Haberler

İhanete uğradıklarını hissediyorlar... Anneler karar verme yorgunluğu yaşıyor

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Toplumun her kesimi pandemiden psikolojik olarak farklı ölçülerde etkilense de bir yılın sonunda her anlamda en çok yorgun düşenler anneler oldu.

Toplumun her kesimi pandemiden psikolojik olarak farklı ölçülerde etkilense de bir yılın sonunda her anlamda en çok yorgun düşenler anneler oldu. Onların bu süreçte yaşadıklarını 'tükenmişlik sendromu'yla ifade etmek yeterli değil. The New York Times'a da yazılar yazan, psikiyatr Pooja Lakshmin kadın ruh sağlığı konusunda uzmanlaşmış bir hekim olarak "Salgın sırasında tedavi ettiğim hemen hemen her anne 'karar yorgunluğu', öfke ve güçsüzlük duygusuyla karşı karşıya" diyor. Bu bir son dakika haberi değil.

Ancak Lakshmin sözlerine "Bu, tükenmişlik değil, toplumsal bir seçimdir. Anneler ihanete uğruyor" diyerek şöyle devam ediyor: "Annelerin tam olarak ne hissettiğini ihanet sözcüğü anlatıyor. Tükenmişlik, suçu bireye yükleyip annelere yeterince dirençli olmadıklarını söylerken ihanet doğrudan etraflarındaki kırık yapılara işaret eder." Bu yapılarla kastedilen şu; çoğunlukla sahada olmayan babalar, bazı işverenler ve toplumsal destek sistemleri...

Etrafında destek alabileceği, sorumluluğu paylaşabileceği kişiler varken anneler yine de imkansız seçimlerle karşı karşıya kalıyor: Virüse rağmen çocuklarını okula gönderme-göndermeme kararı, işe gitmek-gitmemek ya da en basitinden evde bir anlık huzur bulmak için çocuklarını bir ekranın önüne oturtup oturtmamak.

Türkiye'de de durum farklı değil. Doktor Lakshmin'in söyledikleri hakkında görüşünü sorduğum anneler hemfikir: "Yorgunluk kronik, karar mecburi, ebeveynlik tek başına Don Kişot misali yel değirmeniyle mücadele, baba hep maça çıkmaya gönülsüz sakat oyuncu, varken yok... Annelik dünyanın en güzel duygusu ama toplum yaşamanıza izin vermezse kanadı kırık kuş gibi çırpınıp duruyorsunuz."

Çiğdem Baş Arbak'a ait bu sözleri ve hissettiklerini ben de yakınen tanıyorum. Gereken desteği, daha doğrusu ebeveynlik sorumluluğunun adil paylaşımını uzun süren çabalarım sonunda söke söke almış biri olarak, annelere kıyının diğer tarafından sesleniyorum. Her şeyi tek başınıza yapmak yorgunluktan başka bir sonuç doğurmuyor.

Çevremizi bizlere biçilen annelik rolünün aksine ikna etmek kolay değil ancak içinde bulunduğumuz durum çok daha zor... Toplumun sırtını döndüğü biz annelerin yaşadığı karar verme yorgunluğunu yenebilmek için yapılabilecekleri alanında uzman isimlerle konuştum... Bu sefer bazı tavsiyeler sadece annelere değil çünkü halihazırda birçok sorumluluğu tek başına üstlenmiş bu kadınlara başka listeler vermek adil olmaz. Uzmanların anlattıkları, başta ebeveynlik sorumluluğunu ortak paylaşması gereken babalara, işverenlere, toplumsal destek sistemlerine ve çocuk sesinden rahatsız olan komşularımıza yönelik.

ÇEVRESİNİ İKNA ETMEYE ÇALIŞIRKEN YORULUYOR

Büşra Tatari Çelik, uzman klinik psikolog

Anneler çocukların sorumluluğunu üstlenmenin zorluğu yetmiyormuş gibi bir de eşine ve yardım alabileceği ama destek görmediği çevresine bunu ifade etmeye çalışırken efor harcayıp yıpranabiliyor. Ama son zamanlarda medyada ebeveynlerin çocukların yetiştirilişinde ortak sorumluluklar aldığını gözlemliyorum. Bu örnekler bilinçli veya örtük zihnimizin model almasında etkili olacaktır.

Annelerin bu süreçte yaşadığı ihanet duygusunun asıl kaynağı; toplumsal kalıplar, kök ailelerinin (dünyaya geldiğimiz ev), çevrenin yüklediği değerler ve öznel yargıların hepsi. Kişinin zihnindeki parmak sallayan ebeveyn yapısı ne kadar katıysa o kadar zorlanması ve beraberinde tükenmiş hissetmesi de kaçınılmaz. Eğer kişide bu sistem katıysa ve olanı zihnindeki bu yargılara uydurmaya çalışıyorsa, işte ihanet içinde hissettiren şey tam da bu oluyor. Kişi anneliğini çocuğunun sinyallerini takip ederek ya da kendisiyle evladının içinde bulunduğu koşulları düşünerek değil, zihnindeki anneliğe göre (bu çoğu zaman annelere yüklenen tabuları içerir) yaşamaya çalıştığı için bitkin düşüp tükenmiş hissediyor.

Bu duyguyla başa çıkmanın temel yolu zihnimizdeki harikulade anne olma fantezimizi bir kenara bırakıp kendimize, çocuğumuza ve ihtiyaçlarımıza odaklanarak kendi gerçekliğimizle bir dengeye varmaya çalışmaktır. Bunun için olumlu taraflarınızı gören ve takdir eden bir iç ses antrenmanı geliştirebilir, mindfulness gibi anda kalma egzersizlerini deneyebilirsiniz.

TOPLUM ÇOCUKLU AİLEDEN ŞİKAYET ETMEK YERİNE AİLEYE ÇOCUĞUNUN BAKIMI İÇİN DAHA ÇOK DESTEK OLMALI

Uzman psikolog Oya Çanak

Pandemide komşuların çocuklu ailelere insafsız yaklaşımları dikkatimi çekti. "Çok gürültü yapıyoruz! Komşular ne der?" endişesi her ailede mevcut. Toplum olarak çocuğun uslu olmasını beklemek, ağladığında anne ve babayı 'iyi terbiye vermemiş' olarak etiketlemek gibi tahammülsüz bir tutum içindeyiz.

Çocuklu evde gürültü olur. Dışarı çıkması gereken çocuk dışarı çıkması yasaklanınca ağlar. Annesinden babasından tüm gün uzakta kalan çocuk ağlar. Çok normaldir.

10 bini aşkın danışan portföyü olan biri olarak meslek hayatım boyunca ilk defa danışanım olan bir aileye apartman yönetimi bebeğin çok ağladığını ifade ettiği için yönetimin aileden özel isteği üzerine rapor yazmak durumunda kaldım. Bunu isteyen ailenin ruhsal durumunu düşünebiliyor musunuz? Normal gelişim gösteren kaygılı mizaçlı bir çocuk için ben apartman yönetimine kiracı olan bu aileyi daireden çıkarmamaları için rapor yazdım. Tabii ki bu, bebek ve ailesine karşı toplumsal zorbalıktan başka bir şey değil. Bu durumda tabii ki utanması gereken de aile ve çocuk değil. Utanması gereken tahammülsüz, empati duygusu gelişememiş, anlayışsız yetişkin insanlardır.

Ne yazık ki modern anne-baba ve çocuğu iyice kapana kısılmış durumda. Toplum olarak çocuklu aileden şikayet etmek yerine aileye çocuğunun bakımı için daha çok destek olmak gibi bir strateji içinde olmamızın hem o aileye hem de insan olarak bize daha iyi geleceğini düşünüyorum.

EV DE ÇOCUK DA İKİ TARAFA AİTTİR

Uzm. Dr. Şirin Seçkin, 'Bana Hazır mısın Baba' kitabının yazarlarından

Küçük bebeklerde emzirme anneye aittir. Ancak baba, bebeği kucağında gezdirebilir, gazını çıkartabilir, uyutmaya yardımcı olabilir. Kucağına alıp parka götürebilir. Bazen annenin çektiği sütü, gece bebek uyandığında biberonla baba verebilir.

Bebek biraz daha büyüdüyse, baba uykuya yatmadan önce kitap okuyabilir, masal anlatabilir. Bakım yalnızca emzirmekten ibaret değildir. Bebeğin bakımına katılan babaların bebekle aynı anne gibi çok özel bir bağ geliştirdikleri ve bunun da bebeğin psikolojik yapısında önemli rolü olduğu biliniyor.

Daha önce hiçbir sorumluluk almamış bir baba, geçen zamanı telafi edip sorumluluk almaya başlayabilir. Çocuğun derslerine yardımcı olabilir, ilerdeki hayatını planlamasına destek verebilir...

Aile olmak bir ortaklık kontratıdır. Ortaklıkta her iki tarafın da eşit olması, birbirine saygı duyması, eşit sorumluluk alması ve bu ortaklıktan mutlu olması devamlılığı sağlar. Her iki tarafın da sorumluluk almaları, örneğin 'Yemeği ben yapayım, sofrayı sen kur', 'Bulaşık senin, çöp benim' gibi paylaşımlar, iki tarafın da evde dinlenmesine katkıda bulunur.

Aksi takdirde evin, babanın uğradığı bir otelden farkı kalmaz. Ev de çocuk da iki tarafa da aittir ve iki tarafın da sorumluluğundadır.

ROMANTİK FEDAKARLIK VE CEFAKARLIK SÖYLEMLERİNDEN VAZGEÇMELİYİZ

Dr. Bahar Eriş, MomTalks kurucusu

Babaların sahada olması çok önemli. Ev içindeki sorumluluklarda baba 'anneye yardım eden' olarak konumlandırılıyor. Neden yardım eden olsun ki? Ev işleri ve çocuk yetiştirme ortak bir sorumluluk.

İşverenler de anne olan çalışanlarına karşı daha anlayışlı ve esnek olabilir. Bu, çalışan annelerin aidiyet duygusunu da arttırır. Aidiyet duygusu verimi arttırır, bu da sonuçta yine işverenin lehine olur. Toplumsal destek mekanizmaları da işin bir diğer ayağı. Annelerin özellikle psikolojik desteğe erişimini kolaylaştıracak mekanizmalar çok önemli.

Bu çağda annelerin fedakar ve cefakar olduğuna dair romantik söylemlerden vazgeçmemiz gerekiyor. Bu söylemler annelerin karşılaştıkları zorlukları anlatmaya ya da aşmaya yetmiyor. Onları güçlendirmek, bilinçlendirmek ve desteklemek gerekiyor.

SOSYAL DESTEKLER NELER OLMALI?

Pınar Deniz Mermer, klinik psikolog

Çocukların büyürken sadece anneye ihtiyaç duyduğu fikri eski modadır ve bilimsel temeli yoktur. Bilimsel kısma gelmeden önce, sağduyulu bir insan, bir çocuk yetiştirmek için bir köy gerektiğini, eskisi gibi sokakta, komşu ve akrabalarla büyüme şansı olmayan çocukların, yalnızca bir ebeveyn figürüne maruz kalmasının hem bakım veren kişi hem de çocuk için ne kadar zor olduğunu düşünebilir.

Çocuk yetiştirmek ciddi bir sorumluluk. Çalışan ebeveynler, gebelikten itibaren çalışma saatlerini düşürmek, doğum sonrası bakıcı ve kreş desteği almak, hem anne hem babaya ücretli izin gibi haklardan faydalanmalıdır.

Ancak gerekli kaynaklar sağlanmadığı için ebeveynler tercih yapmak zorunda kalıyor. Ebeveynlere maddi manevi destekleyici ortamlar yaratmak yasa koyucuların sorumluluğudur. Çünkü ruhsal ve bedensel sağlığı yerinde çocuklar, sağlıklı bir toplumun temel taşıdır.

Psikolojik, fiziksel, hatta ekonomik yük kadında. Bu durum ebeveynlerin tükenmiş hissetmesine sebep oluyor. Tükenmiş hisseden kişi iş, sosyal ya da aile hayatında sağlıklı bir şekilde var olamaz. Sağlıklı çocuklar yetiştirmek için sağlıklı bir köy kurmamız son derece önemli.

'KENDİNİ YALNIZLIĞA TERK ETMEK YERİNE BİRİYLE KONUŞ, DUYGULARIN YÜKÜ AZALIR'

Çiğdem Demirsoy, uzman klinik psikolog, Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Koordinatörü

Pandemi sürecinde anneler tam olarak ne yaşıyor? Duygumuz nedir?

Mükemmeliyetçi kişilik özellikleri, her şeyi eksiksiz yapma çabası, aşırı sorumluluk alma eğilimi, kendini ifade etme güçlüğü ve yardım isteme becerisinin olmaması gibi nedenler kadınların tükenmişlik yaşamasına yol açıyor. Anneler için zihinsel yorgunluk ve tükenmişlik yeni bir şey değil. Bu, pandemi öncesinde de özellikle çalışan kadınlarda sık rastlanan bir sorundu.

Pandeminin nasıl bir etkisi oldu?

Çocuklar okula gidemeyip evde olunca annelerin kesintisiz bir şekilde bu role ilişkin hizmetleri vermek zorunda kalması, ek olarak çalışan bir anneyse mesleki sorumluluklarını da aksatmadan sürdürmeye çalışmak, iş ve ev yaşamı sınırlarının iç içe geçmesi gibi zorluklar kadınların yükünü daha da arttırdı. Ancak annelerin tükenmişlik yaşaması bunların yanı sıra kendi kişilik özelliklerine ve eşlerinden yeterince destek alıp alamamasına, yani evlilik ilişkisinin niteliğine de bağlıdır.

Bütün bunlarla nasıl baş edebiliriz?

Sosyal destek, tükenmişliğe yol açan stresli durumlarla başa çıkabilmede yardımcıdır. Eşten ev ve çocuklarla ilgili sorumlulukları paylaşma konusunda işbirliği istenebilir.

Nasıl başlayabiliriz?

Diğerlerinin sorumluluk alanına girmesini istediği işleri onlara bırakmak ve bunlar yapılana dek bir süre beklemek, bu süreyi de kendi ihtiyaçları için değerlendirmekle işe başlanabilir. Aynı anda birden fazla işe yetişmeye çalışmak yerine öncelik sırasını belirleyip bunları tek tek yapmak da sıkışıklık yaşamayı engeller. Neye ihtiyacı olduğunu önce kendi içinde netleştirip sonra da bunun için destek istemek; örneğin, iş arkadaşlarıyla ya da yöneticisiyle konuşmak, toplantı saati değişikliği gibi esneklikler sağlamak işe yarayabilir. Yorgunluk, bunalmışlık, suçluluk, çaresizlik, yetersizlik gibi olumsuz duygulara kapıldığında kendini yalnızlığa terk etmek yerine birisiyle konuşmak duyguların yükünü azaltmaya yardımcı olur. Kendine özel bir zaman ayırmak, gevşeme ve rahatlama için yapılacak aktiviteler, egzersiz, açık havada yürüyüş de çok fayda sağlayabilir.

ANNELER NE DİYOR?

- Çok yorgunum, bitkinim. Beynim uyuşmuş gibi. Çocuk yetiştirmenin yüzde 90'ı bendeydi, şimdi yüzde 100'ü bile geçti gibi hissediyorum. Bir kahve içimlik vakte neler sığdırmaya çalışıyorum. Her şeyde sorumlu hep benim, kötü olan her şeyde suç benimmiş gibi hissediyorum. Ofisteki kaotik ortamı bile özledim. Pandemi en çok biz anneleri yıprattı. (Duygu Turkuyan)

'Karar verme sorumluluğu!' Anlattığım hiç kimse bunu anlamıyor, ciddiye almıyor, "Zaten yapmalısın" diyorlar. (Hale Ulu)

'Karar verme yorgunluğu' diye adının koyulmuş olması yalnız olmadığım duygusunu verdi. (Beyhan Selçuk)

m Evet, olanlar benim suçum değil. Ancak çocuklarımın gelişimi konusunda kontrolü kaybetmek kaygı veriyor. (Sinem Yaşar)

Korona'ya özel bir durum değil tükenmişlik hissi. Çalışan anneler bunları her gün yaşıyor. Hiç bitmeyen bir suçluluk duygusuyla yaşıyorsunuz çünkü işteyken aklınız çocuğunuzda, ezkaza çocuğunuzla ilgili bir durumdan ötürü izin aldığınızda da işinizde kalıyor. İşten eve geldiğinizde de kendinizi çocuğunuza adayamıyorsunuz çünkü ev işleri sizi bekliyor. Siz 'çocuk da yaparım kariyer de' masalıyla uyutulurken çocuğunuz büyüyor, siz buna şahit olamıyorsunuz. Keşke ülkemizde de kadınların gerçekten çocuk da kariyer de yapmasını sağlayan bir destek sistemi olsaydı. Yarı zamanlı çalışarak kariyer yapmak mümkün olsaydı ve erkeklerimize ev işlerine yardımcı olmanın utanç verici bir durum olmadığı öğretilseydi. (Deniz Alganer)

Yıllardır zararlarından itinayla korumaya çalıştığım bilgisayar ekranı karşısına çocuklarımı saatlerce oturtmak zorunda kalmak ve en enerjik çağlarında vazodaki çiçek gibi solmalarını izlemek bir anne olarak beni çok üzüyor. Evet, olanlar benim suçum değil. Ancak çocuklarımın gelişimi konusunda kontrolü kaybetmek kaygı veriyor. (Esra Ateş)

Tam da hissettiklerimiz bunlar! Durumu kabullenip mükemmeliyetçiliği bir kenara koymamız gerekli. Bizim de kısa da olsa bir mola vermeye ihtiyacımız var. (Pelin Uysal)

Kaynak: Hürriyet / Magazin
title
Close