Başörtülü Milletvekilleri TBMM Genel Kurulu'nda
Başbakan Yardımcısı Arınç: (2) "İsyan etmedik, dağa çıkmayı aklımızdan geçirmedik, sabırla ve demokrasinin güçlenmesiyle bu sorunların çözüleceğine ta baştan inandık. Demek ki sabır çok gerekli...
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "İsyan etmedik, dağa çıkmayı aklımızdan geçirmedik, sabırla ve demokrasinin güçlenmesiyle bu sorunların çözüleceğine ta baştan inandık. Demek ki sabır çok gerekliymiş" dedi.
CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey'in gündemdışı konuşmasına Hükümet adına yanıt veren Arınç, 1999'da İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı'nın Genel Kurul'a geldiği gün Meclise yakışmayan tartışmaların olduğunu kaydetti.
Şimdi 14 yıl sonra, o zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in bunu bir provokasyon olarak yorumlayan sözlerini, rahmetli Bülent Ecevit'in kürsüye çıkarak yaptığı konuşmaları unutmak istediğini ifade eden Arınç, şunları söyledi:
"Çünkü onlar, Türkiye demokrasisi içerisinde kabul edilmesi mümkün olmayan şeylerdi. Düşünün, bir arkadaşımız aday olmaya karar veriyor, partisine müracaat ediyor, partisi onu il seçim kuruluna, Yüksek Seçim Kurulu'na bildiriyor. Başında örtüsü var, 'Ben, bu halimle seçimlere gireceğim' diyor; hiçbir itiraz yok, hiçbir dava açılmamış. Seçimlere girerken kampanyasında bu kıyafetiyle 'Ben böyle seçileceğim' diye halkına gösteriyor, öyle oy alıyor ve seçiliyor. İl seçim kurulu mazbatasını veriyor, 'Milletvekili seçildiniz' diyor. Yapılacak tek şey var: Buraya gelip ant içecek. Ant içmek üzere geldiğinde de çok iyi hatırlıyorum, 'Dışarı, dışarı' bağırmaları, yapılan konuşmalar, Başkana yapılan müdahaleler; ant içmek mümkün olmadı. Bu, bir acı tablodur. Siz farklı düşünebilirsiniz ama bugün geldiğimiz noktaya bakarak bunun tekrar yaşanmamış olmasının Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından, bazı düşüncelerin değişimi ve dönüşümü bakımından ne kadar olumlu olduğunu biliyorum. O olayın siyasi sonuçları olmuştu. En basitinden, yüzde 22'den yüzde 1,5'e düşen bir partinin o olaydan ne kadar etkilendiğini bir kenara koyalım, 2000-2001 krizleri de şüphesiz bunda etkili olmuştur ama o gün 'dışarı' diye bağıranların hemen hemen hepsi dışarıda kaldığı gibi, partileri de yüzde 1,5'a düştü çünkü halk bunu affetmedi."
-"Büyük bir acı yaşadılar"-
1990'lı yılların başında 3 tane üniversite hariç pek çoğunda başörtüsünün serbest olduğunu belirten Arınç, "Benim kızım da o dönemde Celal Bayar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı'ndaydı. Değerli arkadaşlarım, sonra devir değişti, anlayış değişti, talimatlar yağmaya başladı, her birine yasak geldi. Kızlarımız gözleri yaşlı, birtakım travmalar geçirerek, psikolojileri bozularak 'Benim başörtülü başladığım üniversite hayatıma neden son veriyorsunuz, bu zulüm nedendir?' diyerek, gerçekten büyük bir acı yaşadılar. Mücadele, sadece, üniversitelerde kılık kıyafetin serbest olmasıyla bağlantılı kaldı" dedi.
Gelinen noktada bütün üniversitelerde hemen hemen kılık kıyafet yasaklamasının kalmadığını dile getiren Başbakan Yardımcısı Arınç, "Öğrencilerimiz arasında bir sorun yok, öğretim üyeleriyle öğrencilerimiz arasında bir sorun yok, rektörlerle bir sorun yok, anlayış değişmiştir, buna da hiçbir siyasi partinin itirazı yok şu anda. Artık üniversitelerde kılık kıyafet serbestliği olmalıdır. Aynen şuna misal vermek istiyorum: Mazbatasını aldığı halde, burada andı içirilmeyen ve başörtüsü sebebiyle buradan atılmaya çalışılan insanlarımızın üniversitede okumak isteyin gençlerimizle kaderi bir noktada buluştu" ifadelerini kullandı.
Kamuda çalışan kadınların kılık kıyafetleri noktasında yönetmeliklerin yürürlükten kaldırıldığını hatırlatan Arınç, kurumsal olarak hiçbir partinin bu konuda itirazı olmadığını, bir, iki milletvekilinin bu konuda dava açtığını ve itiraz ettiğini kaydetti. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi, geldiğimiz noktaya buralardan geldik. Ben bu konularda kendisini de işin odağına koyan, bundan dolayı mağdur olduğuna inanan bir insan olarak, Meclis Başkanlığı'nda yaşadığımız olaylarla, onun öncesinde bir veli olarak kızımdan dolayı, daha sonra da eşinin başörtüsünden dolayı hedefte, hücumda, zan altında bırakılan bir insan olarak bu meselelerde onlarca konferans verdim, onlarca toplantıya katıldım, yüzlerce defa konuştum. Bu bizim bir hayat tarzımız oldu. Yani biz böyle bir aile içerisinde yetiştik, böyle bir aile içerisinde çocuklarımızla birlikte olduk. Niçin bu ayrımcılık var? Kapılar neden yüzümüze kapanıyor? Bu yasaklamalar niçin bizim için bu ülkeyi bir zindan haline getiren bir yasaklama durumunda kalıyor? Hep bunları düşündük. İsyan etmedik, dağa çıkmayı aklımızdan geçirmedik, sabırla ve demokrasinin güçlenmesiyle bu sorunların çözüleceğine ta baştan inandık. Demek ki sabır çok gerekliymiş.
Evet, uzun yıllar geçti. 10 sene sonra, 14 sene sonra bazı şeyler gerçekleşiyor ama kırmadan, dökmeden, yıkmadan gerçekleşiyor, ele silah almadan gerçekleşiyor, dağa çıkmadan gerçekleşiyor. Demokrasi kültürünün güçlenmesiyle insanlar bir noktada 'Artık böyle olması lazım canım, biraz da mahcup oluyoruz, ayıp oluyor' deme noktasına geliyorlar, ister siyasi sebeplerle geliyorlar, ister başka sebeplerle. Artık genel başkanlar çarşaflı hanımefendileri bile partilerine üye kaydetmeye çalışıyor. Artık 'Aday olarak gelsinler canım, başımızın üstünde yerleri var' diyor. Soruyoruz, aday olarak gelene eyvallah da seçildikten sonra Meclis'e geleceklerse ne yapacaksınız? Sükut ediyorlar, topu taca atıyorlar. Ama görüyoruz ki üzerlerinde müthiş bir düşünce var. O nedir? Artık Türkiye'nin geldiği noktada yasakların ortadan kalkması lazım, özgürlüklerin asıl olması lazım."
- TBMM