Haberler
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan dizilerdeki şiddet sahnelerine tepki

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kızdıran sahne!

İstanbul'daki aile katliamında 3 kişinin daha cansız bedeni bulundu

Aile katliamında 3 kişinin daha cansız bedenine ulaşıldı

Olay iddia: 7 kişiyi öldürüp intihar eden cani 'Karım beni aldatıyor' demiş

7 kişiyi öldüren cani tek bir cümle sarf edip silahına sarılmış

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na yeni dava

Erdoğan, mahkemedeki o sözleri affetmedi

Arınç: "Hdp'li Yöneticiler O Eylemde Neden Yoktu"

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde meydana gelen ve 32 kişinin hayatını kaybettiği patlamaya öncesinde Suruç Belediyesi yetkililerinin polisin Amara Kültür Merkezinde arama yapmasına müsaade etmediklerini ve güvenlik kameralarının çalışmadığını belirterek, Suruç’ta her gün yapılan eylemlere katılan HDP’li yöneticilerin o gün yapılan eyleme neden katılmadıklarının ayrıca bir istihbarat konusu olduğunu söyledi.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde meydana gelen ve 32 kişinin hayatını kaybettiği patlamaya öncesinde Suruç Belediyesi yetkililerinin polisin Amara Kültür Merkezinde arama yapmasına müsaade etmediklerini ve güvenlik kameralarının çalışmadığını belirterek, Suruç'ta her gün yapılan eylemlere katılan HDP'li yöneticilerin o gün yapılan eyleme neden katılmadıklarının ayrıca bir istihbarat konusu olduğunu söyledi.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu Toplantısına verilen aranın ardından yaptığı açıklamada, "Polis yoktu' diyenlere ben başka bir şey daha sormak istiyorum, Allah korusun ölenlerin içinde de ne belediyeden bir yetkili var ne HDP il ve ilçe yöneticilerinden bir kişi var. Bunların o topluluk içine özel olarak sokulmadığı, uzakta kaldıkları, uzakta bırakıldıkları da ayrıca bir istihbarat konusu" dedi.

Bakanlar Kurulu Toplantısında yapılan sunumlar hakkında bilgi veren Bülent Arınç, Ulaştırma Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayi Müsteşarlığının müşterek çalışmasıyla yürütülen Türkiye'de sivil uçak üretimi projesine ilişkin olarak Bakanlar Kuruluna bilgi verildiğini açıkladı. Eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın daha önceden bu konuya ilişkin Bakanlar Kuruluna bir sunum yaptığını hatırlatan Bülent Arınç, daha sonra bu sistemin geliştirildiğini ve son durum hakkında Bakanlar Kuruluna bir sunum yapıldığını kaydetti.

"SINIR GÜVENLİK SİSTEMİMİZ TAKVİYE EDİLECEKTİR"

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve konu ile ilgili üst düzey askerlerin sınır güvenliğindeki risk sıralaması, kaçakçılar, sığınmacılar ve teröristlere yönelik bilgiler verdiklerini ifade eden Bakan Arınç, sınırlarda teröristlerin geçişini engelleyecek bir çalışma yapılacağını kaydederek, "Terör tehdidine karşı, özellikle Suruç saldırısı üzerinde de Türkiye ve Suriye halklarını birbirinden ayırmayacak, sadece teröristlerin giriş çıkışlarını engelleyecek, insani anlayışlı geçişleri kolaylaştırabilecek, yabancı savaşçıları engelleyecek bir çalışma gereklidir. DEAŞ'ı bir tehdit olarak gördüğümüze göre özellikle onların bulunduğu yerlere göre en acil yerden başlayarak sınır güvenlik sistemimiz takviye edilecektir. Teröristlerin geçiş noktalarının engellenmesi amacıyla fiziki engeller alınacaktır" dedi.

910 kilometrelik sınırın özellikle kritik olan bölgelerinin tespit edildiğini belirten Bülent Arınç, "Özellikle giriş çıkışlar için tespit ettiğimiz yerler konusunda öncelik verilmek suretiyle tüm teknolojik imkanlardan istifade ederek entegre sınır güvenlik sistemi kurulacaktır. Ayrıntılı incelemeler yapılmış, özellikle mayınların bulunduğu yerler, şimdiye kadar yapılmış hendek kazımları, ışıklandırma ve aydınlatmalar, teknik bir konudur ve ama özellik arz eden hususları size detaylı olarak aydınlatmam mümkün değil. Etkili olabilecek, bugüne kadar fayda gördüklerimize ilaveten, eğer fayda görmemişsek bunu değiştirebilecek yeni bir sistemi öngörüyoruz. Bu hiçbir zaman birilerinin belki itiraz edebileceği gibi duvarlar örmek suretiyle, tamamen birbirimize kapatmak suretiyle değil, özellikle terörist geçişlerini engelleyebilecek, kaçakçılık fiillerine son verebilecek ve yaşadığımız son mülteci ve sığınmacı akınları karşısında onları asıl geçiş noktalarına yönlendirebilecek bir sistemi entegre olarak düşünmüşler, içinde ASELSAN ve başka kurumların da bulunduğu mükemmel bir proje hazırlamışlar. Bu projeden başlanıp bitirilenler var çok kısa bölgeler halinde. Devam etmesi uygun görüldü. Sayın başbakanımızın talimatları oldu" diye konuştu.

"TÜRKİYE'DE BİR ALGI OPERASYONU VAR"

Özellikle Suriye'de yaşanan olayları ve Irak'ın bölünmesine yol açabilecek olaylarla ilgili Türkiye'nin tutumunun belli olduğunu, Türkiye'nin DEAŞ ve diğer terör örgütlerine karşı, Suriye rejimine karşı belli bir düşünce ile geçmişten bu yana hareket ettiğini, Türkiye'nin tavrının ne kadar doğru olduğunun her gün ortaya çıktığını kaydeden Arınç, "Kabul etmemiz lazım, maalesef Türkiye'de bir algı operasyonu var. Bir takım yalanları 40 defa söyleyince sadece Türkiye'dekilere değil dışarıdakileri de neredeyse inandıracak noktaya geliyorlar. Son yaşadığımız olaylarla ilgili olarak maalesef yanlış algıların Türkiye'de hükümetimizi hem de güvenlik güçlerini hedef aldığının farkındayız. Bunlardan bir tanesi 'DEAŞ'a karşı Türkiye hükümeti yeterli mücadeleyi yapmıyor' algısıdır. Bunun üzerinde propaganda amaçlı fevkalade etkili bir kampanya yürütülmektedir. Bu alçakça bir yalandır. Hiçbir noktası doğru değildir. Bir defa DEAŞ Türkiye'nin lanetlediği bir terör örgütüdür. Ülkemiz terörün her türü ile olduğu gibi bu tür örgütü ile mücadele etmeye kararlıdır. DEAŞ ve aşırıcı terör örgütleri ile kalıcı ve etkin mücadelenin şüphesiz bir bakımdan Suriye'deki rejimin de demokratik bir dönüşüm ile sona erdirilmesi yoluyla kesin netice alacağımıza inanıyoruz. Terörün her türü ile olduğu gibi DEAŞ ile mücadelede de kararlıyız. DEAŞ'ın son aylardaki faaliyetleri harekat kabiliyetini koruduğunu, hatta kendisine mensup savaşçıların sayısını özellikle Kuzey Afrika'dan, Ortadoğu'dan ve Avrupa'dan gelen yeni kimliklerle daha da artırdığını göstermektedir. 60'ın üzerindeki ülke ve uluslar arası kuruluş DEAŞ ile mücadele etme konusunda uluslar arası koalisyona katkı yapmaktadır, Türkiye'de uluslar arası koalisyonda yerini almıştır. Türkiye bu konuda kendine düşen kısmı ile koalisyona destek sağlamaktadır" şeklinde konuştu.

"TÜRKİYE'DE DEAŞ KONUŞULMAZKEN BİLE TERÖR ÖRGÜTÜ LİSTESİNE ALMIŞ BİR HÜKÜMETİZ"

DEAŞ'a karşı etkili bir sonucun alınabilmesi için uçuşa yasak ve güvenli bölge ile diğer unsurların da faaliyete geçirilmesinin istendiğini belirten ve ABD Başkanı Obama'nın özel temsilcisinin beraberinde asker ve sivil bir ekip ile geldiğini hatırlatan Arınç, "Bu görüşmeler üzerinde niteliğini tam olarak ifade etmeyeceğim ama bir uzlaşma sağlanmıştır. Bundan sonraki yapılabilecek müşterek harekatlar konusunda fikir birliğine varılmıştır. Bununla ilgili bir Bakanlar Kurulu Kararı imzaya açılmıştır. Benim asıl olarak söylemek istediğim DEAŞ'a karşı hükümetimizin yaptığı faaliyetlerdir. Resmi Gazetenin 10 Ekim 2013 tarihli ve 28751 sayılı nüshasında yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı, altında benim imzamda var. Bundan 2 yıl önceki Bakanlar Kurulu Kurarından bahsediyorum. Burada IŞİD veya DEAŞ'ın isminin açıkça zikredildiği, El kaide bağlantılı bir terör örgütü olarak terör örgütü listesine alınmıştır. DEAŞ'A karşı 49 konsolosluk görevlimizin Musul'da rehin alınması olayında, onların hayatlarına bir zarar gelmesin düşüncesiyle o süreç içerisi hariç, oralarda da biz mücadelemize devam ettik ama her gün 10 defa DEAŞ'ın ismini tekrarlamadık bilinen sebeplerden dolayı. Çünkü bu kadar acımasız bir örgütün oradaki görevlilerimizden her hangi birisine bir zarar vermesi karşısında Türkiye olarak büyük bir acıya boğulacağımızı biliyorduk, onların burunlarının dahi kanamadan kurtarılması konusunda hükümetimiz ayrıca bir özen göstermiştir. Tüm zamanlar boyunca, en azından 2 yıldan bu yana, zaten DEAŞ'ın da bu kadar aşırı kan döken bir terör örgütü haline gelmesi, ismini bile 2 yıl öncesinden biz duyulmaya başladık. Yani biz DEAŞ'ı, Türkiye'de DEAŞ konuşulmazken bile terör örgütü listesine almış bir hükümetiz" ifadelerini kullandı.

IŞİD'E KARŞI YAPILAN OPERASYONLAR

Türkiye'nin DEAŞ'a destek verdiği iddialarına yapılan operasyonları açıklayarak cevap veren Bülent Arınç, " Sadece DEAŞ'a karşı yaptığımız operasyonlar konusunda kısa bir bilgi vermek istiyorum, 2014'de Niğde'de bir sadırı meydana geldi, 2 yurttaşımız vefat etti, bundan sonra kapsamlı bir operasyon yaptım. 1 Ocak 2015'ten bu yana 600'e yakın kişi DEAŞ terör örgütü ile bağlantılı olabilecekleri şüphesi ile gözaltına alınmıştır. Bunlardan 102 tanesi tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Temmuz 2015 tarihi itibariyle Suriye'de radikal tabir edilen gruplara katılım bin civarındadır. Bunlardan PYD'ye katılanların sayısı da bin 500-2 bin civarındadır. Hemen hemen her gün DEAŞ ile bağlantısı olduğu düşünülen istihbarat veya bütün bilgilerin toplanmasıyla yapılan operasyonlar neticesinde 6 ay içinde 600'e yakın gözaltı olmuştur, bu gözaltılardan da 102 tanesi de tutuklanmıştır. Bunun dışında, bütün çalışmalarımızı İçişleri Bakanlığımız ve özellikle güvenliğe ilgilendiren ekiplerimizle sürdürülmektedir. DEAŞ ile mücadele kapsamında Gaziantep'te ele geçirilen silah ve mühimmatlar, 10 adet kaleşnikof marka uzun namlulu silah, 85 adet kaleşnikof şarjörü, mermi, el bombası. Bahse konu malzemelerin Gaziantep Kilis merkezli olarak DEAŞ adına lojistik destek faaliyetlerinde bulunan kodadları Ebu Bekir, İlhami Ebu Alioğlu, organizesinde ülkemize sokulduğu… Sırf size bu bilgileri vermek için sanki DEAŞ'a karşı hükümetimizin bir yakınlığı var, onunla mücadele etmiyor diyenler, bunan inananlar için söylüyorum ki, böyle bir şey kesinlikle yoktur. Hükümetimiz bütün terör örgütlerine ama özellikle şuanda en büyük tehdit olarak gördüğümüz IŞİD'e baştan bu yana, 1 yıl öncesinden bu yana büyük operasyonların içindedir. Gaziantep'te ele geçirilen canlı bomba yeleği, çeçen asıllı birisinin ülkemizde yakalanması ve tutuklanması, Ketibetül Taliban grubu bağlantılı şahıslar, bunlar da ayrı, o kadar iç içe geçmiş örgütlerden bahsediyoruz ki… Bu operasyonlarda 11 kişi yakalanmış ve tutuklanmış. DEAŞ içinde faaliyet gösteren ve Ankara'da eylem arayışı içinde olduğu belirlenen şahıs tespit edildi ve arkadaşı 3 kişi ile birlikte terör örgütüne üye olmak suçundan tutuklanarak cezaevine gönderilmiş Bu kişilerle ilgili olarak yapılan aramalarda 2 tüfek, 107 fişek vs… Hatay'da ele geçirilen canlı bomba yeleği, 3 kişi gözaltına alınmış ve tutuklanmış. Son 1 yıl içinde yabancı uyruklu bin 270 şahıs yakalanmış, bunlardan 258'i sınır dışı edilmiş, 256 tanesi serbest, 28 tanesi tutuklanmış, 18 tanesi firari durumda, 683'ü halen geri gönderme merkezlerinde bekletiliyor. 53 ilde toplam bin 20 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı şahıs yakalanmış, 126 tanesi tutuklanmış. 15 ilde yapılan operasyonlarda 115 kişiden 18'i tutuklanmış, 77 tanesi serbest bırakılmış, adli yargı serbest bırakıyor. Yapılan operasyonlarda amonyumlitrat, balmumu, tüfek vesaire ele geçirilmiş. Yabancı terörist savaşçıların ülkemiz üzerinden Suriye'ye geçişlerinin engellenmesine yönelik istihbarat dairesi başkanları, risk analiz grupları oluşturulmuş, ülkemize giriş yapmak isteyen 4 bin 500 yabancı şahıs kontrol edilmiş, 3 bin 413'ü özel mülakata tabi tutulmuş, bin 364'ü hakkında geri gönderme ve sınır dışı işlemleri uygulanmıştır. Hem DEAŞ'a karşı, hem de Suriye7de savaşan bütün aşırıcı unsurlara karşı, terör örgütlerine karşı hem emniyetimiz hem istihbaratımız gerekli tüm çalışmaları da yapmaktadır. Koalisyonun çalışmalarını Türkiye'nin azami ölçüde destek vermesi konusunda geçtiğimiz günlerde ülkemize gelen ABD'nin özel temsilcisi ile yapılan görüşmelerde belli konularda mutabakata varılmıştır. Bizim taleplerimiz mutlaka dikkate alınmıştır. Eğit-donat faaliyetlerinin devam etmesi kararlaştırılmıştır. Eğit-Donat faaliyetlerine Ürdün ve Katar'dan sonra İngiltere'nin de iştirak ettiğini biliyoruz" açıklamasında bulundu.

SURUÇ'TAKİ OLAY İÇİN ULUSAL YAS İLAN EDİLMESİ

CHP'nin Suruç'ta yaşanan saldırı sonrasında ulusal yas ilan edilmesi konusunda verdiği kanun teklifinin sorulması üzerine Bülent Arınç, "Bu konu Bakanlar Kurulunun yetkisi dahilindedir. Bugüne kadar çok acı olaylar yanında daha çok komşu, dost ülkelerin devlet başkanlarının vefatından sonra ulusal yas ilan edilmiştir. Bu olayla ilgili olarak ulusal yas ilan edilmemiştir, buna Bakanlar Kurulumuz tarafından şuana kadar, mutlaka gerekli noktasında bakılmadığı için bunu söylüyorum ama gereken bütün işlemler yapılmıştır. Bir taraftan sağlık ekipleri, bir taraftan yeni savcıların görevlendirilmesi, soruşturmanın bir an önce soruşturulması, Gaziantep'deki Adi Tıp'ta biran evvel cesetlerin ailelerine teslim edilmesi, cenazelerin defni sırasında hükümetimiz tarafından sağlanan bir takım kolaylıklar vs… Hem Sayın Başbakanımızın hem bizlerin olaydan duyduğumuz üzüntü, lanetlemek terör örgünü ve bunu yapanları, bütün bunlarla yas ilan edilmenin karşılığının verildiğini düşünüyoruz. Ancak CHP böyle bir kanun teklifi vermekle bu işin olmayacağını bilerek düşünüyor zannediyorum, biliyorsunuz Meclisimiz tatilde 1 Ekim'e kadar. Sadece bu kanun teklifini görüşmek için de komisyonlardan geçmesi lazım, komisyonlar da henüz teşekkül etmedi. CHP'liler bunu bilir ama bir jest olarak bir kanun teklifi verdiklerini düşünüyorum, bu kanun teklifinin görüşülmesi ne komisyonlarda, ne Genel Kurul'da, ne de yasama dönemi başlamadığı için TBMM7de yapılamayacaktır. Onların acılarını paylaşıyoruz, duygularına bizde sahibiz ama bunun için ulusal yas ilan edilmesi, bu ve buna benzer olaylarda her gün tek tek veya yeri geldiğinde yapmaya kalkarsak bu anlamını kaybeder diye düşünüyorum" dedi.

HDP'NİN MECLİSİ OLAĞANÜSTÜ TOPLANTIYA ÇAĞIRMASI

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Meclis'i olağanüstü toplantıya davet ettiği yönündeki soruya cevap veren Bülent Arınç, "Önce TBMM Başkanını muhatap almak suretiyle, onun toplantıya çağırmasını istiyor, 'o çağırmazsa da biz 80 milletvekili olarak imza vereceğiz, 30 milletvekili daha imza verirse olağanüstü toplantı yapılabilir' diye düşünüyor. Demirtaş'ın şunu da düşünmesi lazım, 110 kişi ile TBMM toplantıya çağırılır ama en az 184 kişi ile açılır. Dolayısıyla bunun karşılığını hem Meclis Başkanı'ndan hem de imza verecek milletvekillerinden görmemiz lazım. Biz şahsen hükümet olarak TBMM'nin olağanüstü toplantıya çağırılmasında bir fayda görmüyoruz. Böyle bir toplantı yapıldığı taktirde siyasi partiler arasında öylesine büyük tartışmalar yaşanabilir ki, mecrasından sapar ve hiç ümit etmediğimiz bir davranışla karşı karşıya kalabiliriz. Ben Sayın Demirtaş'a buran bin ricada bulunmak istiyorum, bütün bunları kapsayan, çok daha olumlu bir talebi Sayın Başbakanımız dile getirdi. O da parlamentoda grubu bulunan siyasi partilerin ortak bir deklarasyon ile DEAŞ'da dahil olmak üzere bütün terör örgütlerinin, bu örgütlerini faaliyetlerini lanetlemesi, bu terör eylemlerine karşı yek vücut olarak karşı duracağımızı bizzat yazı ile ifade etmemiz. Bunu Sayın Başbakanımız hep tekrarlayacaktır, bizde tekrarlayacak. Bundan kaçmak, buna uzak durmak kesinlikle mümkün değil. Terör eylemlerinin bir tanesine taraftar olup öbürünü lanetlemek doğru değildir, terör bir insanlık suçudur, kim kime yaparsa yapsın, terör ve teröristlerin terör eylemlerinin mutlaka lanetlenmesi gerekir. CHP Genel Başkanından olumlu bir yanıt aldığımızı düşünüyorum, MHP'nin de böyle bir talebe olumlu yaklaşabileceğini düşünüyorum. Önemli olan burada HDP'nin de Sayın Demirtaş'ın da böyle bir deklarasyona imza koymasıdır. Bu onların lehinedir aslında, çünkü bütün terör örgütleri dediğimiz zaman bunun içine DEAŞ ile birlikte PKK'da girecekse, 2 polisimizi şehit eden alçak grupların de her birisi dahil olacaksa, onlara karşı bir tavır göstermesi bakımından Sayın Demirtaş'ın HDP adına böyle bir deklarasyona imza koyması, onların bir Türkiye partisi olduğunu ve aldıkları yüzde 13'lük oyun hakkını verdiklerini gösterir. Böyle bir deklarasyondan ne kadar kaçmak isterlerse üzerlerindeki yaftayı ömür boyunca taşımış olacaklardır" diye konuştu.

"BU EYLEMLERİ YAPANLARA ACIMASIZ BİR ŞEKİLDE KARŞILIKLARI MUTLAKA VERİLECEKTİR"

Ceylanpınar'da yaşanan olayla ilgili çok yönlü bir soruşturmanın olduğunun altını çizen Bülent Arınç, "Ortaya çıkacak olan şey, elbette terör örgütlerinin faaliyetlerine devam ettikleri konusudur. Günahsız insanları alçakça şehit eden bu gruplara karşı teröristle mücadelemiz dün de devam etmiştir, bugün de artarak devam edecektir. Çözüm süreci demek, bütün terör eylemlerinin devam etmesi, buna göz yumulması demek değildir. Bunu herkes bilsin. Geçtiğimiz günlerde yaptığım bir açıklamayı saptırmıştı bazıları. Silah bırakmadıkları sürece kendilerine göre ateşkesleri, bize göre bir şeyin kabulü mümkün değil, çatışmasızlık sürecinin devam etmesi için silahtan arındırılması gerekir. Yoksa 'silah bizim her şeyimizdir, hem terör eylemi yapacağız, hem yakıp yıkacağız, hem tehdit edeceğiz, her istediğimizi yapacağım ama çözüm süreci lafta devam etsin' derlerse artık böyle bir şey yok. Bunu kafalarına soksunlar. Bu eylemleri yapanlara acımasız bir şekilde karşılıkları mutlaka verilecektir. Bütün bunlarla birlikte çözüm s ürecinin rasyonel bir şekilde devam etmesi gerektiğini de düşünüyorum. Rasyonel bir şekilde derken, kamu düzeni ve güvenliğin esas olduğu, örgütün silahtan mahrum bırakıldığı ve eylemlerine tamamen son verdiğini ilan etmesini anlayabiliriz. Eğer böyle bir şey yapılacak olursa bundan sonraki süreçte hangi hükümet kurulursa kurulsun çözüm süreci konusunda rasyonel hareket edecektir, Türkiye'nin bütünlüğünü, bölünmezliğini, bayrağımızı, devletimizi asla gölge altında bırakmayacak eylemlere hiçbir zaman fırsat verilmeyeceğidir. Görülüyor ki, AK Parti artık tek başına hükümet kuramıyor, mutlaka CHP veya MHP'den birisi ile hükümet kuracaktır. Her iki partinin de çözüm sürecine zaman zaman eleştirileri olmuştur. Hem CHP hem de MHP. MHP aslında kategorik olarak reddetmiş, CHP'de bazı konularda eleştiri oklarını yöneltmiştir. Politik söylemlerin dışında bu eleştirilerin kabul edilebilir bir yönü vardır. Dolayısıyla hükümet kiminle kurulursa kurulsun yeni dönemde çözüm sürecini rasyonel bir şekilde yeniden ele almak, örgütün kazanımlarını ve bunun karşılığında da Türkiye'ye verdiği zararları izole edecek yeni bir sistemi ortaya koymak zorundadır. Kamu düzeni ve güvenliğinde sıkıntı olduğu taktirde çözüm sürecinin yürümesi mümkün değildir. Bunlar birbirinin alternatifi değildir. Mutlaka çözüm süreci olmalı ama silah ve şiddet olmamalı. Bir siyasi parti hiçbir zaman silah ve şiddetten yana tavır almamalıdır. Hem bu olayların öncesinde hem bu olayların akabinde Sayın Demirtaş'ın da, Yüksekdağ'ın da diğer partililerin yaptığı açıklamalarda HDP'nin hala örgüt ile iç içe geçmiş bir siyasi unsur olduğunu göstermektedir. Eş Başkan denilen kişi 'biz sırtımızı PYD'ye, YPG'ye, YPJ'ye yaslıyoruz' diyebiliyor. Bunların hepsi PKK'nın yan örgütleridir. Aynı amaca hizmet eden silahlı örgütlerdir. KCK'dan bunlardan birisidir. 'Biz onlarla beraberiz, onların sayesinde bu oyları aldık, onlar olmadan biz yaşamayız' anlamına gelen bu açıklamalar bir partinin genel başkanına yakışmaz. Hükümeti suçlayacakları yerde bu olayların faillerini lanetlemek, kim olursa olsun, bunların tamamen etkisiz hale getirilmesini istemeleri gerekir. Bu konuda sadece HDP'ye görev düşmüyor, basına da önemli görevler düşüyor" şeklinde konuştu.

"NEDEN HDP'Lİ YÖNETİCİLER O EYLEME KATILMADILAR"

Bir gazetede okuduğu "Polis neredeydi" şeklindeki habere ilişkin eleştirilerde bulunan ve Suruç saldırısına ilişkin açıklamalarda bulunan Arınç, "diye şikayet ediyorlarmış. Polis oradaydı ama siz polisin vazifesini engellediniz. Ben bu olayda hayatını kaybetmiş, yaralı olarak kurtulmuş veya bir vesile ile olayın dışında kalmış 200 civarındaki o insanları masum görüyorum. Onların hayatları hükümetimizin teminatı altında olmalıdır. Can güvenliğini sağlamak için tüm tedbirleri almalıyız ve buna yönelecek tehditleri de ortadan kaldırmalıyız. Hükümetimiz bu konuda da elinden geleni yapıyor. Asker, jandarma bölgesi ise TSK, polis bölgesi ise polis, özel harekatsa özel harekat. Vatandaşlarımızın can güvenliğini sağlamak için elinden geleni yapıyor. Otobüslerle gelmişler bu insanlar, masumane bir amaçla geldiklerini biliyoruz. Kobani ile dayanışma içinde olacaklar. Bu şiddet içermeyen bir gösteridir, bizimde kabulümüzdür. Silah ve şiddet yoksa herkes her istediğini söyleyebilir. Sadece otobüslerden indikleri zaman polis arama yapmak istemiştir, kendilerinin de müsadesiyle arama yapılmıştır. Birkaç tanesi polis merkezine davet edilmiş, kimlik tespitinden sonra onlar da serbest bırakılmıştır. Suruç Belediyesi'nin Amara Kültür Merkezi'ne girmişler, orası korunaklı bir yerdir, duvarları var ve içinde de belediyenin etkinlikleri yapılmaktadır. Polis 'aradan zaman geçti, tekrar arama yapalım, bir hüviyet tespiti yapalım' dediklerinde belediye yetkilileri kesinlikle izin vermemiştir. 'Burası güvenlidir, burası bizim yönetimimizdedir, polisi istemiyoruz' demişlerdir. Taraf gazetesi duysun diye söylüyorum. Bildiği halde bu yalan başlığı atan gazeteden herkes bir nebze bir ders alsın diye söylüyorum. Maalesef orada tekrar tespit yapılamamıştır, sonunda o grubun arasına giren birisi sırtını ağaca da yaslama suretiyle hem kendi hayatını hem de 32 canımızın hayatını kaybetmesine yol açan eylem yapmıştır. Birbirlerini tanıyan bu insanlar, aynı amaç için bir araya gelmiş bu insanlar aralarında birisinin karıştığını görmemişler veya fark edememişlerdir. veya kendilerinden birisi zannetmişlerdir. İlk aramada olmayan bu kişi bu belediyenin bahçesine, Amara Kültür Merkezi'ne nasıl girmiş, bu açıklamayı yapan insanların arasına nasıl sızmış ve vücudundaki patlayıcı maddeyi, ağacın da ortadan yarılmasına yol açacak biçimde nasıl patlatmıştır. Suruç Belediyesine ait Amara Kültür Merkezinde güvenlik kameralarının olduğu söyleniyor, ama aldığımız bilgi 10 aydır kullanılamaz yönünde. Güvenlik kameralarının bulunmadığı bir yerde arama yapılmasını belediye izin vermiyor. İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin patlama sonrası başlattığı araştırma sürüyor. Terör uzmanları MOBESE kayıtlarını ve bazı işyerlerindeki güvenlik kameralarından delil elde etmeye çalışıyor. Patlamanın meydana geldiği kültür merkezinde 2 güvenlik kamerasının çalışmadığı belirlendi. Güvenlik kameralarının Kobani'deki Kürt gruplarla DEAŞ arasındaki çatışmaların başladığı Ekim 2014'ten bu yana yaklaşık 10 aydır aktif olmadığı ortaya çıktı. Buradan bir amaç çıkartabilirsiniz. Kamera sisteminin güvenlik güçleri söz konusu merkeze gelenleri tespit edebilir düşüncesi ile pasif duruma getirilmiş olabileceği değerlendiriliyor. Bu arada geçen yıl Suruç Belediyesine ait 11 Nisan mahallesindeki bir binada güvenlik güçlerince yapılan aramada 18 el bombası, 2 kaleşnikof, 1 av tüfeği, 52 mermi, 200 kamuflajlı elbise, 31 çift ayakkabı, patlayıcı madde yapımında kullanılan malzemeler ele geçirilmişti. Suruç belediyesinin işleri, icraatları bunlar. 'Polis yoktu' diyenlere ben başka bir şey daha sormak istiyorum, Allah korusun ölenlerin içinde de ne belediyeden bir yetkili var ne HDP il ve ilçe yöneticilerinden bir kişi var. Bunların o topluluk içine özel olarak sokulmadığı, uzakta kaldıkları, uzakta bırakıldıkları da ayrıca bir istihbarat konusu. Bütün bu soruların cevaplarını bulacağız. Hala polisi, hükümeti hedef alan, kan üzerinden terör örgütlerinin propagandasını yapmaya kalkan, Türkiye üzerindeki kirli emelleri için insanların hayatını hiçe sayanlara destek olmaya çalışan çok az sayıda da olsa medyanın da dikkatli olmasını istiyorum. Türkiye'de fevkalade büyür bir algı operasyonu yapılıyor. Bu algı operasyonu ile Türkiye yurtdışında da, yurtiçinde de DEAŞ'a müzahir bir hükümet olarak gösterilmeye çalışılıyor. Bu insafsızlıktır, artık bu yalanlara kimse katılmaz. Burada hiçbir HDP yöneticisi yok, halbuki bütün kayıtlar gösteriyor ki, Suruç'ta en az 3 tane gösteri yapılıyor, her olay sebebiyle defalarca açıklamalar yapılıyor ve hepsini yapanlar da HDP'li yöneticiler. Acaba bu grubun içine niye katılmadılar, niye orada yoklardı. Masum bir gerekçeleri olabilir, doğrusu öğrenmek isterim. 'Asker yoktu, hükümet neredeydi, katil Erdoğan' diye bu ülkenin Cumhurbaşkanına hakaretler yağdıran soysuzlara karşı herkesin dikkatli olmasını rica ediyorum" ifadelerini kullandı.

"ÇÖZÜM SÜRECİ DİYEREK BU KANUNSUZLUKLARA GÖZ YUMMAMIZ DA MÜMKÜN DEĞİL"

Dolmabahçe mutabakatına yönelik sorulan sorular üzerine 28 Şubat'daki iklimin Nevruz günü değiştiğini kaydederek, "Üzerindeki mutabık kalınan açıklama, sözler tutulmadığı için Nevruz'da mutabık kalınmayan mektup okunmuştur. Seçim sürecinde de HDP verdiği sözlerin tam aksine her türlü tehdidi ve baskıyı uygulamıştır. Yüzlerce sandıktan, birkaç bin sandıktan bahsediyorum, yüzde 98'in üzerinde oy alan bir HDP söz konusu. Sözleri tutmayan onlardır. Biz çözüm sürecinde masadan kalkmıyoruz ama bu çözüm süreci diyerek bu kanunsuzluklara göz yummamız da mümkün değil. Evet, daha önceki görüşmelerde olumlu noktalara varılmıştır, o olumlu noktalar mutlaka devam edecektir. Ama Nevruz'da açıklanan mektup ki ben bunun üzerine konuşmuştum, arkasından yaşanan olaylar ve son gelişen olaylar karşısında bizi çözüm sürecindeki mutabakata aykırı hareket etmekte suçlayan bir Demirtaş'a bunları tekrar hatırlatıyorum. Çözüm sürecinin devam etmesi HDP'nin üzerine düşeni fazlasıyla yapması, örgüt ile, silah ile, şiddet ile işbirliğini kestiğine dair kamuoyunu inandırıcı beyanlarda bulunması, bunun bir işaret Sayın Başbakanımızın 4 partiden talep ettiği deklarasyona imza atmakla mümkün olabilir ve bundan sonrasında da kamu güvenliğinin esas olduğu., silah bırakılması ve buna yönelik adımların atılmasıdır. Bunu şuandaki Başbakanımız da takip ediyor, kurulacak hükümetin Başbakanı da mutlaka takip edilecektir. Bu mutabakat dediğiniz şey haşa Allah'ın emri değil. Orada hükümetimizi temsilen bakanlar iyi niyetli temennilerini dile getirmiş ama sözünde durmayan HDP kanadı olmuştur" açıklamasında bulundu.

KOALİSYON GÖRÜŞMELERİ

Koalisyon görüşmelerine ilişkin sorulan sorulara da cevap veren Bülent Arınç, dün yapılan toplantıda koalisyon çalışmaları konusunda koalisyon çalışmalarının ele alındığını kaydederek, "Seçim sonuçları açıklandıktan itibaren Sayın Başbakan AK Parti Genel Merkezinin balkonuna çıkıp ta o açıklamaları yaptığı andan itibaren pozitif bir çalışma yürüttüğümüzü, Sayın Başbakan'ın üslubu, genel başkanların ziyareti ve bu ziyaretin arkasından devam eden çalışmalar kapsamında görebilirsiniz. Bizim bu çalışmalarımız he siyasi partiler tarafından olumlu karşılanmıştır hem de kamuoyu tarafından taktirle karşılanmıştır. O zaman da ifade ettik, bugün de ifade ediyoruz, bizim önceliğimiz milletimizin bize verdiği görevin hükümet kurmak olduğunu anlıyoruz. Yeniden bir seçimi ikinci aşamada, esasen 45 günlük sürenin sonundaki tabi bir süreç olarak görüyoruz. Milletimiz bir karar verdi, bu kararı verirken, mutlaka bir şeyler düşünmüştür. Düşündüğü şey bize göre şudur, '13 yıldır tek başınıza iktidardaydınız, şimdi size 20 milletvekili eksik veriyorum, sizin başka parti ile koalisyon ortağı olmanızı, hükümeti böyle kurmanızı istiyorum.'Herhalde 55 milyona seçmene de sorsak 'evet biz bu amaçla oyumuzu kullandık' diyecektir. Biz maceraperest değiliz. Halkımızın bu taktirine karşı durmayız. 'Sen ne yaptığını bilemedin hadi seçime gidelim de bu yanlışını düzelt.' Bu millete karşı bir saygısızlık olur. Bunu hangi parti düşünürse, hangi siyasetçi düşünürse bu milletimize karşı bir saygısızlıktır. Dolayısıyla birinci aşamadaki düşüncemiz çok iyi niyetle ve çok şeffaf bir biçimde hükümet kurma çalışmasıdır. Hükümeti kurma konusunda CHP ile ilerleyen bir süreç vardır. MHP ilk ziyaret yapılmış ancak herhangi bir görevlendirme olmadığı için ikili görüşmeler başlamamıştır. Dün Sayın Ömer Çelik'in Sayın Haluk Koç ile yaptığı çalışmaların özetini bize de anlattı. Bundan sonra CHP ile yapılacak görüşmenin bundan sonraki aşaması şudur, biz birkaç arkadaşı daha ilave ederek her iki heyete Sayın Koç ile tekrar bir toplantı yapacağız. Bu toplantı önümüzdeki Pazartesi'den itibaren olacak. Ama CHP 'şu gün, şu saatte, şu arkadaşlarla toplanalım' derse biz burada kabul durumundayız. Bu görüşmeler devam edecek. Görüşmelerin faydalı devam ettiğini biliyoruz. Ancak gerek CHP, gerekse MHP her iki parti ile yapılacak görüşmelere izin vermiştir. Bunu ülke için faydalı görmektedir, bu bakımdan her ikisine de müteşekkiriz. Bu son yaşadığımız olaylar itibariyle de bu saate kadar hep tartışıyoruz, pek çok aldığımız kararlar var, hükümetimiz görev başında. Sayın Ahmet Davutoğlu Başbakanımız, bizlerde Bakan olarak göreve devam ediyoruz. Anayasa böyle, yeni hükümet kurulana kadar eski hükümet görevine devam eder, bütün yetkilerini, sorumluluklarını da kullanır. Ancak tahmin edebilirsiniz ki, çok önemli kararların alınması çok kısa zamanlarda gerekebilir. Bunun için kurulmuş güçlü yeni bir hükümete ihtiyaç olabilir. Bu gün için ben bütün siyasi partilerin hükümet kurma çalışmalarında AK Parti'nin çabalarına destek olmaları gerektiğini düşünüyorum. Yeni kurulmuş bir hükümet, güvenoyu almış bir hükümet, kolları sıvamış bir hükümet Türkiye'nin meselelerine büyük bir özveri ve gayret ile sarılacak bir hükümete ihtiyacımız var. O yüzden hükümet kurma çalışmalarında AK Parti'nin tavrı, üslubu bellidir. Bu çalışmalar devam edecek ve inşallah olumlu bir sonuca ulaşacağız" dedi. - ANKARA

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Politika
title