'Kadına şiddeti önlemek için yol gösterici bir yönü var'
Geçen yılı, 'Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden imzasını çekecek mi çekmeyecek mi?' tartışmalarıyla geçirmiştik... Sözleşmeyi yazan 80 kişilik ekipteki tek Türk delege olan Prof. Dr.
Geçen yılı, ' Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden imzasını çekecek mi çekmeyecek mi?' tartışmalarıyla geçirmiştik... Sözleşmeyi yazan 80 kişilik ekipteki tek Türk delege olan Prof. Dr. Feride Acar, o tartışmalar sırasında Hürriyet Pazar'a "Türkiye imzasını çekerse kadınlar devlet tarafından korumasız bırakılmış hisseder, şiddet eğilimindeki erkekler de devletin kendilerine 'icazet' verdiğini düşünür" demişti.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Başkanı Gülsüm Kav da "Bugün hayatta olmayan Tuba Arslan eşinden gördüğü şiddete karşı 23 kez suç duyurusunda bulunmuştu. Sözleşmeden çekilirsek işte bu ihmaller daha da artacak" diyerek sözleşmenin önemini anlatmıştı.
Kadın hakları savunucularının, avukatların, STK'ların yıllardır uygulanması için çağrılar yaptığı İstanbul Sözleşmesi, geçen hafta Cumhurbaşkanı kararıyla feshedildi. Peki bu sözleşme gerçekten işe yarıyor muydu? Bugüne dek kadına şiddet davalarında bu sözleşmenin maddelerinin bir faydası olmuş muydu?
MAĞDURUN TRAVMASININ YİNELENMESİNİ YASAKLIYOR
Tuba Torun (Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu avukatı)
İstanbul Sözleşmesi imzalandıktan bir sene sonra, pratikte uygulanabilir kılmak için 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hazırlandı. Sözleşmenin yerel yasalar bakımından, kadına yönelik şiddeti önlemek için yol gösterici bir yönü var. Bu somut bir fayda. İstanbul Sözleşmesi yok hükmünde değil. Biz o kararnameyi kabul etmiyoruz. Ama bu yasanın akıbetinden endişe ediyoruz çünkü iki yıl önce 'yuva yıkan yasa' sözleriyle hedef gösterilmişti.
İstanbul Sözleşmesi, menfaati bulunan kurumların şiddet davalarını takip etmesinde kamusal bir fayda olduğunu söylüyordu. Bu yüzden de sözleşmeyi dayanak göstererek kadın örgütleri ve STK'lar olarak davalara müdahillik talep edebiliyorduk.
- Haksız tahrik ve iyi hal indirimleri konusu da önemli. Bir dönem yargı, kadınların mücadelesi üzerine, özellikle Özgecan Aslan cinayetinden sonra, fiilen indirim uygulamamaya dikkat etti. Biz bu baskıyı, İstanbul Sözleşmesi'ne dayanarak yapmıştık.
Sözleşme zorunlu arabuluculuğa karşı; şiddet failiyle şiddet mağdurunun aynı masaya oturtulmasını ve mağdurun travmasının yinelenmesini yasaklıyor.
- Sözleşme çocuk yaşta evlilikleri de yasaklıyor. 2016'da hazırlanan Boşanma Komisyonu Raporu'nda istismar affına ilişkin bir düzenleme vardı. İstismar failiyle mağdurun evlenmesi halinde, failin cezasının kısmen affedileceğine ya da erteleneceğine ilişkin tasarı uzun süre konuşulmuştu. O dönem buna hem halkın tepkisini hem de İstanbul Sözleşmesi'ni sıkça dile getirerek engel olduk.
SÖZLEŞME MADDESİYLE BAŞLAYAN SORUŞTURMA FAİLİ CAYDIRDI
Deniz Bayram (Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı avukatı)
Cinsel şiddete maruz kalan kadınların tıbbi ve adli muayenesi... Travma desteği ve danışmanlık hizmetleri sunulan kriz merkezleri... Kadınların korku duymalarına neden olacak şekilde tekrar eden tehditkar davranışlar şeklinde tanımlanan ısrarlı takip suçu... Cinsel şiddet davalarında kadınları mağdur etmeyecek soruşturma ilkelerinin benimsenmesi... Sözleşmede yer alan birçok düzenleme, maalesef Türkiye iç hukukunda yer almıyor.
Türkiye, sözleşmenin ilk imzacı ülkesiydi. O günden bugüne gerekli yasal reformların yapılması, idari yapıların kurulması konusunda anlamlı bir gelişme olmadı. Yine de sözleşmenin varlığı kadınların temel haklarının tanınması açısından hukuki bir güvencedir. Bunun örneğini 2017'de yaşadım. Türk Ceza Kanunu'nda ısrarlı takip suç olmasa da savcıya İstanbul Sözleşmesi'nde ısrarlı takip suçunu düzenleyen 34'üncü maddeyi açıkladık ve soruşturma başlatıldı. ve bu soruşturma faili caydırdı!
Kadınlar hukuki bir güvence istiyor.
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİ İÇİNE SİNDİRMELİSİN DİYOR
Selin Nakıpoğlu (Feminist avukat, kadın hakları savunucusu)
İstanbul Sözleşmesi, benim 'gün ışığı düzenlemesi' dediğim bir düzenleme. Erkek şiddetiyle mücadeleyi çok daha geniş bir şekilde ele alıyor. KONDA'nın Ağustos 2020 raporu, toplumun sadece yüzde 7'sinin sözleşmeye karşı olduğunu söylüyor, yani yüzde 93'lük kesim sözleşmeden çıkılmamasını istiyor. Sözleşme hala yürürlükte ve ben, sözleşmenin işaret ettiği konularda talepte bulunmaya devam edeceğim. Bu 'gün ışığı düzenlemesi'nin gece karanlığında gelen bir kararla elimizden alınmasına razı değiliz.
Sözleşme uygulansa Pınar, Emine yaşayacaktı
Sözleşme 2014 Ağustos'unda yürürlüğe girdikten sonra, erkek şiddetiyle mücadele ettiğimiz dosyalarda sözleşmenin ilgili maddelerini belirterek birtakım taleplerde bulunmuştum. Ama gördüğüm şey, hakim ve savcıların sözleşmeyle ilgili bilgileri olmadığıydı. Oysa anayasada 90'ıncı maddenin son fıkrası "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir" der, yani sözleşmeye ilişkin talepler dikkate alınmalıydı.
Bir müvekkilim ısrarlı takibe maruz kalmıştı. Savcıyla görüştüm, ısrarlı takibin İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde de bir suç olduğunu anlattım. Savcı bana "Türk Ceza Kanunu'nda ısrarlı takip suçu yok. Dava açabileceğimiz en yakın madde, kişilerin huzur ve sükünunu bozma suçu" dedi. ve davalar hep bu maddeden açıldı. Bu, o erkeğin şiddetini durdurmada etkili bir madde mi? Değil! Resmi Gazete'de yayımlanan karardan sonra, 22 Mart'ta, 12 saat içinde altı kadının öldürülmesi tesadüf mü? Değil!
İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı Emine Bulut, Pınar Gültekin yaşayacaktı, şort giydi diye bir kadına sokakta saldıramayacaklardı. Çünkü sözleşme, bu suç ortaya çıkmasın diye yapılacakları söylüyor. Şiddetin en başat göstergelerinden biri olan ısrarlı takibe dikkat çekiyor, tecavüz kriz merkezlerinin öneminden bahsediyor, şiddetin kadın-erkek arasındaki güç ilişkisinden kaynaklanan bir durum olduğunu teslim ediyor, "Toplumsal cinsiyet eşitliğini içine sindirmelisin, davranış değişikliği geliştirilmesine odaklanmalısın" diyor.