Karahisari Mushafı'nın Tıpkı Basımı Tanıtıldı
Başbakan Ahmet Davutoğlu, kul ve yürüttükleri devlet sorumluluğu olarak görevlerinin geleneksel sanatları desteklemek ve gelecek nesillere aktaracak imkanları bulmak olduğunu belirtti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, kul ve yürüttükleri devlet sorumluluğu olarak görevlerinin geleneksel sanatları desteklemek ve gelecek nesillere aktaracak imkanları bulmak olduğunu belirtti.
Davutoğlu, Topkapı Sarayı Zülüflü Baltacılar Koğuşu'nda düzenlenen Karahisari Mushafı Baskısı'nın tanıtımında konuştu.
Hattın, orta çağda modern resmin dini mekanlarda kullanılmasının aksine bir şey empoze etmediğini dile getirerek, katedrallerde, kiliselerde melek ve şeytan simgelerinin farklı yüz ifadeleriyle gösterildiğini anlattı.
Kurtuba Camisi'ni ziyaret ettiğinde iki ayrı dünyanın nasıl aynı mekanda bir arada bulunup da birbiriyle hiçbir zaman buluşamadığını fark etiğini ifade eden Davutoğlu, şunları anlattı:
"Ortaçağ'ın zirvesinde estetiğin zirvesi olan o caminin, maalesef bu nurdan nasiplenmeyenlerin eline geçtiğinde, en önemli mucizesi ışıkla güneşle olan ilişkisidir ve neresinde olursa olsun nur saçan ve ışığın içeride yansıması mucizevi özelliği olan Kurtuba Camisi'nin, sırf içeriye ışık girmesin diye bütün pencereleri kapatılmıştır, örülmüştür duvar şeklinde. Caminin içine bir ucube şeklinde yerleştirilen katedral karanlık olması gerektiği için caminin nuru kapatılmıştır. Orada bir tarafta son derece basit ama basit olduğu kadar da insan ruhuna hitap eden eski Kurtuba Camisi vardır, sizi alıp götürür. Sanki mihraba doğru yürüseniz hiç mihraba ulaşamayacaksınız gibi alır sizi mihrabın derinliğine doğru götürür. Diğer tarafta tam içine yerleştirilen katedralde ise sizi neredeyse boğmaya çalışan figürler yer alır. Bir tarafta hattın kendisini içine çeken, sizinle buluşan özellikleri, diğer taraftan ister melek ister şeytan ya da iblis formunda olsun mutlaka size, zihninize bir şey empoze etmeye çalışan yaklaşım."
Başbakan Davutoğlu, hattın insanı tefekküre, bir manevi serüvene davet ettiğini belirterek, "Diğerinde ise taraflar bellidir, yolculuğa gerek yoktur, sadece korkmanız gerekir ya da sevmeniz gerekir. Niçin korkacağınızı, niçin seveceğinizi düşünmeden buna tabi olmanız gerekir. Çünkü apayrı iki zihnin, iki vahiy anlayışının forma, sanata yansıması" dedi.
"Hat eserlerin olmadığı, bir şekilde keşke her evde olabilse el yazması Kur'an-ı Kerimler ama bugün olduğu gibi tıpkı basım Kur'an-ı Kerimlerin o güzel mushafı şeriflerin olmadığı evlerde bir nasipsizlik vardır" ifadesini kullanan Davutoğlu, bunların hakkıyla sanat değeri olarak da muhafaza edilirse, en nasipsiz sanılan mekanlara bile hat ile nasip, ruhaniyet geldiğini ve kişinin hata ne kadar yabancı olursa olsun ondan etkilenmemesinin mümkün olmadığını söyledi.
Davutoğlu, sanat eserlerinin zihinde bıraktığı izlenimden birinin, tarih anlayışı ve tarihin zirve dönemleriyle ilgili yansıması olduğunu kaydederek, medeniyetlerinin her alanda zirveyi yakaladığı ve derinlikle buluşturduğu dönemin 16. yüzyıl olduğunu belirtti.
Bir medeniyetin doğuş esnasında ürettiği form ya da estetiği geliştirerek, dünyada bir siyasi nizam kurmasıyla bir sanat anlayışını, zihniyetini inşa etmesi arasında irtibat bulunduğuna değinen Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Şunu diyemeyiz: Öylesine büyük bir siyasal düzen kuralım ki aynı anda sanatın o kadar da gelişmesine gerek yok, bilginin gelişmesine gerek yok, muhteşem ordular oluşturalım ama sanat primitif de olsa olabilir veya ihmal edilebilir. Böyle bir düzenin yaşaması mümkün değil. Niye Moğollar uzun dönemli bir devlet geleneği kuramadılar? Çünkü Moğolların, ilk aşamasında söylüyorum, Bağdat'ı yıkarken ya da başka süreçlerde bir Karahisari sanatkarı yoktu ya da Mimar Sinan'ı yoktu. Kayı Boyu'ndan, bir boydan bir devlete gidişin adım adım serüveni incelendiğinde aslında her alanda kemale doğru bir yönelişin izleri görülür. Karahisari, bu kemalin hattaki güneşidir."
"30 yılda yeniden ihya faaliyeti başladı"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, gelenek sahibi olmayan bir kültürel havzanın, medeniyet üretmesinin ve kendisini devam ettirebilmesinin mümkün olmadığını belirtti.
Geleneğin "Ortak aklın tekrar tekrar üretilmesi" ya da "nesilden nesile intikal eden bir tevatür, bir ortak akıl" olarak anlaşılabildiğini vurgulayan Davutoğlu, "Gelenek, kesintiye uğradığında bir toplumun, bir kültürün, bir medeniyetin can damarlarının yok olduğu, süregittiğinde bile en karanlık dönemlerde dahi yeniden o medeniyetin ihya ve inşa ümidini taşıdığı temel husustur" dedi.
Bunun en çarpıcı misalinin hat sanatının ve diğer klasik sanatların yakın zamana kadar yaşadığı "inkıta ve fetret dönemi" olduğunu kaydeden Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"Nasıl medeniyetimiz görünüşte zahiren bir duraklama, bir aksaklık dönemi içine girmişse yansıması hat ve klasik sanatlarımızda görüldü. Hattat Hamid'in ve bir çok o dönem bu sanatı muhafaza etmek isteyen 50'li 60'lı yıllarda ki burada da o dönemden hocalarımız var, nasıl zor şartlarda bu sanatı sürdürebilmek için çaba sarfettiklerini biz üniversite okuduğumuz yıllardan biliriz. 60'lı 70'li yıllarda 'Bu sanatın geleceği ne olacak?' diye ciddi bir kaygı vardı. Bu kadar büyük şaheserler ortaya koymuş olan hat geleneğimiz bir inkıtaya, bir fetrete hatta tümüyle yok olmaya ya da tasfiye ihtimaliyle karşı karşıyaydı. Hamdolsun 30 yılda öylesine büyük bir yeniden ihya faaliyeti başladı ki bu sanatta... Bazı uluslararası toplantılarda Dışişleri Bakanıyken muhatabım Dışişleri Bakanı gelip bana Türkiye'deki hattatları sorarlardı. Birleşik Arap Emirlikleri'nin bir Kültür Bakanı vardı dostumuz, en yeni Türkiye'deki hat eserlerini bilir, bulmaya çalışırdı. Ortadoğu'daki bir çok devletin üst düzey yetkilileri bizden fikir almaya çalışırdı, 'Acaba şu hattata nasıl ulaşabilirim?' ya da 'Şu eseri nasıl temin edebilirim?' diye."
Hat sanatının Ahmed Karahisari ve benzerlerinin oluşturdukları gelenek sayesinde tasfiye çabalarına ve ihmale rağmen ayakta kalabildiğini aktaran Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Çünkü Musaf-ı Şerif'i yazanlar, dua ederlerken bunu ebediyete kadar sürmesi için dua ettiklerinden, bu sanatlar doğrudan Rabbimizin koruması altındadır. O koruma sebebiyledir ki, bitti sanıldığı yerden tekrar neşvünema bulmuşlardır. O koruma sabit kalmakla ve ona imanımız tam olmakla birlikte bizim kul olarak ve bugün yürüttüğümüz devlet sorumluluğumuz olarak görevimiz bu sanatları desteklemek, bu sanatları ne olursa olsun bir gelenek olarak gelecek nesillere aktaracak bütün imkanları her ne surette olursa olsun bulmak ve geliştirmektir. Hiçbir şekilde de bundan taviz vermeyiz, bunu ihmal etmeyiz."
"Karahisari'nin alın terine vefa borcumuz"
Klasik Türk Sanatları Vakfı ve benzer vakıfların sivil inisiyatif olarak klasik sanatların korunması konusunda çok önemli çalışmalar gerçekleştirdiklerini vurgulayan Davutoğlu, "Ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak buna gönül vermiş bir kardeşiniz olarak da bir kez daha bu şekilde gayretler içinde olan bütün vakıfların yanında olacağımızı ifade etmek istiyorum. Bu bizim Karahisari'nin o alın terine, gönül emeğine ve güzel gözüne, göz nuruna olan vefa borcumuzdur. Bu vefa borcunu yerine getirmek için gayret sarfeden bütün arkadaşlarımıza, vakıflarımıza teşekkür ediyorum, bu mekanda bir dönemin nizamı aleminin merkezi olan bu mekanda bütün dünyaya şems anlamında bir güneş, bir nur gibi saçılmasını ümit ettiğimiz bu hikmet ve irfan deryasının gelecek nesillere aktarılması için rabbimizin bize güç vermesini niyaz ediyorum" diyerek sözlerini tamamladı.
Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programın ardından Başbakan Davutoğlu, kürsünün yanında bulunan, Ahmet Karahisari tarafından yazılan Mushaf-ı Şerif'in tıpkı basımını beraberindekilerle inceledi.
Etkinliğe Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu, Başbakan yardımcıları Bülent Arınç ve Numan Kurtulmuş, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdür Ahmet Emre Bilgili, AK Parti İstanbul İl Başkanı Selim Temurci, işadamı Erdoğan Demirören, tarihçi yazar ve akademisyen İlber Ortaylı, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, yazarlar Mehmet Şevket Eygi ve Ahmet Taşgetiren ile çok sayıda davetli katıldı.
(Bitti)