CHP Milletvekili Tanrıkulu, İzmir'deki okula Esat Oktay Yıldıran isminin verilmesine tepki gösterdi
CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İzmir'in Buca ilçesindeki Belenbaşı İlkokulu'na 12 Eylül darbesi sonrası Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan işkencelerle bilinen subay Esat Oktay Yıldıran'ın isminin verilmesine tepki gösterdi. Tanrıkulu, Diyarbakır Cezaevi'nin dünyanın en vahşi cezaevlerinden biri olduğunu belirterek, mesele tabelanın indirilmesi değil, iktidar döneminde asılmasıdır dedi.
CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, TBMM Genel Kurulu'nda; İzmir'in Buca ilçesindeki Belenbaşı İlkokulu'na 12 Eylül darbesi sonrası Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan işkencelerle bilinen subay Esat Oktay Yıldıran'ın isminin verilmesine tepki gösterdi. Tanrıkulu, "Kürt meselesinin başka bir boyuta evrilmesine neden olan Diyarbakır Cezaevi ki bütün literatüre göre dünyanın en vahşi 10 cezaevinden bir tanesi olarak anılır ve onda bu komutanın da büyük katkısı vardır. Mesele, bu saatten sonra o tabelanın oradan indirilmesi değildir. Mesele, sizin iktidarınız döneminde bu tabelanın oraya asılmış olmasıdır" dedi.
CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, dün TBMM Genel Kurulu'nda İzmir'in Buca ilçesindeki Belenbaşı İlkokulu'na 12 Eylül darbesi sonrası Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan işkencelerle bilinen subay Esat Oktay Yıldıran'ın isminin verilmesine ilişkin konuştu. Tanrıkulu, şunları söyledi:
"Son derece üzgünüm değerli arkadaşlar. Milletvekili olmadan önceki bütün yaşamım sivil toplumda, Diyarbakır Barosu Başkanlığı'nda, sonuçta Türkiye'nin Kürt meselesinin silah, şiddet, terör dışında barışçıl yöntemlerle çözümü için geçti. Bu parlamentoda da insan hakları için, adalet için Türkiye'nin bu meselesinin barışçıl çözümü için çaba içerisinde oldum. Geçtiğimiz zaman gerçekten zor zamanlar, toplum kutuplaştı, nefret söylemi hakim oldu maalesef geçen bu süre içerisinde. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 22 yılının sonunda bu sorunda hakim dil nefret söylemi oldu, kutuplaşma oldu.
"DİYARBAKIR CEZAEVİ Kİ BÜTÜN LİTERATÜRE GÖRE DÜNYANIN EN VAHŞİ 10 CEZAEVİNDEN BİR TANESİ OLARAK ANILIR VE ONDA BU KOMUTANIN DA BÜYÜK KATKISI VARDIR"
Neden bunları söylüyorum? Diyarbakır Cezaevi benim hafızamda da büyük bir travmadır. Benim ağabeyim 1980'den sonra tıp fakültesi öğrencisiyken tutuklandı, cezaevinde tutuklu kaldı. Öğrenciyken annemle beraber cezaevine gittim ve 'Co' denilen köpekle orada tanıştım. Onun nasıl bir travma yarattığını kendi yaşamımdan da biliyorum avukatken de dinlediklerimden biliyorum ve şimdi de o cezaevi mağdurlarından biliyorum. O cezaevinde bu mağduriyeti yaşatan bir komutanın adı tam da şimdi, bu dönemde İzmir'de bir ilkokulun adı olarak yazılmış. Şimdi 'Kürt meselesi nedir' derseniz tam da budur. Kürt meselesinin başka bir boyuta evrilmesine neden olan -Diyarbakır Cezaevi ki bütün literatüre göre dünyanın en vahşi 10 cezaevinden bir tanesi olarak anılır ve onda bu komutanın da büyük katkısı vardır- tam da budur yani bir adaletsizlik meselesidir. Mesele, bu saatten sonra o tabelanın oradan indirilmesi değildir. Mesele, sizin iktidarınız döneminde bu tabelanın oraya asılmış olmasıdır. Hem de ne zaman biliyor musunuz? Diyarbakır Cezaevi'nin Kültür Bakanlığı'nın kararıyla ve bu hükümetin kararıyla müzeye dönüştüğü tarihlerde. Alın, ikisini karşılaştırın; neden bunun yapıldığını anlarsınız, mesele bu.
"O SIRADAN BİR MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜNÜN, BİR OKUL MÜDÜRÜNÜN, BİR VALİNİN KARARI DEĞİL, BUNU BİLMEMİZ LAZIM"
Biz parlamento olarak bunu çözemedik. Diyarbakır Cezaevi'ni müze yaptınız, müze yaptık -bizim çabalarımız aynı zamanda- ama bütün bu çözüme karşı olanlar bir taraftan da İzmir'de o tabelayı size, parlamentoya, barış isteyenlere karşı da o tabelayı oraya asma cesaretini gösterdiler. Mesele indirmek değil bu saatte, mesele kimin, hangi zihniyetin oraya astığı? Eğer onu burada çözersek, onun üzerine gidersek, asıl bu meseleyi kimlerin çözmek istemediğini de anlamış oluruz. Çok sembolik bir şey ama asıl mesele de burada yatıyor. Bunu yaparsak ve becerebilirsek gerçekten bu meselenin nasıl buraya evrildiğini de görmüş oluruz. O sıradan bir milli eğitim müdürünün, bir okul müdürünün, bir valinin kararı değil, bunu bilmemiz lazım. Başka güçlerin o tabelayı oraya asmasıdır, aynı zamanda size karşıdır, o müze kararına karşıdır, o hafızayı canlı tutma çabasıdır aynı zamanda, bunu bilelim.
"TÜRKİYE'NİN KÜRT MESELESİNİ ÇÖZMEYEN BU ADALETSİZLİK MESELESİDİR"
İkinci mesele, perşembe günü bu Meclis kapanacak, tam da 28 Aralık'ta. Nedir 28 Aralık? Takvimde bir yaprak değil, Kürtlerin hafızasında başka bir ağır travmadır tıpkı Diyarbakır Cezaevi gibi. Nedir? Değiştirilen adlarıyla Gülyazı, Ortasu; Kürtçe adıyla Roboski. Orada 17'si çocuk 34 köylünün öldürülmesidir ve dünyanın en gelişmiş silahlarıyla vurulmasıdır, bununla ilgili adaletsizliktir. Tam da o dönemlerde, dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Erdoğan şunu söylemiştir: 'Bu olayların benzeri geçmişte de oldu, olmaması lazımdı ama biz, bu olayı Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybetmeyeceğiz, kaybettirmeyeceğiz, faillerini yargılayacağız' dedi. Ne oldu 12 yıl sonra? Şerafettin Elçi Havalimanı'nda, Şırnak'ta mağdurlarla görüştü, eşiyle beraber görüştü, helalleşme istedi ve failleri bulacağını söyledi, 'Adaletsizliktir' dedi. Ama ne oldu. Ne oldu? İşte, bu meseledir bizlerin içini acıtan ve sizlerin anlamadığı tam da budur. Türkiye'nin Kürt meselesini çözmeyen bu adaletsizlik meselesidir. Bizim de 'Kürt meselesi' dediğimiz tam da budur. Bunlar çözülmeden adım atamayız, adalet sağlamadan adım atamayız. Biri sizin döneminizde olmamış, 80'de olmuş ama 40 yıl sonra tam 20 yıllık iktidarınızda adaleti sağlayamamışsınız. Biri sizin iktidarınızda olmuş ve siz 'Failler bulunamamış' demişsiniz ve yapamamışız. O nedenle, bugün işte sokaklar karışıyor, nefret söylemi her yere hakim oluyor. Gelin, bunu beraber çözelim, inanın fırsat var.
"O KOMUTANIN ADI YAZAN TABELA KONUSUNDA ADIM ATIN. ROBOSKİ KONUSUNDA DA ADALETİ SAĞLAMA KONUSUNDA GİRİŞİMLER YAPIN"
Her şeye rağmen söylüyoruz. Türkiye'nin Kürt meselesi bir adalet, insan hakları, demokrasi meselesidir ve çözüm yeri de bu Meclis'tir, başka bir yer değil. Dağ da değil, Brüksel'de de değil bir başka hiçbir yer de değil, Washington da değil, burasıdır, bu Meclis'tir. Gelin, irademizi ortaklaştıralım, bir yerden başlayalım, en geri noktasından başlayalım, adım adım gideriz ve bu meseleyi çözme konusunda adım atarız. O nedenle, bir kez daha söylüyorum. O tabela konusunda, o komutanın adı yazan tabela konusunda adım atın. Roboski konusunda da adaleti sağlama konusunda girişimler yapın. Adalet üzerinde bir noktaya gidebiliriz. Ben tekrar Roboski'de yaşamını yitiren bütün yurttaşlarımızı burada 12'nci yılında saygıyla anıyorum, saygıyla eğiliyorum anıları önünde ve adaleti gerçekleştirme konusunda bir sözü daha bu kürsüden veriyorum."