Lale Karabıyık: "Plansız Giden, Eksikleri Görmezden Gelen Bir Eğitim Sistemi ya da Sistemsizliği Var, Yönetilemeyen Bir Ekonomi Söz Konusu"
CHP Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık, "Öğrenci geçinemiyor, burs sorunu var, yoksulluk var, kiralar yüksek, aileler zorlanıyor. Öğrencilerde mezun olunca 'iş nasıl bulacağım' umutsuzluğu var ve halen bir istihdam programı yok, geçmişte istihdam programı denilen 22 çalışma da boşa çıktı, plansız giden, eksiklerini görmezden gelen bir eğitim sistemi ya da sistemsizliği var, yönetilemeyen bir ekonomi söz konusu. Tüm bu sorunlara çözüm önerilerimizi söylemiştik ancak gelinen noktada iktidar bu sorunları görmezden geldiği ve eğitimi gelecek nesilleri ideolojik olarak şekillendirme hedefi ile yönlendirdiği, fırsat eşitsizliğini ise ortadan kaldırmadığı sürece bu sorunlar artarak devam edecektir. Biz uyarılarımızı, önerilerimizi, doğruları söylemeye devam edeceğiz" dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık, "Öğrenci geçinemiyor, burs sorunu var, yoksulluk var, kiralar yüksek, aileler zorlanıyor. Öğrencilerde mezun olunca 'iş nasıl bulacağım' umutsuzluğu var ve halen bir istihdam programı yok, geçmişte istihdam programı denilen 22 çalışma da boşa çıktı, plansız giden, eksiklerini görmezden gelen bir eğitim sistemi ya da sistemsizliği var, yönetilemeyen bir ekonomi söz konusu. Tüm bu sorunlara çözüm önerilerimizi söylemiştik ancak gelinen noktada iktidar bu sorunları görmezden geldiği ve eğitimi gelecek nesilleri ideolojik olarak şekillendirme hedefi ile yönlendirdiği, fırsat eşitsizliğini ise ortadan kaldırmadığı sürece bu sorunlar artarak devam edecektir. Biz uyarılarımızı, önerilerimizi, doğruları söylemeye devam edeceğiz" dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık, bugün partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Eğitim sistemine dair değerlendirmelerde bulunan Karabıyık, şunları söyledi:
"MEB'İN ŞAPKASINI ÖNÜNE KOYARAK BİTEN DÖNEMİ DEĞERLENDİRMESİ, GERÇEK BAŞARI VE BAŞARISIZLIKLARI GÖRMESİ GEREKİR"
"Okullar tatile girdi, öğrencilerin bir kısmı tatilde, bir kısmı LGS ve YKS sonuçlarına göre yeni bir eğitim kurumuna yerleşmeye çalışarak, eğitim hayatını sürdürme arzusu içerisinde. Tatil döneminin diğer önemi ise yeni eğitim-öğretim yılına bir hazırlık süreci olması. Yeni başlayacak olan eğitim-öğretim yılının hazırlıklarının yapılacağı, eksiliklerinin giderilebileceği, daha iyi koşulların sağlanabileceği, eğitim-öğretimin kalitesinin arttırılabilmesi, fırsat eşitliğinin sağlanabilmesi için yapılabileceklerin doğru planlanması ve hayata geçirilebilmesi için kullanılabilecek en değerli süre tatil dönemi. Yaz dönemi hazırlığı gelecek eğitim-öğretim yılının nasıl geçeceğini bize gösterir. Bu sürecin çok iyi değerlendirilmesi gerekli. Peki bu süreçte neler yapılmalı, yapılabilmeli? Bugünkü basın açıklamamızda özellikle bu konulara yer vermeye çalışacağız. Öncelikle MEB'in şapkasını önüne koyarak biten dönemi değerlendirmesi, gerçek başarı ve başarısızlıkları görmesi gerekir. Yeni dönemde atamaların yeterli şekilde yapılabilmesi, en az 100 bin öğretmen ataması yapılması gerekir, emekli olan öğretmen sayısının da dikkate alınması burada önemlidir. Yine okula yeni başlayacak olan öğrencilerin kayıtları sorunsuzca halledilebilmesi, velilerden okul ihtiyaçları için kayıt parası vs. adı altında para istenmemesi gerekir. Gelecek yılın ders araç ve gereçlerinin dağıtıma hazır hale getirilmesi, okul binalarının eksiklerinin giderilmesi, onarımlarının yapılması yine yapılacak işlerden bazılarıdır.
"ÖZELLİKLE DEPREM BÖLGESİNDE GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN BARINMA SORUNU VE KİRA SORUNLARININ BAKANLIK TARAFINDAN ÇÖZÜLMESİ GEREKİR"
Özellikle 11 ilimizi etkileyen Kahramanmaraş depremleri sonrasında çok sayıda öğrencimiz eğitim-öğretimlerine bu illerin dışında devam etti. O illerde kalan öğretmenler ve öğrencilerimiz ise eğitim-öğretimlerine sağlam kalan okullar ile barakalarda, çadırlarda ya da geçici amaçla tesisi edilmiş binalarda devam etti. Türkiye'de eğitim sisteminde fırsat eşitsizliği yıllardır yaşanırken zaten Covid-19 pandemisi de tüm önlemlere rağmen bir öğrenme açığı oluşturmuştu, bu kez de deprem yeni öğrenme açığı ve kaybı ortaya çıkarttı. Telafi programları ise bu açığı kapatmakta maalesef yeterli olamadı. Bu konuda Sayın Bakan deprem öncesinde Hatay'da 14 bin 724 derslik bulunduğunu, deprem sonrası yaklaşık 6 bin 700 dersliğin ya yıkıldığını ya da kullanılamaz duruma geldiğini, halen öğretim yapabilir derslik sayısının 8 bin 45 olduğunu açıkladı. Bulunan çözüm ise konteyner ve çadır sayısını arttırmak oldu, kalıcı çözümler için de yatırım programına konulduğunu daha çok sayıda derslik yapılacağı ifade edildi. Ancak 8 ay sonra ne yapıldı, yetişecek mi, belirsizlikler gerçekten çok fazla. Diğer taraftan özellikle de deprem bölgesinde görev yapan öğretmenlerin de barınma sorunu ve kira sorunlarının bakanlık tarafından çözülmesi gerekir.
"LGS SINAVI FIRSAT EŞİTSİZLİĞİNİN NE KADAR DERİNLEŞTİĞİNİ BİR KEZ DAHA GÖZ ÖNÜNE SERİYOR"
Yine önemli bir başlık LGS sınavıydı. Bu sınav fırsat eşitsizliğinin ne kadar derinleştiğini bir kez daha göz önüne seriyor. Neden derseniz; hem her yıl LGS ile okullara giriş sayısı azalsaydı ya da LGS ile öğrenci alan kurum sayısı azalmış olsaydı okullar arasındaki nitelik farkları azalıyor diyebilecektik. Oysa tam tersi artış gösteriyor, bu da okullar arasındaki nitelik farklarının artması, aynı zamanda fırsat eşitsizliğinin de artması anlamında yorumlanabilir. Tabi aynı zamanda ilk defa MEB nitelikli okul-niteliksiz okul tanımını icat etti ki yıllar sonra sadece zorunlu eğitim kapsamındaki okullarda değil yükseköğretim de de nitelikli-niteliksiz bölüm ya da alanlar tanımlandı. Barajın kaldırılması ve sonrasında başarı sırasının geçerli olduğu ve olmadığı alanlar gruplandırılmasında meslek grupları, alanlar nitelikli-niteliksiz olarak sınıflandırıldı.
"İKTİDAR ANAYASA MAHKEMESİ KARARINI BEKLEMEDEN ÖĞRETMEN ÖRGÜTLERİYLE YAN YANA GELEREK YENİ BİR MESLEK KANUNU HAZIRLAMALIDIR"
Bir diğer önemli konu da bu, hiç görüş alınmadan, eleştirilere kulak tıkayarak çıkarılmıştı. Şimdi ise yeni bir meslek kanununa ihtiyaç var; Kariyer Basamakları Sistemi'nin kaldırılması gerekir. Yani İktidar Anayasa Mahkemesi kararını beklemeden öğretmen örgütleriyle yan yana gelerek yeni bir meslek kanunu hazırlamalıdır. Uzman ve başöğretmenlik kaldırılmalı, unvanlar için belirlenen ücretler başvurma koşulu için aranan kıdem ve derecedeki tüm öğretmenlere verilmelidir. Öğretmenliğin apoletlere değil, meslek olarak güçlendirilmeye ihtiyacı vardır.
"ÇEDES PROTOKOLLERİ HEMEN SONLANDIRILMALIDIR"
6 yaşından 19 yaşına kadar zorunlu eğitim uygulaması yapan bir ülkeyiz, çocuklarımızı korumak da Cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerinden biridir. Okullar öğrenci ve öğretmenlere aittir. Öğrenci ve öğretmenlerin dışında sınıflara başka kişilerin girmesi, okulların asıl işi eğitim olmayan kurumlarca faaliyet alanı haline getirilmesi doğru değildir. ÇEDES protokolleri hemen sonlandırılmalıdır. Bu konuda ısrar edilmesi, devam ettirilmesi siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın okullara daha fazla taşınması anlamına gelmektedir. Bu eğitime olumsuz bir darbe daha getirecektir.
"MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI 200 BİN ÖĞRETMENİN SESİNİ DUYMASI GEREKİR"
Yeni öğretim yılına hazırlanırken Milli Eğitim Bakanlığı 200 bin öğretmenini sesini duyması gerekir. Bir kamu hizmeti, bir özel kuruluşa devredilse bile yine kamu hizmetidir ve kamuda geçerli olan hükümler onun için de geçerli olmak zorundadır. 2014 yılında 6528 sayılı kanunun 14.maddesi ile kaldırılan cümle şu; "Okullarda yöneticilik ve eğitim-öğretim hizmeti yapanlara, kıdemlerine göre dengi resmi okullarda ödenen aylık ile sosyal yardım kapsamındaki ek ödeme tutarlarından az ücret verilemez." Bu kanun hükmünün kaldırılmasıyla özel okullarda çalışan öğretmenler asgari ücrete mahkum edilmiş oldu, hatta asgari ücretin altında çalışan öğretmen olduğu bilgilerini de alıyoruz.
"PLANSIZ GİDEN, EKSİKLERİ GÖRMEZDEN GELEN BİR EĞİTİM SİSTEMİ YA DA SİSTEMSİZLİĞİ VAR, YÖNETİLEMEYEN BİR EKONOMİ SÖZ KONUSU"
Yüksek öğretimde ise zaten sorunların biriktiği, nitelik kaybı yaşayan bir yüksek öğretim sisteminden bahsediyoruz. Uluslararası ortamda başarı sırasında gerileyen, her geçen gün öğrencisinin de öğretim elemanı ve akademisyeninin de mutsuzlaştığı, umutsuzlaştığı, öğrenci ve akademisyenin aidiyet duygusunu yitirdiği, atanmış rektörleriyle her geçen gün olumsuz uygulamaların, ilan ve atamaların sayısının arttığı bir sistemden söz ediyoruz. Saraya bağlı karar veren, gençlerin maksimum yararı, üreten bir Türkiye'nin kalkınma stratejisine yönelmeyen bir sistemden bahsediyoruz. Ne gördük MEB deprem sonrası okulları bir şekilde devam ettirirken, YÖK eğitimi durdurdu, sonra yurtları boşalttırıldı, uzaktan eğitime geçti, sık sık karar değişikliği ve uygulama farklılıkları da yaşanarak öğrenciler mağdur edildi. Ardında yeni bir eğitim dönemi başlarken sorunlar yine görmezden geliniyor, başarılıymış görünümü sergilenmeye çalışılıyor, yurt sorunu, barınma sorunu yokmuş gibi gösteriliyor. Bu konuda odadaki yatak sayıları arttırılarak kapasite yaratılması başarı gibi anlatılıyor. Öğrenci geçinemiyor, burs sorunu var, yoksulluk var, kiralar yüksek, aileler zorlanıyor. Öğrencilerde mezun olunca 'iş nasıl bulacağım' umutsuzluğu var ve halen bir istihdam programı yok, geçmişte istihdam programı denilen 22 çalışma da boşa çıktı, plansız giden, eksiklerini görmezden gelen bir eğitim sistemi ya da sistemsizliği var, yönetilemeyen bir ekonomi söz konusu. Tüm bu sorunlara çözüm önerilerimizi söylemiştik ancak gelinen noktada iktidar bu sorunları görmezden geldiği ve eğitimi gelecek nesilleri ideolojik olarak şekillendirme hedefi ile yönlendirdiği, fırsat eşitsizliğini ise ortadan kaldırmadığı sürece bu sorunlar artarak devam edecektir. Biz uyarılarımızı, önerilerimizi, doğruları söylemeye devam edeceğiz."