Görüş - Trump ve ABD Demokrasisinin Geleceği
HÜSEYİN - Başkan Donald Trump'ın ABD'li destekçileri, onun 'her şeyi olduğu gibi söyleyen' dürüst bir adam olduğuna inandıklarından dolayı, kendisini ortalama politikacılara tercih ediyor olabilirler.
HÜSEYİN ABDÜL-HÜSEYİN - Başkan Donald Trump'ın ABD'li destekçileri, onun 'her şeyi olduğu gibi söyleyen' dürüst bir adam olduğuna inandıklarından dolayı, kendisini ortalama politikacılara tercih ediyor olabilirler. Kendisine bağışçılardan bağımsız hareket imkanı veren bir servetin sahibi olan Trump, sözüm ona halkın aklından geçenlere göre konuşan, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerden oluşan siyasi nizama -en sonunda- kafa tutabilen bir başkan.
Trump da kendince 'halkın kurtarıcısı' rolünden zevk alıyor gibi duruyor. Bu ününün gereğini yerine getirebilmek için, başkanlığının, iktidarın ait olduğu yere, yani halka iade edileceği bir başkanlık olacağını ilan etti. Trump'ın Amerikalılarla Twitter üzerinden iletişim kurma ısrarı da, kendisini medyanın editöryel allaması-pullaması olmaksızın, 'halka doğrudan hitap eden başkan' olarak algıladığını gösteriyor. Hakikaten de Trump o denli popülist bir hale geldi ki medyaya saldırmayı en büyük önceliği kıldı. Hatta bu konuda medyayı "Amerikan halkının düşmanı" ilan edecek kadar ileri gitti.
- 'Yenilikçi yönetim' yanılgısı
Ama son derecede varlıklı olan Trump'ın ve onun genelde fakir olan destekçilerinin 'yenilikçi yönetim' olarak gördükleri şey, aslında bizlere, Avrupa'nın geçen yüzyılın erken ve orta dönemlerindeki faşist rejimlerini anımsatıyor.
Geçtiğimiz yüzyılın en hatırı sayılır siyaset bilimcilerinden biri olan Hannah Arendt, faşizmin yükselişinden önceki dönemde, bazı Avrupa ülkelerinde "Haddinden fazla zengin olanlarla haddinden fazla fakir olanların arasında teessüs eden bir ittifakın, pan-hareketlere dönüşerek etkin bir hale geldiğini" yazmıştı. Arendt, "Bu hareketlerin amacının iç ve dış siyaseti, ulusu, yabancı toprakların yağmalanması ve yabancı halkların daimi bir alçalmaya/yozlaşmaya mahkum edilmesi için örgütleyebilecek şekilde birleştirmek" olduğunu savunuyordu.
Arendt'in teorik bakış açısı, yankılarını Trump'ın söyleminde buluyor. ABD başkanı, daha şimdiden iç ve dış siyaseti defaatle karıştırmış bulunuyor. Muhafazakar Siyasal Eylem Konferansı'nda (CPAC) yaptığı konuşmada Trump, Ortadoğu'da verilen savaşların ABD'ye tam 6 trilyon dolara mal olduğunu söyledi. Şayet ülke içinde kullanılabilmiş olsaydı, bu paranın Amerikalılar için harikalar yaratmış olabileceğini ifade etti. Trump, kendi 'katkı paylarını' ödemedikleri için, NATO üyeleri de dahil olmak üzere, Amerika'nın müttefiklerini sıklıkla azarladı. Açıktan Irak "petrolünün alınması" çağrısında bulundu.
Arendt ayrıca The Origins of Totalitarianism (Totalitarizmin Kaynakları) isimli üç ciltlik ve bir klasik olmuş kitabında, genelde Trump gibi popülistleri iktidara taşıyan "kalabalıkların, her sınıfın cüruf katmanından oluştuğunu" yazmıştı. Bu bileşim, Arendt'in yazdığına göre, "bu kalabalıkların ve onların temsilcilerinin sınıf farklılıklarını ortadan kaldırmış olduğu ve sınıflara bölünmüş ulusun dışında duranların, halkın bozulmuş hali ve kötü bir taklidi olmaktan ziyade bizzat kendisi olduğu görüntüsüne" sebebiyet vermektedir.
- Burjuvazinin büyük hatası
Arendt, Avrupa tarihçilerinin 20. yüzyılın başlarında "demokrasinin, kalabalıklardan çıkan despotların sonradan sırtını demokrasiye dayadığı bir tür despotizme dönüştürülmesi imkanını" tespit ettikleri argümanını dillendirmiştir. Ama hepsi bu kadar değildi. Burjuvazi, kendi mali çıkarlarını ilerletebilmek için kalabalığı kullanabileceğine inanıyordu. "Yüksek toplumun yeraltına artan derecede duyduğu hayranlığa, ahlakla ilgili her türlü konuda yaptığı kesintisiz, adım adım geriye gidişe ve anarşik şüphecilikten giderek artan bir lezzet almasına" atıfta bulunan Arendt şöyle ekliyordu: Burjuvazinin "devleti ve onun şiddet enstrümanlarını kendi ekonomik maksatları için" kullanma teşebbüsleri "her zaman yüzde 50 başarıya ulaşmıştır. Ta ki Alman burjuvası bir risk alarak bütün ümitlerini Hitler hareketine bağlayana ve devleti kalabalıkların yardımıyla yönetme emeline sahip olana kadar. Ancak sonra artık çok geç kalınmış olduğu anlaşılmıştır."
Zengin Amerikalılar, birkaç on senedir 'kalabalıklarla' işbirliği içinde hareket ettiler. Zengin Amerikalılar genelde popülist toplumsal ve ırkçı söyleme müracaat eder ve bu söylemi, fakir 'kalabalıkların' zararına olacak şekilde zenginlerin lehine işlev gören vergileri düşürmek ve devlet kontrollerinin tedricen kaldırılması gibi ekonomik teorilerle harmanlarlar. Trump'ın kabinesine yarım düzine milyarderi ve Wall Street devini ataması, Arendt'in "zenginlerin, kendileri kar edecek şekilde fakirleri galeyana getirdiği" argümanını doğruluyor.
- "İlkesiz siyaset"
Son olarak Arendt, "ilkesiz siyasetin" herhangi bir demokraside, "her türlü ilkeden azade bir halk kitlesi olmaksızın oynanamayacağına" inanıyordu. Cumhuriyetçiler, entelektüelleri ve elitleri onlarca sene azarladıktan sonra bu hali oluşturmakta şimdiye kadar başarılı oldular; Trump da bu süreci, seçim sonuçlarını önceden tahmin edenlerin ve medyanın peşine düşerek takviye etti. 'Demokrasinin kurallarının' altını oyarak ve kendi 'alternatif gerçekler' dünyasını yaratarak Trump, gerçekten de 'kendilerine ancak ırkçı doktrinlerle ilham verilebilecek' bir halk kalabalığını daha kolay kullanabileceği bir vasat oluşturmuş bulunuyor.
1970'lerde vefat etmiş bir siyaset bilimcinin kulağa kehanet gibi gelebilecek bu öngörüleri, aslında sadece faşizmin yükselişine dair tipik bir örneğe ilişkin tanımlardı Arendt'in tanımladığı unsurlar, Cumhuriyetçi siyasetin son 30 seneki haline tamamen uyuyor. Trump'ın yaptığı da bu siyaseti güçlendirmek ve daha ana akım ve kabul edilebilir kılmak oldu.
- Trump'la birlikte yükselişe geçen nefret suçları
Avrupa'da faşizmin yükselişiyle birlikte anti-semitizmin tavan yapması gibi, ABD'de de Trump'ın yükselişiyle birlikte nefret suçlarında büyük bir artış yaşandı. Ekim ayında Huffington Post, Amerika genelinde işlenen nefret suçlarında yüzde 6'lık bir artış olduğunu, ama özellikle 2001 sonrası için bir rekor anlamına gelecek şekilde, Müslümanlara karşı işlenen suçlarda yüzde 89 gibi çok büyük bir artış yaşandığını kaydetti. Huffington Post'a göre, haberin yapıldığı tarih itibariyle Yahudiler "hala din kaynaklı nefret suçlarında en sık hedeflenen zümre" idi.
Aynı ay, Politico'nun On the Media isimli blogunun editörü olan Amerikalı-Yahudi Hadas Gold'a Twitter üzerinden, alnında kanlı bir kurşun deliği ve göğsünde Nazi Almanya'sındaki Yahudilerin taktığı sarı yıldızdan olacak şekilde 'photoshoplanmış' halde kendisinin bir fotoğrafı gönderildi. "Bizim adamımız Trump'la uğraşma, yoksa kampa gönderileceklerin oluşturacağı kuyrukta başı sen çekersin" diyordu tweet. Devamında da "Aliyah (İsrail'e göç et) veya duvarın önüne dizilenlere katıl, tercih senin" yazıyordu.
CNN'in haberine göre, ocak ayı ortalarında, Washington eyaletindeki Seattle kentinin dış kesiminde bir cami yakıldı. Time dergisinin haberine göre, onun üstünden daha iki hafta geçmeden bir yangın Victoria Texas'taki bir camiyi "tamamen yok etti". Aynı cami ondan önceki hafta da hırsızların hedefi olmuştu.
Amerika'nın Müslümanlarına, Yahudilerine ve gazetecilere yönelik nefret suçları, Trump bu gruplara nefret kustuğu sürece muhtemelen devam edecek, hatta daha da yoğunlaşacak.
- ABD'yi bekleyen tehlike
Demokrat Partililerin de aralarında bulunduğu birçok Amerikalı, Amerikalı yuttaşlarına, Trump'la, tarihin en kanlı diktatörlerinden biri olan Almanya'nın Hitler'i arasında paralellikler kurmaktan kaçınmaları çağrısında bulunuyor. Bu çağrının sebebi olan argümana göre bu tarz karşılaştırmalar yapmak, Hitler'in kanlı cinayetlerinin ciddiyet derecesini azaltmaya yarayacaktır.
Trump'ın Hitler'e dönüşmekten hala çok uzaklarda olduğu doğru olsa da, bir siyaset bilimci Trump'ın yükselişinde benzer bir faşizmden unsurlar bulabilir ki bu unsurlar, kontrolsüz bırakıldıkları takdirde, Amerikan demokrasinin mahiyetinde daha da büyük değişikliklerin yolunu açabilirler. Sonuçta Almanya hem küçük ve önemsiz hem de tesadüfi bir dizi olayın gerçekleşmesi neticesinde, kendisinin ve kendisiyle birlikte dünyanın, tarihin en karanlık safhalarından birine sürüklenme sebebi olan Nazizme bile bile sapmamıştı.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
[Washington'da ikamet eden Hüseyin Abdül-Hüseyin, Londra merkezli düşünce kuruluşu Chatham House'da misafir araştırmacı olarak görev yaptı; Arap medyasının yanı sıra New York Times, Washington Post, Christian Science Monitor, USA Today gibi gazetelere makaleler yazmakta, CNN, BBC gibi önde gelen televizyon kanallarında Ortadoğu analizleri yapmaktadır]
"Görüş" başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.