Özgür Özel: "Devlet Bey'in, Anlaşılmış Bir Projeye Sözcülük Yaptığı Belli"
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan çağrısına ilişkin “Devlet Bey’in anlaşılmış bir projeye sözcülük yaptığı belli. Ancak artık sözcünün susup meselenin esas sahibinin konuşması lazım. Bir kez böyle bir çıkış Tayyip Erdoğan’ın haberi olmaksızın ve Öcalan ile bir mutabakata varılmaksızın yapıldığına ben ihtimal vermiyorum. Tayyip Erdoğan’ın çıkıp korkmadan, Devlet Bey’i öne sürmenin konforundan yararlanmadan insanların gözünün içine bakarak gerçek niyetlerini açıklamaları lazım. Yüzde 90 ihtimalle tam mutabık olduklarını düşünüyorum konuştuklarından” dedi.
(ANKARA) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Abdullah Öcalan çağrısına ilişkin "Devlet Bey'in, anlaşılmış bir projeye sözcülük yaptığı belli. Ancak artık sözcünün susup meselenin esas sahibinin konuşması lazım. Bir kez böyle bir çıkışın, Tayyip Erdoğan'ın haberi olmaksızın ve Öcalan ile bir mutabakata varılmaksızın yapıldığına ben ihtimal vermiyorum. Tayyip Erdoğan'ın çıkıp korkmadan, Devlet Bey'i öne sürmenin konforundan yararlanmadan insanların gözünün içine bakarak gerçek niyetlerini açıklamaları lazım. Yüzde 90 ihtimalle tam mutabık olduklarını düşünüyorum konuştuklarından" dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, dün akşam gazeteci Fatih Altaylı'nın YouTube kanalına konuk oldu.
İstanbul Beşiktaş Barbaros Meydanı'nda dün düzenlenen "Teröre ve Şiddete Karşı Yaşam Hakkı" mitingini değerlendiren Özel, TUSAŞ'a yönelik terör saldırısından sonra mitingi iptal etmeyi düşündüklerini belirterek, şöyle konuştu:
"Bu miting iptal edilemezdi çünkü yaşam hakkını savunuyor. Beş şehidimiz var ve onların da yaşam hakkı gitti ellerinden ve hepsini birden savunmalıyız. Çok eleştirenler oldu, 'Kimse gelmez, zorlanırız' diyenler oldu. Biz tematik mitingler yapıyoruz. Örgütün manevra ve hareket kabiliyetini yeniden kazandırıyoruz. Geçmiş dönemde, bir tercih olarak 'Mitingler karşı tarafı konsolide eder' inancıyla mitinglerden biraz uzak duruluyordu. Biz bunun aksine tematik mitinglerin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Karşı tarafı şu konsolide eder: Onun dünya görüşüne karşı bir miting yaparsan toplanırlar. Ama örneğin bugün Beşiktaş'tan geçen MHP'li bir taksici, 'Doğru söylüyor adamlar' diyorsa sorun yoktur. Bence karşı tarafı hatta biraz da çözen bir şey bu. Mitinglere bu açıdan kıymet veriyorum. İyi sonuçlar alıyoruz, ölçtürüyoruz. Grup toplantıları iyidir canlı yayında. Geçen salı bizim grubu 98 bin kişi benim hesabım üzerinden canlı izliyordu. Hatta iki fotoğraf var. O sırada Tayyip Bey de il başkanlarında konuşurken 49 binmiş. Bir İYİ Partili milletvekili, çekip atmış. 'Tayyip Bey'in iki katı izleniyorsunuz' diye."
"Devlet Bey'in anlaşılmış bir projeye sözcülük yaptığı belli"
Özel, "MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Abdullah Öcalan'a yaptığı çağrıyı nasıl buluyorsunuz, samimi buluyor musunuz, el yükseltirken kastınız neydi" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Devlet Bey'in anlaşılmış bir projeye sözcülük yaptığı belli. Ancak artık sözcünün susup meselenin esas sahibinin konuşması lazım. Tayyip Erdoğan bir şey konuşmuyor. Bir kez böyle bir çıkış Tayyip Erdoğan'ın haberi olmaksızın ve Öcalan ile bir mutabakata varılmaksızın yapıldığına ben ihtimal vermiyorum. İkinci ihtimal: AK Parti bir şeyden şikayet ediyordu. AK Parti'nin Kürt milletvekilleri hele hele, 'Bölgeye gidiyoruz, yüzümüze bakmıyorlar. Eskiden bölgenin ikinci partisiydik, şimdi dördüncü partisi bile değiliz. Bir şey yapmalı.' Belki de Tayyip Bey, Devlet Bey'e söyledi, 'Bir şey yapacağım.' O da destek verir gibi ama en olmayacak şeyi ilk söyleyerek belki de süreci baltaladı, bilmiyoruz. Tayyip Erdoğan'ın çıkıp korkmadan, Devlet Bey'i öne sürmenin konforundan yararlanmadan insanların gözünün içine bakarak gerçek niyetlerini açıklamaları lazım. Yüzde 90 ihtimalle tam mutabık olduklarını düşünüyorum konuştuklarından. Bir yüzde 10 da Devlet Bey'in Tayyip Bey'e 'Hayır' diyemeyip katkı sağlar gibi baltaladığını düşünüyorum.
"Burada en kıymetli rıza, şehit aileleri ve gazilerin rızasıdır"
Bizim pozisyonumuz son derece tutarlı. 'TBMM odak olmalıdır' diyoruz. 'Bir büyük toplumsal mutabakat inşa edilmeli', diyoruz. Çünkü bu sorun çözülürse Türkiye'nin önü çok açılacak. 'Bu rızada en kıymetli rıza, şehit aileleri ve gazilerin rızasıdır', diyoruz. ve olabildiğince şeffaflıktan yanayız. Bunların hepsini birden yapmak istediğinizde yöntemin Devlet Bey'in söylediği yöntem olmadığı çok açık. 'Abdullah Öcalan gelsin, Meclis'te konuşsun.' O dediği kürsü aslında kendi kürsüsü. DEM ile MHP aynı kürsüyü kullanıyorlar. 'Nasıl yapılmalı' derseniz, dünyada çatışmalı süreçler nasıl çözümlenmiş, bir sürü örneği var. Bir kere 'müzakereler öncesi süreç' diyorlar. Orada tarafların birbirine karşı samimi olması, tarafların gündemde ortaklaşması, birbirine tutamayacağı sözler vermemesi diye bir evre var. Bu evre sağlıklı yürüdü mü? Abdullah Öcalan ile Devlet Bey arasında yürüdüyse bilmiyorum. MİT ile Abdullah Öcalan arasında yürüdüyse bilmiyorum. ve bu işin bir tek tarafı Abdullah Öcalan değil ki. Burada DEM Parti var, bütün siyasi partiler var.
"Koskaca Türkiye Cumhuriyeti 40 yıllık bir sorunu aşacakken bilimi, akademiyi, dünya örneklerini dışlayıp Devlet Bey'in dahiyane fikriyle bu sorunu çözemez"
Müzakereler evresi var. O müzakere evresini nerede yapmışlar, nerede kayda alınmış, bu evrede siyasetin katkısı ne? Bunlar olmadan olmaz. Sonra hedeflere ulaşırken tarafların önceden mutabakata vardığı güven artırıcı adımlar var. Örnek: Kayyımla ilgili maddeyi eski haline getirmek. Karşı tarafın güven artırıcı işler yapması lazım. Mesela, müzakereler boyunca asla saldırmamayı taahhüd etmesi lazım. Koskaca Türkiye Cumhuriyeti 40 yıllık bir sorunu aşacakken bilimi, akademiyi, dünya örneklerini dışlayıp Devlet Bey'in dahiyane fikriyle bu sorunu çözemez. 'Kürt sorunu yok' diyorlar. Kürt sorunu yoksa Abdullah Öcalan'ı getirip de bunu yapmak niyedir? Bütün bunların sonunda, bu iş bir anayasa değişikliğine gelir dayanırsa biz orada yokuz."
"Meclis şu anda tartışmalı bir anayasa değişikliğiyle tahakküm altında"
Özel, "Türkiye'de bir anayasa değişikliğinin gerekliliğine inanıyor musunuz" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Ben, Türkiye'nin bir anayasa yapması gerektiğine yürekten inanıyorum ama bu şartlarda bir anayasa değişikliği yapılamaz. Bugünkü şartlarda, partilerde liderlerin katı grup disiplinleri varken bu iş biraz zor. Bunu bahane edecek değiliz ama bu Meclis şu anda tartışmalı bir anayasa değişikliğiyle tahakküm altında bir Meclis. ve bu Meclis'in şu anda anayasa yapması için temel tetikleyici toplumsal taleptir. Toplumsal talep yok. Kendisine de söyledim, net: Anayasa'ya uymayan biriyle anayasa konuşamayız. Görüşmelerimizin ikisinde de söyledim, dedim ki 'Ben Türkiye'nin bir anayasa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ama bunun şartlarının olmadığını düşünüyorum. Açıkçası da bunun önündeki en büyük engelin sizin ve ortağınızın mevcut Anayasa'ya uymamanız.' Bu konuda şey demişti: 'Bizim arkadaşların da Gezi Davası ile ilgili bir çalışması oluyor.' Tuğrul Türkeş'in çabalarını kastediyor."
"Benim önerim dünya standartlarında demokrasi ve hak ihlallerinin ortadan kaldırılması"
Özel, geçen hafta grup toplantısında söylediği "el yükseltme" sözlerini şöyle açıkladı:
"Bana diyorlar ki 'Konuşmanda ironi yapma, böyle cümleler kurma. Kesilmeye müsait.' Ben bu vasatlığa teslim olmayı reddediyorum. 'El yükseltme' diyorum, dikkatleri üzerime çekmek için. 'Kürtlere devlet teklif ediyorum' diyorum. Cümlede noktayı bırakın, virgül yok. Diyorum ki 'Kendini Türkiye'ye tam ait hissetmeyen bütün Kürtlere demokrasi vadediyorum. Onlar bu devletin sahibi olsunlar. Onlara Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni vadediyorum.' Ben, 'Kürtlere toprak vadediyorum' diyor muyum? Kürt sorunu niye var, neden terör doğdu ve niye çözülemiyor meselesine benim önerim sosyal demokrat bir partinin genel başkanı olarak dünya standartlarında demokrasi ve hak ihlallerinin ortadan kaldırılması, insan haklarının tam olarak tanınması."
"Meclis'te çözülen bir sürece ben bölgenin çok büyük bir kredi açacağını Diyarbakır'a gittiğimde gördüm"
Özel, "Bu yeni adım seçmenin tavrını değiştirir mi" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Yeni adımın ne olduğunu görmemiz lazım. Demokrasi odaklı ve Meclis'te çözülen bir sürece ben bölgenin çok büyük bir kredi açacağını Diyarbakır'a gittiğimde de gördüm. Ama Devlet Bey'in dediği mesele, al-ver ilişkisi. Abdullah Öcalan konuşsun, Anayasa ile ilgili Tayyip Bey'e istediğini versin, özgürlüğünü veya ev hapsini alsın gitsin, 'Kürt sorunu yoktur' dersen bundan nasıl tatmin olsun insanlar?"
"Onlara Ekrem İmamoğlu'nu yedirmeyeceğiz. Bin pişman olurlar"
Özel, "Yaşananların eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu devre dışı bırakmak için bir komplo olduğuna inanıyor musunuz? Demirtaş, süreç konusunda ne düşünüyor" sorularını ise şöyle yanıtladı:
"Abdullah Öcalan'ı aktör görüp Demirtaş'ı yok sayan bir anlayış var Devlet Bey'in ağzında,Tayyip Bey'in yaklaşımlarında. Bu olacak iş değil. Ben Sayın Demirtaş'a sordum, 'Sizle bir temas oldu mu' diye. 'Asla, olsa söylerim' dedi. Hatta şunu da dedi, 'Benimle görüşmek isteseler de benim özgürlüğe kavuşmuş olmam lazım. Yoksa esaret altındayken bir görüş bildirmek, kendi özgürlüğü karşılığına pazarlık etmek olur. Ben kendi özgürlüğümün pazarlık konusu yapılmasını istemem. Ama hiçbir aktörün dışlanmaması lazım.' Benim, 'hiçbir aktör dışlanmamalı' tutumuma teşekkür etti. Bunun içine ayrıca Ekrem İmamoğlu meselesi konuyorsa, İmamoğlu'na yasak meselesi bir yandan onu yasaklayalım, bir yandan Demirtaş'ı içeride tutalım, bir yandan Apo'yu konuşturarak sorunu çözelim, Anayasa'yı değiştirelim, iktidarda kalalım. Yok öyle yağma. CHP, onlara Ekrem İmamoğlu'nu yedirmeyeceğiz. Biz bütün çalışmalarımızı da hazırlıklarımızı da yaptık. Bin pişman olurlar. Çok tarihi bir hatanın eşiğindeler. Sayın İmamoğlu'nun seçilme hakkı değil, Türkiye'nin onu seçme hakkı elinden alınmaya kalkarsa millet buna çok ağır bir tokat atar. Biz de o tokadı atabilsin diye üstümüze ne düşüyorsa yaparız."
Altaylı'nın "Ama Ekrem Bey aday olamaz" sözleri üzerine Özel, şöyle konuştu:
"Ondan çok emin olmasınlar. Öyle bir süreç yürür ki Ekrem Bey aday olur. Ayrıca şu anda çıkacak karar istinaf kararı. Adaylığa engel değil. Yargıtay'ın onay aşamasına kadar öyle bir süreç yürür ki pişman olurlar bu kararı verdiklerine."
"Doğu turunu ilan ettiğimizde Devlet Bey'in iki salı konuşması da yoktu"
Özel, "Doğu gezisine gitmenizde bir iktidar payı var mı" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Ben Güneydoğu gezisine gideceğimi haziran ayının sonunda duyurdum ve bunu eylülde yapmayı düşünüyordum. Hatta benim niyetim 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde Diyarbakır'da olmaktı. Ayağım kırılınca öyle altı günde altı şehir gezmek... Önce ya da sonra Demirtaş'a gidip, haftayı yediye tamamlamayı. Sonra da grup toplantımda bir okuma yapmayı, 'CHP bu meseleye nasıl bakıyor' diye. Böyle bir siyaset planımız, böyle bir hedefimiz vardı. Çok kış gelmeden yapmaya karar verdik. İlan ettiğimizde daha Devlet Bey'in iki salı konuşması da yoktu. İlki olunca bizim arkadaşlar 'Ertelesek mi, durum karışacak.' 'Bu sefer ayağım kırıldı, bir daha ertelemem için kafamın kırılması lazım' dedim. Keşke o beş şehit olacağına benim kafam kırılsaydı. Gitmeden bir gün önce, Bahçeli'nin 'Abdullah Öcalan'a özgürlük' ifadeleri çıktı. Gezi daha da bir farklı anlamlandırıldı.
"Ben, Tayyip Bey ile CHP Genel Merkezi'ne geldiği günden sonra hiç sohbet etmedim"
Ama büyük yalan şöyle: Milletvekilimiz Umut Akdoğan televizyon yayınında, ona iki ayrı soru soruluyor, aralarında 20 dakika var. Diyor ki, bu sorulardan birinde. 'Sizce Bahçeli'nin DEM'in elini sıkacağından Erdoğan'ın haberi var mıdır veya o mu demiştir?' Umut Bey'in cevabı şu: 'Sık sık görüşüyorlar. Şunu demiş olabilir: Sen bir git, dolaş oraları. Bir ellerini sık bakalım. Neler olacak Türkiye'de?' İkinci soru: 'Özgür Bey Diyarbakır'a gidiş kararını nasıl verdi, ne amaçlıyor?' Montajla bu soruyu sorup bir internet sitesi, ilk sorunun cevabını birleştirdi ve bunu yaydı. Biz, dezenformasyonla mücadele planı kapsamında elimizden geldiğince haberin yalan olduğunu duyurduk. Ben, Tayyip Bey ile CHP Genel Merkezi'ne geldiği günden sonra hiç sohbet etmedim. Bir tek Yargıtay açılış gününde karşılaştık. El sıkıştık, 'Merhaba' dedik."
"Ben normalleşme diye adlandırılan diyalog ve hakaretsiz siyasete döndüm"
Bugün sokaktan okumam şudur: Bir evde anneyle baba bağrış çağrış hakaretler ederken evin küçük çocuğu kulaklarını tıkar. Tayyip Bey ile halkın gerçek meseleleri üzerinden tartışmak yerine, Tayyip Bey ile ağız dalaşı, kavga, hakaret, birbirimize dünya kadar hakaret davası... Seçmen kulaklarını kapatır. Kulaklar kapanınca sözü kuvvetli olanın aleyhinedir. Ben mazotu ÖTV, KDV'siz verdiğimi söyleyeceğim, Manisa'nın Çobahisar'ında kulağını kapatmış AK Parti seçmeni. Ben esnaf desteklerini anlatacağım, Unkapanı'ndaki esnaf kulağını kapamış bana. Ben çay üreticisinin sorunlarını anlatacağım, Rize bana kulağını kapıyor. Ben normalleşme diye adlandırılan diyalog ve hakaretsiz siyasete döndüm. Rize tarihinin en büyük mitinglerinden birini yaptım. Ben gidince kahveden çıkandan oy alma şansım yok. Ama ben şimdi Hacırahmanlı'ya gidip o kahveye tekrar girdiğimde AK Partili o abi çıkmaya kalktığında diyeceğim ki, 'Dur. Niye çıkıyorsun? Ben senin seçtiğini dinledim, bak.' Emin ol ki o zaten kendi çıkmayacak. Diyecek ki hatta 'Özgür Bey bu sefer seni dinliyorum. Bu sefer doğru yaptınız.'"
"Ben 'sert muhalefet yap' diyenlerin dediği sertliğin beş katını yapabilirim. Beş yıl daha Tayyip Erdoğan'a katlanmaya hazır olsunlar"
"Bazen çok yumuşak muhalefet yapmakla eleştiriliyorsunuz" sözleri üzerine Özel, şunları söyledi:
"Bana söyleyenler olduğunda 'Bana bir sert muhalefet tarif et' diyorum. Ne yapmıyorum? En can meseleye yaklaşmak mı sert muhalefet? Yoksa 'Ey Tayyip Erdoğan senin evinde altın varaklı tuvaletin varken, bütün sarayın tuvaletleri altınken bu okulların tuvaletlerinin hali ne' desem mi sert muhalefet? Bence birincisi daha sert muhalefet. Sert muhalefet etkili olan muhalefettir. Yani küfür başka, hakaret başka, sert eleştiri başka. Yenidoğan ünitelerinde ölen bebekler meselesinde yumuşak muhalefet mi yaptık biz? Üslup başka bir şey. Ne yapmam gerekiyor ki? Mesela ben Meclis'in en sert muhalefet yapan Grup Başkanvekiliydim. Ben bugünkü gibi Meclis'in en çok yoklama isteyen, en çok zorlayan, en çok konuşan, en sert eleştiren ama hakaret etmeyen biriydim. ve arkada gittiğimizde de çözüm odaklı, DEM ile MHP kavga ederse de arayı ben buldurmaya çalışırdım. Biz aynı masanın etrafında çorba içebilen insanlarız. Ben içeride nasılsam dışarıda aynıyım. Bana Tayyip Erdoğan hakaret davası açmıyorsa, hakaret etmediğim için açmıyor. Ama eleştirmiyorum muyum? Ne kadar rahatsız oluyor, neler söylüyor. Bana bir kişi desin ki 'Şu konuda yaptığınız muhalefet yumuşaktır.' Yumuşaklık yok. Kişisel polemiğe girmiyorum. Milletin hiç ilgisini çekmiyor. Ben o 'sert yap' diyenlerin dediği sertliğin beş katını yapabilirim, hiç sorun yok. Beş yıl daha Tayyip Erdoğan'a katlanmaya hazır olsunlar. Ben önümüzdeki seçimde Tayyip Erdoğan'ı ya da onun belirleyeceği adayı yenip Atatürk'ün partisini iktidar yapmak istiyorum. Onun da yolu bu."
"Cumhurbaşkanı adayı değilim, partiyi iktidara taşımaya adayım"
Bizim hepimizin ortak çıkarlarını bir yana bırakıp 'Nasılsa bu seçim kazanılacak' diye düşünür, bu yetkiler bana geçsin ya da 'Tarihe geçen Cumhurbaşkanı, Tayyip Erdoğan'ı yenen ben olayım' dersem kendime yenilirsem o zaman kaybederiz. Onun için de 'Cumhurbaşkanı adayı değilim, partiyi iktidara taşımaya adayım', diyorum. Biz kazanacağız. Aday olmayacağım çünkü ben genetiği CHP'den olan, sağ seçmenden oy alma noktasında en ideal isim değilim. Olsaydım olurdum. Anketlerde çok yüksek oranda kabul gören arkadaşlar varken dış kulvardan 'Geriden geleceğim ben, göreceksin o gün birinci olacağım' demiyorum."
"Erdoğan konuşacak sonra biz düşüncelerimizi söyleyeceğiz"
Özel, TUŞAS saldırısıyla ilgili şunları söyledi:
"Öyle zor bir soru ki. Bununla ilgili bir fikrim var ama bunların her birisi bir parametreyi sabitlemekle mümkün. Şu anda Erdoğan konuşmadığı için, süreç hakkında net ve şeffaf olmadıkları için, biz bilmiyoruz ki mesela bu işin ardında Suriye ile ilgili Amerika ile vardıkları bir mutabakat ve Öcalan ile birlikte vardıkları bir mutabakat varsa başka bir teoridir. Bunu Amerika'ya ve İsrail'e rağmen yapıyorlarsa başka bir teoridir. Suriye'nin toprak bütünlüğü meselesindeki tutumları değiştiyse başka bir teoridir. Hedef İran'sa başka bir teoridir. Bunun için bizim veriye ihtiyacımız var. Şimdi bu şartlarda benim bu konuda hani bir şey söylemem spekülasyon olur. Tersten çözümlemeyle de bir şey bildiğim ve o şeyin bir şey olduğu anlamına gelir. O yüzden bunu söylemem zor. O yüzden burada Erdoğan konuşacak sonra biz düşüncelerimizi söyleyeceğiz."
"En riskli adımları Devlet Bey'e attırıp kendisini yıprattırmamaya çalışıyor olabilir"
Özel, "Erdoğan sizce bu konuda neden hiç konuşmuyor" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Bir ihtimal ölçüyor ve eğer toplumdan çok ciddi bir itiraz gelecekse vazgeçecek olabilir. Onlar bu işlerde manevrayı yaparlar. ya da bir takvim dahilinde bir şeyler yapılacak, en riskli ve zor adımları Devlet Bey'e attırıp kendisini yıprattırmamaya çalışıyor olabilir. Ama önünde sonunda bir taktik olduğu belli. O, pozisyonunu cesaretle söylemeden bizimkiler sadece akıl yürütmeden öteye geçmez. Çünkü DEM Eş Başkanları diyor ki 'Bizim süreçten haberimiz yok. Bizimle yürütülen bir süreç ve müzakere yok.' Selahattin Demirtaş böyle söylüyor. Ben ana muhalefet lideriyim, herhangi bir bilgilendirme yok."
"Sadece eylül ayında ikinci parti olduk. Yeniden birinci partiyiz"
Özel, anket sonuçlarına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
"Mayıs ve haziran aylarında oldukça yüksek bir seyirdeydik. Temmuzda bir hamle daha oldu açıklanmayan zam verilmeyen asgari ücretin de etkisi olduğunu düşünüyoruz. Toplam dokuz anket firması takip ediyoruz, dokuzda dokuzken bir tek eylül ayında ikisinde ikinci olduk. Metropol ve Panorama TR'de ikinci olduk. Bu ay yeniden Metropol'de birinci olduğumuzu gördük. Panorama TR'nin de basım aşamasındaymış ama veriler, 'CHP yeniden birinci' diyor. Yani yine bütün anketlerde birinci olduğumuzu gördük. Çıkış trendimiz bir yerde durup biraz düştüğümüz ay, kendi içimize kapandığımız ay. Tüzük değişikliği yaptık. İçeriye dönünce düşüyorsun. Dışarıya dönmek lazım, birbirinle uğraşmamak lazım. Seçime kadar birbirimizi pozitif ya da negatif eylememek, meşgul etmemek, vatandaşa dönmek lazım. Vatandaşın sorununu nasıl çözeceğini anlatmak lazım. Herkesin sorununu gören ve ne sermaye düşmanlığı yapan ne emeği ezdiren gerçek bir sosyal demokrat çizgide bir program için alın teri dökmeye, koşturmaya, dirsek çürütmeye azimliyiz. Parti de buna motive, örgüt motive."
"Ankara dışındayken her türlü faturayı öderiz. Ankara'dayken karavanadan yiyin' dedik. Suçumuz bu"
Özel, "Eski Genel Başkanınız partiyi ya da sizi ne kadar oyalıyor" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Benim görevim kendisine hürmet etmek, saygı duymak. Onla tartışmak benim işim değil. Birileri, partide olmayan bir siklet merkezini varmış gibi göstererek... 'Kurultay seçimli olacak' dediler, bitti, onlar olmadı."
Özel, Kılıçdaroğlu'nun korumalarının yemek parasının kesildiği iddiasını, şöyle yanıtladı:
"Bu parti önceki hiçbir genel başkanına makam aracı ve koruma aracı vermemişti. Bunu ilk teklif eden Kemal Bey'e benim. Ben Kemal Bey'e devir teslimde dedim ki 'Makam aracı, koruma aracı ve üzerimize ne düşüyorsa. Hatta bir ofis tutacağınız söyleniyor. O konuda da şimdiki özel kalemlerinizden herhangi birisi veya ikisi birden gelsin dersiniz, onlar da partiden maaş ödenmek kaydıyla gelsin. Siz orada rahat çalışın.' Kemal Bey, 'Ofisi çözeceğiz' dedi. Diğerlerini kabul etti. Bizim orada işte makam aracımız, şoförlerin harcırahı var, korumalar da yemek de yiyorlar tabii ki. Bütün masraflarını da biz karşılıyoruz. Bizim sayman bana geldi, 'Başkanım bu koruma giderleri çok fazla.' Ankara'dayken dışarıdan yemek yiyorlar ve şişkin faturalar var. 60 bin lira bir ayda yemek yenmiş mesela dışarıdan. 'Burada yemek çıkıyor Genel Başkanım' dedi. Ben de o yemeği yiyorum bu arada. Sayman, 'Ben bunları arasam, münasip dille desem ki hem senin koruma amirine hem ona. Ankara'dayken yemeği Genel Merkez'de yeseler. Bayağı karımız olacak' dedi. Olur dedim, konuş. Bunu 'Korumaların yemeğini kestiler.' Bir tutanak geldi önüme, arabalar iade edilmiş. Şoförü yollamışlar.. Ben, Kemal Bey'in doğrudan dahli olduğun sanmam da etrafındaki bazı karar vericiler, bunu bir mağduriyet aklı sıra yaratmak için... Sonra bir haber: 'Kemal Bey'in altındaki arabayı geri çektiler.' Biz çekmedik. Bu sefer 'Yemeklerini kestiler.' Biz şunu dedik: 'Ankara dışındayken her türlü faturayı öderiz. Ankara'dayken karavanadan yiyin.' Suçumuz bu."
"Aday belirlemede, 'Ekrem Bey'i seçtik' desem kimsenin diyecek bir şeyi yok. Ama bir Mansur Yavaş gerçeği var. Bu yükü sırtıma alırsam bencillik olur"
Özel, "Mansur Yavaş mı, Ekrem İmamoğlu mu" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Bizim Ekrem İmamoğlu ile olan ilişkimiz bir kardeşlik hukuku. Bunu bozmaya çalışanlar oluyor, gülüyoruz. Her türlü fitneyi birbirimizle ilk biz paylaşıyoruz. Bu yüzden aramızda bir 'fitnesavar' var. Çünkü biz birbirimize düşürsek parti mahvolur. Bu benimle Mansur Bey için de öyle ama benimle Ekrem Bey için özellikle öyle. Çünkü Ekrem Bey seçimin ertesi günü 'değişim' dedi. Ben de o değişime inanan birisi olarak ve kendisi de değişimi savunan birisi olarak oturduk ve yollarımızı ortaklaştırdık. Bizim umudumuz, Türkiye'yi yeniden demokrasiye taşıyacak ve insanların sıkıntılarını çözecek bir Cumhuriyet Halk Partisi iktidarını kurmak. Bunun için Ekrem Bey de ben de yeminden daha ileri bir noktadayız. Bu sözlerimizle önce kendi namusumuza, sonra birbirimize ve partimize bağlıyız. Hal böyle olunca benim açımdan aday belirlemede, 'Ekrem Bey'i seçtik' desem kimsenin diyecek bir şeyi yok. Ama kamuoyu karşılığı açısından bir Mansur Yavaş gerçeği var. Burada ben yükü kendi sırtıma alırsam bu bencillik olur. Oysa biz, 'ben' diyen bir parti olmamalıyız. Liderlik ve güç tartışılmasın diye 'ben' desek de her kararı birlikte alıyoruz. CHP'nin MYK'sıyla, PM'siyle.
"İlk ve en olası engeli kendim ortadan kaldırdım. Kendi adaylığımı ihtimal dışı bıraktım"
Ben bu yükü sırtıma almayacağım. Ben bu yükü sadece milletvekili grubuna da bırakmayacağım. Ben bu yükü sadece PM'ye de almayacağım. Örgüte ve belki de daha fazlasına soracağım. Yolunu bulursak bize oy veren seçmene erişmeye, 6-8-10 milyon kişiyle bile ön seçim yapmaya razıyız. Biz, CHP'nin adayını Türkiye ittifakının adayı yaparak, aday gösterildiği gün seçimi kazanacağı garanti olarak belirlemek istiyoruz. Herkes şundan emin olsun: En doğru adayı belirleyeceğiz. Bunun önünde kim engelse -kendi kibrim dahil- kim engelse onu bertaraf edeceğim. O yüzden ilk ve en olası engeli kendim ortadan kaldırdım. Kendi adaylığımı ihtimal dışı bıraktım. Şu anda iki isim önde. Emin olun, ben Ekrem Bey için de söylüyorum. Tut, bir üçüncü isim çıktı. Kamuoyu araştırmalarında Ekrem Bey'i geçti, Mansur Bey'i geçti en yukarıya geldi. Ekrem Bey bana der ki 'Başkanım bunu yapalım aday.' Mansur Bey de 'Bunun yerine ben aday olmalıyım' demez. Çünkü onlar biliyorlar ki biz bu seçimi kazanırsak önümüzdeki dönem hem insanlara ve bu ülkeye çok büyük katkılar sunacağız. Hem de kim, neyi yönetmek istiyorsa fazlasıyla yönetecek zaten. O kadar çok makam, mevki, o kadar çok yapılacak iş var ki. Hepimize yeter."
"Bütün vatandaşlarımızı teröre inat, Cumhuriyet düşmanlarına inat Cumhuriyete sahip çıkmaya davet ediyorum"
Özel, son olarak Barbaros Meydanı'nda vatandaşlara nasıl seslendiğini şöyle anlattı:
"Türkiye'nin dört bir yanından kıvılcımlar buraya geldiniz. Cesareti yükselttiniz. Lütfen evlerinize birer Cumhuriyet ateşi olarak dönün ve 29 Ekim'i kutlaması gerektiği gibi, terörden korkmadan, iptale bahane arayanlara fırsat vermeden, halkın bayramı olarak, Cumhuriyet Bayramı olarak kutlayın. Cumhuriyet'i kutluyorum. Bütün vatandaşlarımızı; geçen sene 100'üncü yılda olduğu gibi, ara sokaklardan insanlar akıyordu geçen sene, öyle sokaklara çıkmaya, törenlere katılmaya, iptal edilen konser varsa, belki çok neşeli konserler iptal edildi, o günün şeyiyle ama konserlere gitmeye, teröre inat, Cumhuriyet düşmanlarına inat Cumhuriyet'e sahip çıkmaya davet ediyorum."