Haberler

Yüksekdağ: Sanki Karşılarında Akademisyenler Değil de Düşmanlar Ordusu Var

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

* HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ: "Sanki karşılarında akademisyenler değil de düşmanlar ordusu var. Terörist, yasa dışı, bozguncu, hain ilan edildiler.

* HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ:

"Sanki karşılarında akademisyenler değil de düşmanlar ordusu var. Terörist, yasa dışı, bozguncu, hain ilan edildiler. Özellikle, ihanet ve hainlik kavramı çok ironik bir kavramdır. Çünkü siyasi iktidar her şeyden önce Türkiye toplumunun birlikte yaşama iradesi ve isteğine ihanet etmiştir."

"Kürt sorununda çözüm sürecine yeniden dönülmeli, masa kurulmalı, müzakereler başlatılmalı demiştik. Aynı şeyi yeniden söylüyoruz.Savaşın en yoğun olduğu, karanlığın en koyu olduğu zamanlarda işte tam da bu zamanlarda 'geri dönün' demek gereklidir, bir risktir ama zorunluluktur, sorumluluktur"

Haber: Gülseli KENARLI - Kamera: İdris TİFTİKCİ / İstanbul DHA

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, akademisyen Esra Mungan'ın tutuklu bulunduğu Bakırköy Cezaevi önündeki "Özgürlük Nöbeti"ne katıldı. Yüksekdağ'a, HDP milletvekili Levent Tüzel, HDK Eş Başkanı Sabahat Tuncel ve eski milletvekillerinde Akın Birdal eşlik etti. Yüksekdağ, burada bir açıklama yaparak, "Zamanımızın çok önemli bir kısmı nöbetlerde geçiyor. ya hastane önlerinde, ya hapishane önlerinde? Türkiye bu noktaya geldi, getirildi. Bugün gördüğünüz Bakırköy hapishanesinde düşünce tutsak edilmiş durumda, barış isteği tutsak edilmiş durumda. Esra Mungan ve 3 akademisyen şahsında Türkiye halklarının işlenen savaş suçuna ortak olmama iradesi tutsak edilmiş durumda" dedi.

"SANKİ KARŞILARINDA AKADEMİSYENLER DEĞİL DE DÜŞMANLAR ORDUSU VAR"

Figen Yüksekdağ, "Düşünce ilk defa bu kadar kapsamlı bir saldırıyla karşı karşıya kalmıyor elbette. Türkiye'deki siyasi iktidarlar en fazla düşünen insandan, düşüncenin açıklanmasından ve itirazda, egemen anlayışın yönetme sistemine, tavrına karşı itirazdan korktular. Bugün akademisyenleri tutsak edilmesinin tek nedeni de budur. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere siyasi iktidarın düşünce ve akademi karşısındaki yaklaşımının ne olduğunu her gün ibretle yeniden izliyoruz. Sanki karşılarında akademisyenler değil de düşmanlar ordusu var. Terörist, yasa dışı, bozguncu, hain ilan edildiler. Özellikle, ihanet ve hainlik kavramı çok ironik bir kavramdır. Çünkü siyasi iktidar her şeyden önce Türkiye toplumunun birlikte yaşama iradesi ve isteğine ihanet etmiştir. Her şeyden önce Türkiye'deki siyasi iktidar düşünceye saldırarak, akademisyenleri hapsederek, barış iradesine, barış isteğine ihanet etmiştir. Her şeyden önce, Türkiye toplumunun, halklarının güvenli bir biçimde bir arada kardeşçe yaşaması isteğine ve iradesine ihanet etmiştir. O nedenle ortada bir ihanet varsa siyasi iktidarın halka karşı ihanetidir. Akademisyenler halka, barış isteğine sadakatten asla ve asla ayrılmadılar, vaz geçmediler. Bu sadakatin bedelini bugün hapse atılarak ödüyorlar. Bunun bedelini baskıyla, gözaltıyla, zulümle ve tutsak etmeyle ödetmeye çalışıyor siyasi iktidar" şeklinde konuştu.

"DÜŞÜNCE VE DÜŞÜNCENİN ÖZGÜRLÜĞÜ BULAŞICIDIR"

Yüksekdağ, "Ama bizim bildiğimiz çok temel ve tarihsel bir gerçeklik var. Bütün bir tarih boyunca, yüzyıllar boyunca, egemenler, sultanlar, krallar, padişahlar, diktatörler düşünceyi tutsak etmeye çalıştılar. Ama düşünce, bilinç ve bir çağrının ve sözün gücü öyle zapt edilemez bir güçtür ki hapishane duvarlarını da tanımaz, hiçbir yasağı, kıyımı ve öldürme, yok etme politikasını da tanımaz. Düşünce ve düşüncenin özgürlüğü bulaşıcıdır. Akademi bütün bir toplumu aydınlatacak, barış için ayağa kalmaya çağıracak bu gücü ortaya koymuştur. Bu güç tutsak da edilemez, dize de getirilemez. Bizler bugün dize gelmeyen, boyun eğmeyen akademisyenlerin yanındayız. Eğer bu kadar koyu bir karanlığa hapsediliyorsa ülkemiz, bu karanlığın içerisinde ışık yakma görevini akademisyenlerin, bu toplumun entelektüellerinin, eğitimcilerinin üstlenmesi kadar doğal bir rol, doğal bir durum yoktur" dedi.

"TÜRKİYE TOPLUMU EĞER GEREKİRSE 24 SAAT NÖBET TUTMALIDIR"

Yüksekdağ, "Bütün bir Türkiye toplumu akademinin yaktığı barış ve özgürlük ışığının etrafında buluşmalıdır. Biz bu nedenle bugün burada akademisyen arkadaşlarımızın gerçekleştirdiği bu barış nöbetinde yer alıyoruz. Bütün Türkiye toplumu eğer gerekirse 24 saat nöbet tutmalıdır. Eğer bugün mevzilerimiz korumak için, kazanımlarımızı, haklarımızı ve elde etmek istediklerimizi elde etmek için 24 saat bu zulüm karşısında nöbet tutmamız gerekiyorsa, o zaman çağrımız nettir. 24 saat barış için, özgürlük için nöbet tutalım. Zapt edilmeye çalışılan alanlarımızı asla ve asla özgürlüğü ve barışı istemeyenlere terk etmeyelim. Bugün bütün yaşam alanlarımızı işgal etmeye girişmiş karanlık bir saldırı var karşımızda Bu karanlık saldırı karşından ışığın nöbetini tutmazsak eğer düşüncenin barışın nöbetini tutmazsak eğer bu karanlık bütün yaşam alanlarımızı işgal edecek, zapt edecek. İşten bugün zapt edilemez olduğumuzu göstermek için daha fazla ayakta ve dik durmanın zamandır" diye konuştu.

"MASA KURULMALI, MÜZAKERELER BAŞLATILMALI DEMİŞTİK"

Yüksekdağ, "Kürt sorununda çözüm sürecine yeniden dönülmeli, masa kurulmalı, müzakereler başlatılmalı demiştik. Aynı şeyi yeniden söylüyoruz. Savaşın en yoğun olduğu, karanlığın en koyu olduğu zamanlarda işte tam da bu zamanlarda 'geri dönün' demek gereklidir, bir risktir ama zorunluluktur, sorumluluktur. Biz bugün bu sorumluluğu akademisyenlerle birlikte üstleniyoruz. Akademisyen arkadaşlarımızın bu toplumun aydınlık yüzleri, 'müzakereleri başlatın, gerekirse biz gözlemci oluruz, gerekirse biz bu sürecin izleme heyetini oluştururuz' demişlerdi ve sorumluluk üstlendiklerini, risk üstlendiklerini cesaretle ve kararlılıkla ortaya koymuşlardı. Biz onların cesaretinin ve kararlılığının arkasındayız. Bu savaş ve çözümsüzlük siyaseti karşısında çözüm ve barış sorumluluğunun üstlenmek hepimizin görevidir" dedi.

Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel
title
Close