay Deltası, sulak alan koruma bölgelerinin sınırları belirlenmiştir. Koruma bölgeleri sınırlarında yapılması planlanan faaliyetler de "Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği" ile ilgili hükümler çerçevesinde verilmektedir.
12- GÖLYAZI
Gölyazı, Bursa'nın en zengin antik yerleşim yerlerinden biridir. Derin bir yarımadanın üzerinde kurulan Gölyazının tarihi M.Ö. 6. yüzyıla dek uzanır. Yazılı kaynaklardan edinilen bilgilere göre; Gölyazının antik adı, bugün Orhaneli Çayı (Kocaçay) dediğimiz antik Ryndacus ırmağından kaynaklanan "Apollonia ad Rhyndacum"dur. Apollonia eski çağların ışık tanrısı idi. Antik çağlarda Anadolu'da kurulmuş "Apollonia" adlı dokuz kent olduğu bilinir. Bu adın diğer kentlerden ayrılabilmesi, için Apolyont (Uluabat) gölünü besleyen Aizonai (Çavdarhisar) çevresinden çıkan Rhyndacus denilen ırmağa atfen konduğu kaynaklarda belirtilir.
Roma çağında gelişen Gölyazı, Bizans döneminde daha çok dinsel içerikli eserler kazanmıştır. Bugüne dek sürekli arkeolojik kazılar gerçekleştirilmeyen bölgeyle ilgili bazı bilgiler burada bulunan sikkelerin incelenmesi ile elde edilmiştir. Bölgede, M.Ö. 1. yüzyılda Apollonia'da kerevit kabartmalı sikkeler darp ediliyordu. Bölgede bol miktarda Bizans imparatorluk sikkeleri de bulunmuştur. 1303 Dimboz zaferinden sonra Kite (Ürünlü) Tekfuru'nun topraklarını alan Osman Gazi, Gölyazı Bölgesini de Türklere açmıştır. Hem bölgede, hem de Uluabat Gölü üzerindeki adalardan Alyos ve Manastır adalarında Bizans döneminden kalma ören yerleri vardır. Halk arasında "Deliktaş" olarak anılan ve su kemeri olduğu tahmin edilen bir yapı ile "Taş Kapı" diye adlandırılan antik kale kalıntılarının yanısıra, Kız Adası'nda bulunan Apollon Tapınağı'nın kalıntıları, antik tiyatro kalıntıları, yarımadanın çevresinde kalıntılarına rastlanan surlar, 19. yüzyılda burada yaşayan Rum azınlık tarafından yaptırılan Hagios Georgios Kilisesi ve Manastır Adası'nda kalıntıları bulunan Hagios Konstantinos Manastırı Kilisesi bölgenin en ilgi çekici tarihi kalıntılarıdır. SİT alanı ilan edilerek koruma altına alınan bölgede ayrıca, yapılış tarihi bilinmeyen tarihi bir cami ve hamam bulunmaktadır. Bugün "ağlayan ağaç" adıyla anılan ve Gölyazı'nın yarımadayla bağlantısını sağlayan köprünün başında bulunan 750 yıllık çınar da görülmeye değer bir doğa harikasıdır.
Gölyazı, Türklerle Rumların ortak tarihi açısından önemli özelliklere sahiptir. Eski bir Rum köyü olan ve bugün daha çok mübadele ile Selanik'ten göç edenlerin yaşadığı Gölyazı, Osmanlı döneminde Türklerle Rumların birarada yaşadığı ve Rumların çoğunlukta olduğu bir yerleşim merkeziydi. 1924 yılında mübadele anlaşması ile gelen Türk göçmenler, Gölyazı ve çevresi ile uyum sağlamışlar, çalışkanlıklarıyla çevre kültürünü geliştirmişlerdir. Tamamı SİT alanı olan ve bağlı olduğu ilçeye adını veren muhteşem nilüfer çiçeklerine ev sahipliği yapan Uluabat Gölü, 2–4 metre arasındaki derinliği ve puslu havasıyla farklı bir görüntü yansıtır. Gölyazı halkının geçim kaynağı tarım, balıkçılık ve turizmdir. Gölde turna, sazan ve köylüler tarafından "Feki" adı verilen küçük bir balık türü yaşar. Uluabat'ın simgesi olan kerevit ise bölge halkının geçim kaynağı olmaktan çoktan çıkarak anılardaki yerini almış durumdadır. İlkbaharda gölün yükselmesiyle su içinde kalan ağaçlar, yine bu sularda süzülen ördekler, çoğu zaman gölü kaplayan sis, sazlık bölgeler, sandallarında avlanan balıkçı kadınlar, Arnavut kaldırımlı sokaklar; antik çağda Apolyont olarak bilinen bu köyün güzelliklerinden yalnızca birkaçıdır.
750 YILLIK AĞLAYAN ÇINAR
Uluabat Gölü'nün kuzeyinde iki yarımada, içinde de yedi ada bulunuyor. Gölyazı, bu gölün ortasındaki adaya köprü ile bağlı. Kurtuluş Savaşı'na kadar Rumlar'ın yaşadığı köyde, günümüzde Selanik'ten mübadele yolu ile gelmiş Türkler yaşıyor. Gölyazı halkı, tarım ve balıkçılıkla uğraşıyor.
Köye girişte sol yanda kalan tepenin arkasında antik bir kent var. Bölge, tamamen SİT alanından oluşuyor. Köy meydanında cami, kahve ve "ağlayan çınar" adıyla da bilinen bir anıt çınar yer alıyor. Meydana girer girmez sizi kollarıyla selamlayan anıt çınar, 750 yaşında ve özel koruma altında. Ağacın "ağlayan çınar" adını almasının nedeni, haftanın bazı günlerinde gövdesinden akan kırmızıya yakın sıvı. Meydanda sazan ve turna balıkları mezat yoluyla satılıyor. Gölyazı köy ekmeği fırınından gelen nefis ekmek kokuları tüm adaya yayılırken, göl kenarındaki küçük balık lokantaları da konuklarını ziyafete davet ediyor.
Gölde balıkçı tekneleriyle ada turu yapmak da mümkün. Adanın çevresinde sular çekilince kökleri meydana çıkan söğüt ağaçları, sur yıkıntıları göze çarpıyor. Adadan muhteşem bir günbatımı manzarası izleyebilirsiniz. Bunun için Zambak tepesi en uygun mekan.
NASIL GİDİLİR?
Bursa'dan 42 kilometre uzaklıkta, Bursa-İzmir karayolunun 37'inci kilometresinden güneye saptığınızda, yol sizi Uluabat Gölü'ne götürüyor. Bursa'dan İzmir istikametine giderken Uluabat Gölü'nü gördükten 5 kilometre kadar sonra Gölyazı tabelasını görürsünüz. Bu tabelayı görünce, sola dönerek zeytin ağaçlarıyla çevrili güzel bir yoldan 5 kilometre gittiğinizde, Gölyazı Köyü'nün girişine ulaşırsınız. İzmir tarafından Bursa istikametine gidenlerin ise gölü gördükten 25-30 kilometre sonra tabelaları takip ederek sağa girmeleri gerekiyor.
13- ULUDAĞ
Tarihinin yüz bin yıl öncesine kadar dayandığı bilinen Uludağ, antik çağın ilk tarihçilerinden Herodot'un (M.Ö. 490-420) yazdığı Herodot Tarihi isimli kitabında, "Olympos" olarak geçer ve Olympos'ta Lydia kralı Kroisos'un oğlu Atys'in yaşadığı trajediyi anlatır. Yine tanrıların TroyaSavaşı'nı buradan izledikleri de mitolojik kaynaklarda yer alır. Mısırlılar'ın Mismos, Romalılar'ın Calbyeers, Bizanslılar'ın ise Misolymp adını verdikleri Uludağ, bir dönem Bizanslı keşişler tarafından sığınak olarak kullanması nedeniyle Osmanlılar tarafından Keşiş Dağı olarak adlandırılmıştır. Orhan Gazi'nin Bursa'yı teslim almasından sonra dağdaki keşişlerin yaşadığı manastırların bir kısmı terk edilirken, bir kısmı da Duğlu Baba, Geyikli Baba, Abdal Murad gibi müslüman dervişlerin inziva yerleri olmuştur. 1925 yılında Bursa Vilayeti Coğrafya Cemiyeti'nin girişimleri ve Osman Şevki Bey'in önerisi ile "Uludağ" adını almıştır.
Uludağ'da Dört Mevsim Bursa denince akla gelen ilk simgelerden biri olan ve kentin 36 kilometre güneyinde yer alan 2 bin 543 metre yüksekliğindeki Uludağ, ülkemizin en gözde kış sporları merkezidir. Eşsiz güzellikleri, flora ve faunasının zenginliği ile 1961 yılında Milli Park ilan edilen Uludağ, kış turizminin yanı sıra yaz aylarında da, kampçılık, trekking ve günübirlik piknik etkinliklerine olanak sağlamasıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Bu özellikleri ile Uludağ dört mevsim turizme hizmet veren bir doğaya sahiptir.
Milli parkın en yüksek noktası Uludağ Tepe'dir (2543 m). Diğer yükseltiler Zirvetepe (2468m), Kuşaklıkaya (2232 m), Çobankaya (1750 m), Bakacak Tepe (1743 m) dir. Sarıalan (1621 m), Kirazlıyayla (1505 m), Kadıyayla (1235 m) gibi yaylaları, Nilüfer Çayı'nın kolları olan Dombay Çukuru Dere, Softadere, Derinçay Dere gibi dereleri vardır.
Zirvede Kayak
Uludağ'da 1933 yılından beri kayak yapılmaktadır. Ülkemizin en önemli kış sporları ve kayak merkezi olan Uludağ'da karla kaplı gün sayısı 178'dir. Bugüne kadar kar kalınlığı en fazla 435 cm olarak ölçülmüştür. Dünyaca ünlü Uludağ kayak pistleri, Fatintepe ve Kuşakkaya tepelerinin üzerine kurulmuştur. Uludağ kayak merkezi Alp ve Kuzey disiplini ile "Tur kayağı" ve "Helikopterli kayak" uygulamaları bakımından uygun coğrafya şartlarına sahiptir. Kayak dışında snowboard, big foot, buz pateni, kar motosikleti aktiviteleri ziyaretçilere sunulan alternatifleri oluşturur. Kayak merkezi Bursa'ya 36, İstanbul'a 150 kilometre mesafededir.
Fauna
Milli Park sahası içinde yaban domuzu, tilki, çakal, kurt, porsuk, yabani kedi ile hasancık veya diğer adı ağaç yedi uyuru, köstebek, sincap, soreks, sansar ve az miktarda ayı yaşamaktadır. Ayrıca Yeşiltarla'da bir Geyik Üretme Çiftliği vardır. Sakallı akbaba (Gypaetus Barbatus) ise Uludağ'da yaşayan endemik bir türdür
Apollo Kelebeği
Türkiye'de yaşayan en büyük kelebek türü olan Apollo Kelebeği, muhteşem görüntüsü ve olağanüstü yapısıyla Uludağ'ın en önemli renklerinden biridir. Temmuz ve Ağustos aylarında Uludağ'ın binbir çeşit çiçekle süslü çayırlarında adeta dans eden benzersiz Apollo Kelebeği, zaman zaman 6.000 m. yükseklikte bile kendine yaşama imkânı bulabilen bir tür olarak bilinmektedir. Bu kelebeklerin vücutları kürke benzeyen siyah tüylerle kaplıdır. Gövdenin koyu rengi böceğin güneşten ısı emmesine yardım eder. Siyah benekli beyaz kanatlar diğer kelebeklere oranla daha büyüktür. Böylece güneşin ışınlarını almak için daha geniş bir yüzey sağlanmış olur. Ayrıca bu kanatlar kelebeğin olağanüstü yükselmesinde de yardımcıdır. Kanatları son derece incedir, bu yüzden hemen hemen saydam bir görüntüye sahiptir. Bu da güneş ışınlarının kelebek tarafından kolay emilmesini sağlar.
Milli Park
1961 yılında milli park ilan edilen ve 12 bin 762 hektarı kapsayan Uludağ Milli Parkı'nın yüzde 71'i orman, yüzde 28'i mera ve kayalık, yüzde 0,4'ü açık, yüzde 0,1'i sulak alan, yüzde 0,5'i ise yerleşim alanıdır. Türkiye'de ilk buzul devri izleri Uludağ' da görülmektedir. Uludağ'ın kuzeye bakan yamaçlarında buzullarca şekillendirilmiş oluşumlar ve ilginç görünümlü kaya kitleleri vardır. Yılanlıkaya, Cennetkaya, Çobankaya gibi şekiller bunların en tipik örnekleridir. Milli Park bünyesinde yüksek kesimlerde buzul gölleri de bulunmaktadır. Bu göller, buzulların Uludağ'ın yüksek kesimlerinde gelişmesi ve buzul aşındırması sonucu oluşan teknelerin sularla dolması sonucu ortaya çıkmıştır. Karagöl, Aynalıgöl, Kilimligöl, Buzlu Göl bunlardan en bilinenleri arasında yer almaktadır. Etrafındaki çöküntü sahalarının çevresinde yükselen Uludağ'da tabakalar arasında yer yer maden ve maden damar yataklarına rastlanmaktadır. Türkiye'nin önemli volfram yatakları buradadır. İklimi, yüksek dağ özelliğindedir. Yükseklere çıkıldıkça kar yağışı ve miktarı fazlalaşır.
Bitki Örtüsü
Uludağ Milli Parkı gerek alpin, gerekse Türkiye ve yalnızca Uludağ' a özgü endemik türleri içeren zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Uludağ' da 104 endemik tür tespit edilirken bunlardan 32 tanesi Uludağ endemiği olarak kayıtlıdır. Uludağ eteklerinde akdeniz iklimi bitkileri görülürken daha üst kademelerde kara iklimi bitkilerinin görülmesi bitki örtüsünün bir sürü benzerinden daha zengin olmasına yol açmıştır. Bir çiçek cenneti olan Uludağ ender bulunan bir bitkisel zenginliğe de sahiptir. Mart ayında alt kademelerde başlayan uyanma, yaz boyunca zirvede devam etmektedir. Özellikle orman kuşağının üzerinde yer alan ve pek çok kişi tarafından kıraç olarak bilinen dağda, çok zengin ve bu bölgeye özgü nadir bitki türleri görülmektedir. Dağın eteklerinde meşe, kestane, çınar, ceviz ağaçları; 350 metreden itibaren defne, zeytin, katranardıcı, fındık, ladin, funda, kızılçam, maki ve çalılık alanlar vardır. 350 -700 m arası kestane, akçakesme, erguvan, koca yemiş, dağ çileği, katırtırnağı, Girit ladini, gürgen, kızılcık, alıç, kayın, titrek kavak, karaçam 700 -1000 metre arası kayın, sapsız meşe, karaçam, muşmula; 1000 -1050 metreden itibaren de kayın ormanları başlar. 1500-2100 metre arasında Uludağ göknarı, bodur ardıç, yaban mersini, ayı üzümü, yabani gül, geyik dikeni, çoban üzümü, söğüt, karaçam, kayın, gürgen, titrek kavak, sırımbağı, yoğurtotu, kekik,bitotu, misk soğanı, hindiba, bahar yıldızı, çok çiçekli gelincik, yabani elma vardır. Karaçam ormanları arasında sarıçam, 2100 metreden sonra bodur ardıçlar, 2300 metre kadar otsu türler ile temsil edilen Alpin bitkiler hakimdir.
Günübirlik Uludağ Uludağ'da günübirlik ziyaretler ve kamp yapmak için birçok uygun bölge yer almakta ve yaz kış yoğun ilgi görmektedir. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:
Karabelen Günübirlik Kullanım Alanı: Milli parkın hemen girişinde yer almaktadır. Giriş gişelerinin de yer aldığı günübirlik kullanım alanı bin kişi kapasiteye ulaşabilmektedir.
Kirazlıyayla Günübirlik Kullanım Alanı: Piknik alanında kır gazinosu ve büfe yer almaktadır. Uludağ Üniversitesi'ne ve Maliye Bakanlığı'na ait tesisler de burada bulunmaktadır. Günübirlik kullanım alanı binbeşyüz kişi kapasitelidir.
Sarıalan Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanı: Bu bölgede, bungalov ve baraka bulunmaktadır. Yine 350'ye yakın çadır kapasiteli bir kamp alanı da bölgede yer almaktadır
14- TİRİLYE
Tirilye Bursa'nın Mudanya ilçesine bağlı mahalledir.
İlçenin batısında, 11 kilometre uzaklıkta, Marmara Denizi kıyısındadır.Yerleşimin doğusunda Kumyaka (Sigi), batısında Eğerce, güneybatısında Yalıçiftlik, güneyinde Kaymakoba ve Mirzaoba köyleri vardır. Bazı araştırmacılar Tirilye'nin Brylleion bağlı Tereia olduğunu iddia etmektedirler. Tirilye'nin kardeş şehirleri Yunanistandaki Rafina ve Nea Tirilya dır. Tirilye'nin bulunduğu bölge tarih içinde Misyalılar, Traklar, Antik Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar tarafından yönetilmiştir. 1330'da Osmanlı egemenliğine giren Tirilye'nin ismi 1909'da sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın suikast sonucu öldürülmesinden sonra "Mahmutşevketpaşa" kasabası olarak değiştirilmişse de yerleşim Tirilye olarak anılmaya devam etmiştir. 1963 yılında "Zeytinbağı" adını alan belde, 2012'de alınan bir kararla tekrar "Tirilye" adını almıştır. 2014 yerel seçimleri sonrası belediye kapatılarak mahalle olmuştur.