Haberler
Bahçeli'nin çağrısı sonrası DEM Parti Öcalan'la görüşmek için yazılı başvuru yaptı

Bahçeli'nin Öcalan çağrısı sonrası DEM Parti ilk adımı attı

Ankara'da görüşme hareketliliği! Bahçeli ve Ahmet Türk'ten art arda açıklamalar

Bahçeli "Ağaların kapısı açık olur" dedi, Ahmet Türk'ten yanıt gecikmedi

'Ahmet Özer' tartışması tansiyonu yükseltti, İmamoğlu çileden çıktı

İBB Meclisi'nde tansiyon yükseldi, İmamoğlu çileden çıktı

Yenidoğan Çetesi davasında kan donduran sözler: Kötü bir bebekti

Sanık hemşireden kan donduran sözler: Kötü bir bebekti

Mekke'nin Fethi'nin 1385. Yılı

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Yazar Ahmet Turgut, "Mekke'nin fethi insanlığın kalbini fethedebilmektir aslında.

EKREM KAFTAN - Yazar Ahmet Turgut, " Mekke'nin fethi insanlığın kalbini fethedebilmektir aslında. Tüm putların kırılması hadisesi, tarih boyunca ne kadar put ortaya çıkarsa mutlaka put kırıcıların da geleceğinin müjdesidir" dedi.

Mekke'nin fethinin miladi takvime göre 1385'inci yıl dönümü dolayısıyla AA muhabirine konuşan Ahmet Turgut, Hazreti Muhammed'in (sav) doğup büyüdüğü ve 53 yaşına kadar yaşayıp risaletin 13'üncü yılında hicrete mecbur kaldığı Mekke'yi kansız olarak fethettiğini ve Kabe'deki bütün putları kırdığını söyledi.

Yazar Ahmet Turgut, Mekke'nin fethinin insanın bireysel hayatı ve toplumsal hayat için çok büyük anlamlar ifade ettiğini belirterek, "Mekke'nin fethi, insanlığın kalbini fethetmektir. Putların tamamının kırılması, tarih boyunca ne kadar put ortaya çıkarsa mutlaka put kırıcıların da geleceğinin müjdesidir" diye konuştu.

-"Sınıf ve kimlikçiliğin zirve yaptığı bu döneme cahiliye dönemi diyoruz"

Mekke'nin sahip olduğu Kabe dolayısıyla tarih boyunca çevredeki bütün Arap toplumları ve yakın topluluklar tarafından büyük ilgi gördüğünü, Kabe'deki putların o günkü Kureyşlilerin en önemli gelir kaynağını olduğunu hatırlatan Turgut, şöyle devam etti:

"İnsanların zihin ve gönül dünyaları bir şeyden kaçıyordu ama neye doğru gittiklerini bilmiyorlardı. Bazı arif şahsiyetler şirkin farkındaydı ama yönelecekleri şeyi bilmiyorlardı. Tespitleri vardı lakin çözümleri yoktu.  Bireyin ve toplumun kıblesizlik hali veya zihni-kalbi kaosun zirve dönemi olarak da düşünebiliriz. Bizans'ın ve Sasani'nin hali bunun delillerindendir. Hicaz özelinden baktığımız zaman da o günkü Hicaz örfü veya Mekke'nin yapısı, kabilecilik dediğimiz, kimlikçiliğin, asabiyyenin zirve dönemidir. İblis'in, ben ateşten yaratıldım, Adem topraktan. Ben ondan daha üstünüm dediği bir aforizması vardır. Öyle ki; bu iddiası Şeytanı varlık aleminin ilk ırkçısı yapmıştır. Sanki Cahiliye Mekke'sinde de bu iddia tekrarlanmaktadır. Ben Kureyş'im, senden üstünüm, zenginim üstünüm ve saire iddialar vardı. Sınıf ve kimlikçiliğin zirve yaptığı bu döneme cahiliye dönemi diyoruz."

Turgut, Mekke'nin ve dil olarak Arapça'nın, yüzyıllarca son Peygamber Hazreti Muhammed'in gelişine hazırlandığını anlatarak, şunları söyledi:

"Hazreti Muhammed'in doğumundan sadece 53 gün önce gerçekleşen Fil Vakasını hepimiz biliriz. Rasülüllah'ın (sav) dedesi Hazreti Abdülmuttalib, Kabe'yi sahibine emanet etti  Bu tavır, haddi bilmenin ve teslimiyetin ifadesidir. 'Ben Kabe'nin en fazla hizmetkarı olabilirim' diyor. Biz Kabe'nin Kabe'nin hizmetkarı, hayranları, müntesibi olabiliriz ama Kabe'nin sahibi olamayız. Kabe'yi ve Kur'an-ı Kerim'i koruyacak olan Allah'tır. Müslümanlar Kur'an'ı anlamak ve yaşamak zorundadır. Hazreti Abdülmuttalib'in o anki dirayetinde Hazreti İbrahim'in varisliği üzerinden bakacak olursak bugüne mesajlar vardır. Hazreti İbrahim, Peygamber olarak kendi dönemindeki putların en büyüğü hariç hepsini kırdı. Sonuncuya dokunmadı. 'Sonuncu putu, Sonuncu Nebi kırsın!..' mesajı verdi. Halilullah'tan Habibullah'a bırakılmış bir misyondur bu."

-"Emir edepten üstündür"

Hazreti Muhammed'in (sav) Mekke'nin fethini gerçekleştirmek için şartların olgunlaşmasını beklediğini ve ilk anda Müslümanların aleyhine gibi görünen bazı anlaşmalara imza attığını hatırlatan Ahmet Turgut, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Rasülüllah, Mekke'yi fethettiği zaman Hazreti Ali ile beraber Kabe'nin içine girdi ve bütün putları kırdı. Lat, Menat ve Uzza isimli putları asasıyla kendisi devirdi. En üstte Hubel isimli put duruyordu ve bunu kırmak için Hazreti Ali'ye omuzlarına çıkmasını söyledi. Hazreti Ali edeben çıkmak istemedi. Rasülüllah iki defa omuzlarına çıkarak putu indirmesini istedi. Hazreti Ali edebinden çıkmak istemeyince Rasülüllah Hazreti Ali'nin omuzlarına çıktı. O sırada Rasülüllah 61, Hazreti Ali 30 yaşlarındadır. Hazreti Ali, gücünün, kuvvetinin ve gençliğinin zirve yıllarındadır. Böyle olmasına rağmen, Rabülüllah omuzlarına basınca dayanamayıp yere kapaklandı. Çünkü o sırada omuzlara basan sadece 61 yaşında bir insan değil, nübüvvet mührünü taşıyan bir peygamberdir. Rasülüllah buyurdu ki, 'Ey Ali sen nübüvvetin ağırlığını kaldıramazsın.' Burada beşer Muhammed'ül Emin'in 60 kilosu yok. Hatem'ül enbiya'nın ağırlığı var. Vahyin ağırlığı var. İmam Ali edebkar durunca tasavvufta bir kural vardır bu kural işte bu sırada ortaya çıkmıştır.  (Emir edebten üstündür) hadisin sebebi bu hadisedir. ve imam Ali emre tabidir."

Turgut, Kabe'de bulunan son ve en büyük put olan Hübel'in Hazreti Ali tarafından kırılmasının nedenini şu sözlerle anlattı:

" İmam Ali'nin Rasülüllah'ın omuzlarına çıkması, edebin yerini emre bıraktığı andır. Hazreti Ali, Rasülüllah'ın omuzlarına çıktı. ve Hubel'i alıp devirdi. Halilullah olan Hazreti İbrahim, son putu Habibullah'a bırakmıştı. Habibullah da Veliyyüllah'a bıraktı. Neden, çünkü her devirde putlar üretilecek, her devirde put kıracak eller lazım. Vahiy, Hazreti İbrahim'in putları kırdığı anı anlatırken, putların bulunduğu yere giren bir kişi o dönemdeki Babillerin diliyle "Bunu hangi genç yaptı?" diye sorar. Ama oradaki genç tabiri ayette 'Feta' olarak geçer. Ashab-ı Kehf de "fetalar" (gençler) olarak anlatılır. Biz vahyin anlattığı fetaları silahşör olarak değil, hakikati arayan, cehaletin ve çirkinliğin karşısında pervasız, dirayetli, güçlü, azimet sahibi ve ille de putları kıran kişi olarak tanıyoruz. Rasülüllah yıllar evvel  "Ali gibi genç-yiğit (feta) yoktur" buyurmuştu. O söz ilk defa cephede söylendiği için silahşörlük olarak anlaşılmış. Alp'lik üzerinden algılanmış. Bir de eren tarafı vardır bu sözün. Son putun kırılması, "Ali gibi genç yoktur" sözünün tescil anıdır aynı zamanda."

-"Her dönemde ortaya çıkan putları Ali misal bir veli kıracaktır"

"Put kırmak Peygamberlerin sünnetidir ve bu sünnetin varisleri de Allah'ın veli kullarıdır" diyen Turgut, sözlerini şöyle tamamladı:

"Her dönemde ortaya çıkan putları Ali misal bir veli kıracaktır. Son put, vahiy alan biri yani Nebi (sav) tarafından kırılsaydı, daha sonra gelen putlara karşı savunmasız kalırdık. Ama son putu, vahye gönlünü-kalbini vermiş. vahiyle inşa olmuş, Rasülüllah'ın ve Kuran'ın Varisi olan salih bir insan kırdı. Kıyamete kadar böylesi Salih ve Veli Varisler gelecektir ve putları kurmaya da devam edecektir. Putları kırmak onların görevidir. Mekke'nin fethinde Kabe'deki putların kırılması sahnesi bize çok büyük mesajlar veriyor. Bugünkü putlar daha soyut putlar, tesbiti daha zor olduğu için, kırılmaları da zor oluyor. Misal; şöhret, ihtiras gibi bireysel putlarımız var. Kimlikçilik, ırkçılık, mezhepçilik gibi toplumsal putlar da var. Hamd olsun ki; Allah'a ve ümmete dost olan Veli kullar da var. Bu putlar öylesi Veli ve Salih kulların eliyle kırılacaklar. Nitekim put kırmak heykel düşmanlığı değildir. Kendi içindeki putu kıramadıktan sonra her gün bin heykel kırsan ne olur. Hakeza Hazreti Ali'yi 'Put Kıran Veliyullah' haline getiren hikmet, onun Allah ve Rasülüne, Kuran'a ve sünnete bağlılığıdır."

Kaynak: AA / Kültür Sanat
title