İşyerinde Çalışanları Zorlayan 3 Hastalık
Reflü, Dispepsi ve Kabızlık
İşyerlerinde hareket imkanının kısıtlanması, daha çok oturarak çalışma zorunluluğu, stres, kalabalık bir kentte yaşamak, yollarda geçirilen zamanın fazlalığı gibi birçok etken çalışanları zorluyor. Ancak bu etkenler içinde çalışanların sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve sık görülen 3 hastalık bulunuyor. Acıbadem Fulya Hastanesi’nden İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Özdal Ersoy, yapısal bir sorunun bulunmadığı fonksiyonel sindirim sistemi hastalıklarının ruhsal durumla yakından ilişkili olduğunu belirterek, “Mevsimsel depresyonlar, mevsim dışı psikolojik sıkıntılar, yoğun stres altında olmak özellikle de çalışanlarda en çok kabızlık veya barsak alışkanlıklarında değişme, dispepsi, reflü rahatsızlıklarına neden oluyor” diyor.
En sık görülen bu 3 hastalıkla ilgili bilgiler veren Dr. Özdal Ersoy, bu konuda merak edilen soruların yanıtlarını da veriyor:
Dispepsinin görülme sıklığı nedir?
Gastroenteroloji polikliniklerinde en sık karşılaştığımız hasta grubu dispeptik hastalardır. Dispepsi, gastroenteroloji polikliniğine başvuranların yüzde 40-60'nda görülen bir yakınmadır.
Belirtileri nelerdir?
Bu hastalık üst gastrointestinal (sindirim sitemi) sisteme ait olduğu düşünülen karın ağrısı, huzursuzluk, erken doyma, şişkinlik, bulantı, kusma, geğirme, artmış barsak gazı gibi yakınmaların belli aralıklarla veya sürekli olarak görülmesi şeklinde tanımlanıyor. Bu hastalığın, midenin içini saran zarda (mukozada) dispepsiyi açıklayacak yapısal bir bozukluktan çok fonksiyonel bir bozkuluğa bağlı ortya çıktığı düşünülüyor ve bu tabloya da ''fonksiyonel dispepsi'' deniliyor.
Tedavisi nasıl yapılıyor?
Öncelikle dispepsi ile birlikte hastada alarm yakınmaları adını verdiğimiz kilo kaybı, iştahsızlık, makattan veya ağızdan kan gelmesi, kansızlık gibi sorunların olup olmadığını, muayene ve basit kan tetkikleri ile araştırıyoruz. Kalp rahatsızlığı, diabet, KOAH gibi yandaş hastalıkların varlığı ve dispeptik yakınmalara sebep olabilecek ilaçların kullanılıp kullanılmadığı da sorgulanıyor. Belirgin bir bozukluk saptanmadığında hastaya mide asidini baskılayıcı, düzenleyici, probiotikler ve bazen antidepresanlar gibi ilaç tedavileri başlanıyor. Hasta yakın takibe alınıp kontrollere çağrılıyor. Yakınmalar tedavi ile 4-6 hafta içinde rahatlamıyorsa, hastadan endoskopi, gaita testleri, karın ultrasonu gibi ileri tetkikler isteniyor.
Reflünün görülme sıklığı nedir?
Reflü yakınmasıyla polikliniğe başvuran hastaların yüzde 20-30'unda gastroözofageal reflü hastalığına ait yakınmalar vardır. Bu yakınmalar arasında göğüste yanma, ağıza gıda veya mide suyunun gelmesi gibi sıkıntılar bulunuyor.
Tedavisi nasıl yapılıyor?
Tedavi reflü belirtilerinin ve yemek borusunda oluşmuş hasarın şiddetine göre değişkenlik gösterebilir. Reflü tedavisinde hasta için olmazsa olmaz olan şey yaşam tarzı değişiklikleridir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
• Eğer hasta sigara içiyorsa bırakmalıdır.
• Reflü yakınmalarını artırıcı gıdalardan uzak durulması, yemek yer yemez yatılmaması, akşam yemeği ile yatma arasında enaz 2-3 saatin geçmesi (Öğle uykuları dahil) gerekiyor.
• Sıkı kıyafetlerin çok sık giyilmemesi, yenilen yemek porsiyonlarının küçültülmesi ve gerekiyorsa kilo verilmesi önemlidir.
• Yaşam tarzı değişikliklerine ek olarak da hastaya ilaç tedavileri ilk planda önerilir. Önerilen ilçalar mide asidini baskılayan tarzda ilaçlardır ve tedavinin ilk 4-6 haftasında yüksek dozlarda verilirler.
• Ayrıca mide boşaltımını hızlandıran ve midede köpüklü tabaka oluşturarak mide içeriğinin yemek borusuna kaçışını engelleyen ilaçlar da asit baskılayacı ilaçlarla birlikte kullanılır. Bazı hastalarda ciddi yemek borusu hasarı oluşabiliyor. Bu durumda yaşam tarzı değişikliği ve ilaçların etkisi yetersiz kalabiliyor.
• Hastalara yaşam boyu ilaç verilmesi tercih edilmediğinden dolayı, özellikle genç hastalara endoskopik veya cerrahi yolla reflüye neden olan mekanik problemlerin anatomik onarımı da önemli tedavi yöntemlerindendir.
• Cerrahi tedavi önerilen hastalara, cerrahi kararı alınmadan önce reflünün kesin ispatı için endoskopi dışında diğer ileri testler de yapılmalıdır (özofagus manometresi, 24 saat pHmetre, impedans, baryumlu grafi gibi).
Hassas Barsak Sendromu’nun belirtileri nelerdir?
Dispepsi yakınması ile ortak birçok yakınmalar içeren Hassas Barsak Sendromu (İBS) karında şişkinlik, ağrı, artmış barsak gazı, kabızlık veya ishal gibi yakınmalar topluluğudur ancak bu tanının konulması için bu yakınmaları açıklayacak ciddi bir hastalığının bulunmadığının tetkiklerle gösterilmesi gerekiyor. Başvuranların yaklaşık yüzde 10-15'ini İBS hastaları oluşturuyor ve kadın hastalarda görülme sıklığı daha fazla oluyor.
Tedavisi nasıl yapılıyor?
İBS'yi tamamen ortadan kaldırıcı bir tedavi yoktur. Ancak tedavi, belirtilerin şiddetini azaltmaya ve tekrarlamasını önlemeye yönelik olarak başarılı olmaktadır. Amaç hastaların günlük yaşamlarını sürdürmeleri ve yaşam kalitelerinin bozulmamasının sağlanmasıdır. Bu nedenle şikayetler olduğu dönemde hastalara medikal tedaviler önerilir. Ayrıca ilaç tedavisinin yanında kişilerin özellikle yedikleri besinlere dikkat etmeleri de rahatsızlığı azaltıcı bir unsurdur. IBS hastalarına genellikle diyet önerilmez, zira diyetlerin hastalarda şişkinliği artırdığı veya strese yol açarak tetikleyici olduğu yönünde bazı inanışlar mevcuttur. Ancak şikayetleri özellikle artıran bazı yiyecekler saptanmıştır. Bunlar sırasıyla buğday, mısır, süt, peynir, yulaf, kahve, çavdar, yumurta, çay ve narenciyedir. Bu yiyeceklerden uzak durulması hastalığın tedavisini kolaylaştıracaktır. Elbette en önemli tetikleyicilerden biri olan stres ile başa çıkmaya çalışmak da kişilere fayda getirecektir. Bu durum için bazen psikiyatri desteği ve psikiyatrik ileç tedavilerinden yararlanılır. Ayrıca bazı bitki çayları da İBS yakınmalarını azaltmaktadır, bu sebeple hastalara rezene, nane, papatya çayları da tedavilere ek olarak önerilir.