Safiye Erol ve Romancılığı Paneli Gerçekleştirildi
Üsküdar Gönüllüler Girişimi tarafından düzenlenen panelde, Safiye Erol'un eserleri ve felsefi temaları üzerine konuşmalar yapıldı. Prof. Dr. Sema Uğurcan ve Dr. Çiğdem Buğdaycı Gürsoy, Erol'un romanlarındaki aşk ve kadın problemleri gibi temaları derinlemesine inceledi.
Üsküdar Gönüllüler Girişimi tarafından "Safiye Erol ve Romancılığı" başlıklı panel gerçekleştirildi.
Muamma Kahve'de Melek Paşalı moderatörlüğünde düzenlenen panelde, Prof. Dr. Sema Uğurcan ve Dr. Çiğdem Buğdaycı Gürsoy konuşma yaptı.
Uğurcan, Safiye Erol'un romanlarındaki kahramanları analiz ettiği konuşmasında, Erol'un bütün eserlerindeki en temel duygunun aşk olduğunu söyledi.
Erol'un romanlarında yoğun olarak kadın problemlerini işlediğini ifade eden Uğurcan, şunları kaydetti:
"Safiye Erol'un kahramanları, kaderlerini yoğun aşk duygusunun mahpusu gibi değerlendirir. Romanlarının temelinde aşk duygusu beşeri aşktan Allah'a ve topluma doğru genişleme şeklinde kendini gösterir. 1917'de devlet tarafından yurt dışına gönderilen genç kız, döndükten sonra yazdığı bütün romanlarında hizmet ve borç kavramlarını işler. Samiha Ayverdi'nin şu sözleri Safiye Erol'u işaret eder, 'Bu uyanık ve tahvilci kafa ele aldığı bir meseleyi didikleyip teşrif masasına yatırdıktan sonra öyle bir terkibe götürürdü ki, artık önümüzde parçalanmış meselelerin yerine toplanmış bir bütün görürdük'."
"Romanlarıyla felsefi tezlerini işlediğini düşünüyorum"
Dr. Çiğdem Buğdaycı Gürsoy ise Safiye Erol'u ilk okuduğunda onun karakterlerini yargılamayan bir tavrı olduğunu fark ettiğini ve bunun kendisini etkilediğini dile getirdi.
Erol'un sıradan konu ve olayları romanlaştırdığını ve çok derin temalar işlediğine dikkati çeken Gürsoy, "Safiye Erol'un romanlarıyla felsefi tezlerini işlediğini düşünüyorum. Dolayısıyla felsefe yapmak direkt düşüncelerini anlatmak değil, yarattığı karakterlerle kendi felsefi görüşünü anlatıyor diye düşünüyorum." ifadelerini kullandı.
Gürsoy, Erol'un romanlarında üçüncü halin imkansızlığını ele alan Aristo mantığını altüst ettiğini vurgulayarak, romancılıktan daha çok filozof olarak tanımlanabileceğini ifade etti.
Erol'un romanlarında Doğu ve Batı'nın manevi ve maddi olarak ikiye ayrıldığını da belirten Gürsoy, "Batılı olanlarda bir gösteriş arzusu vardır, geçici olanın peşinde koşarlar. Doğulu olansa bunları reddedip, iç dünyaya ve manevi olana değer vermektir. Beden de aralarında bir ayrım olarak ortaya çıkar. Bedenin zevklerine eğilmek Batılı dünyaya geçmek olarak görülürken, manevi alanda bunu reddedip ruhaniyetine odaklanır." değerlendirmesinde bulundu.
Panel, soru-cevap etkinliğiyle sona erdi.