Erkan Baş: "Cumhurbaşkanı'nın Maaşına Otomatik Zam Yapılıyor.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, İstanbul Bahçelievler’deki bir pazar yerinde yaptığı konuşmada, “Asgari ücretliye 3 lira zam yapmamak için 40 takla atıyor. Emekliye 5 lira daha vermeyelim diye söylemedikleri yalan kalmıyor ama bütün milletvekillerine otomatik zam yapılıyor. Cumhurbaşkanının maaşına otomatik olarak zam yapılıyor. Hem emekli maaşı alıyor hem Cumhurbaşkanı maaşı alıyor, 100 binlerce lira para alıyor. Şurada emekli bir kilo domates alamıyor. Lanet olsun böyle düzene” dedi.
Haber: ÇAĞATAN AKYOL - Kamera: ONUR DURSUN
(İSTANBUL) - Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, İstanbul Bahçelievler'deki bir pazar yerinde yaptığı konuşmada, "Asgari ücretliye 3 lira zam yapmamak için 40 takla atıyor. Emekliye 5 lira daha vermeyelim diye söylemedikleri yalan kalmıyor ama bütün milletvekillerine otomatik zam yapılıyor. Cumhurbaşkanının maaşına otomatik olarak zam yapılıyor. Hem emekli maaşı alıyor hem Cumhurbaşkanı maaşı alıyor, 100 binlerce lira para alıyor. Şurada emekli bir kilo domates alamıyor. Lanet olsun böyle düzene" dedi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, İstanbul'un Bahçelievler ilçesindeki bir pazar yerini ziyaret etti. Yurttaşlarla ve pazarcı esnafıyla bir süre sohbet eden Baş, pazar yerini gezdikten sonra açıklama yaptı.
"Türkiye'de artık vatandaşın sesini duyurma imkanı kalmadığı için ülkeyi bir yangın yerine çevirmiş olan iktidar; vatandaşın biriken tepkisi, öfkesi, diğer yurttaşlarla buluşup bunların iktidarını tehdit etmesin diye her yeri kapattı" diyen Baş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Televizyonlar, gazeteler ülke gerçeklerinden bahsetmiyor. Bu sorunları çözmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisi, yani milletin seçip vekillerini gönderdiği Türkiye Büyük Millet Meclisi de adeta sarayın noterine çevrilmiş durumda. Hiçbir gerçek sorunu, halkın ihtiyaç duyduğu çözümleri gündemine almıyor. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak durum ne olursa olsun, bu iktidarın halkı ezen, halkı susturan, halkı açlığa, yoksulluğa, sefalete mahküm eden politikalarına karşı sesimizi yükseltmeye devam etmekte kararlıyız. Her ne olursa olsun alışmayacağız, susmayacağız, yılmayacağız, teslim olmayacağız bu iktidara. Bunun yollarını aramaya devam ediyoruz. Eğer Meclis'te bizi konuşturmuyorlarsa, televizyonlarında konuşturmuyorlarsa, gazetelerinde konuşturmuyorlarsa biz de gerekirse kapı kapı gezeriz, gerekirse atölye atölye gezeriz, gerekirse pazara markete tek tek gider, bütün yurttaşlarla onların elimizden geldiğince derdine ortak olmaya çalışız, elimizden geldiğince sözünü yükseltmeye, onun öfkesini, yüreğinden çıkan sesi başka yurttaşlarla buluşturmaya çalışırız.
"Bütün pazarlar müzeye benziyor, insanlar uzaktan tezgaha bakıyor"
Biraz önce pazarı gezdik. Türkiye'deki bütün pazarlarda, gittiğimiz her yerde aynı şeyi görüyoruz. Bir kere pazar, artık alışveriş yapılabilen bir yer olmaktan çıkmış. Vatandaş pazara geliyor bir umut. Acaba evime biraz meyve sebze götürebilir miyim; bu akşam, yarın yiyebileceğimiz bir şeyleri alacak durumumuz var mıdır diye pazara geliyor. İstanbul'un bu belki de gezdiğim 8, 10, 15'inci pazarı. Bütün pazarlar, ayıptır söylemesi, müzeye benziyor. İnsanlar geliyor, uzaktan tezgaha bakıyor. Bütün pazarı geziyor, sonra bir daha geziyor. Sonra şu pazardan çıkan insanlara bakın. Çok büyük bir çoğunluğu eli ya boş gidiyor ya da sadece eli boş gitmesin diye bulduğu en ucuz şey neyse onu da yarım kilo, bir kilo alabiliyorsa alıp bu pazarı terk ediyor. Memleketin geldiği durumu anlamak istiyorsanız buradan bütün siyasetçilere, bütün araştırmacılara, bütün gazetecilere sesleniyorum. Memleketin geldiği durumu anlamak istiyorsanız şu pazarları bir gezin. Pazarda pazarcı esnafı kazanamıyor. Üreten köylü kazanamıyor. Şehirdeki işçi, emekli, memur o da alışveriş yapamıyor.
"6-7 yaşında kardeşlerimiz pazarda çalışmak durumunda kalmış"
Sonuçta gördüğümüz tablo şu; Türkiye'nin içinden geçtiği bu karanlık günlerde bir avuç azgın azınlık, bir avuç para babası zengin, her gün daha zengin olurken biz hepimiz yarın, bugünden daha yoksul olacağız. Bugün dünden daha yoksuluz. Elimizde, avucumuzda hiçbir imkanımız kalmamış durumda. Yaz ayları geldi. Ne olması lazım, çocukların tatil yapması lazım ama şurada pazar tezgahını gezin. Her tezgahta ilkokul öğrencisi, ortaokul öğrencisi, gencecik çocuklar... Normalde belki bir yaz okulunda, belki bir kreşte, belki bir parkta, bahçede, ormanda, tatilde olması gereken 6-7 yaşında kardeşlerimiz, 3 kuruş harçlık kazanalım, evimizin ekonomisine birazcık katkımız olsun diye pazar tezgahlarında çalışmak durumunda kalmışlar. Bu ülke 6-7 yaşındaki çocuklarına çocukluğunu yaşatamıyorsa daha neyi tartışıyoruz? Çocuklarımız çocukluğunu bile yaşayamıyorlarsa o ülkede insanların yaşamının nasıl olduğunu tartışmanın bile bir anlamı kalmamıştır. O yüzden açık ve net söylüyoruz. Türkiye'de iktidar tarafından bilinçli olarak sürdürülen bir ekonomik yıkım politikası vardır. Bu iktidarın, Tayyip Erdoğan'ın, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ve onların Bakanı Mehmet Şimşek'in uyguladığı ekonomi politikasının özü ve özeti; yoksuldan, emekçiden, halktan alan zenginlere, milyonerlere daha fazla para aktaran bir ekonomik sistemdir.
"Bu sefalet düzenine mahküm değiliz"
Eğer gerçekten çözüm arıyorsak, eğer gerçekten çare arıyorsak yapılması gereken şey; yoksul, emekçi halkın sırtına, boğazına basmak değil, bu ülkenin bütün zenginliklerini hak etmedikleri halde gasp eden zenginlerin artık bedel ödeme zamanı gelmiştir. Yani bu memlekette pandemi oluyor, siz daha zengin oluyorsunuz; ekonomik kriz oluyor, siz daha zengin oluyorsunuz. Milyonlarca insan işsiz kalıyor, siz daha zengin oluyorsunuz. Milyonlarca insan çoluğuna çocuğuna bir kuru ekmek alamayacak hale geliyor. Şurada 8 yaşında çocuklar pazarlarda çalışmak zorunda kalıyor. Şurada tezgah açmak zorunda kalacak. Ondan sonra bir avuç zengin, servetlerine servet katıp yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında bir hayatı devam ettirecekler. Bizim istirahat edemediğimiz yerde zenginler de rahat edemeyecek. Biz dinlenemiyorsak zenginler de evlerinde rahat rahat dinlenemeyecekler. Yani bu adaletsizlik, bu haksızlıkları, bu yolsuzlukları, bu hırsızlıkları artık boğazımıza kadar geldi demiyorum, boyumuzu açtı. Biz bu sefalet düzenine mahküm değiliz. Günde şu pazarda alışveriş yapmaya çalışan, bir kilo domates alırken kırk kere düşünmek zorunda kalan Ahmet abi günde 10-12 saat fabrikada ömür çürütüyor.
"Sadaka değil, hakkımızı istiyoruz"
İnsanlar 10, 20, 30 yıl çalışıyorlar. Devlete vergilerini, sigorta primlerini ödüyorlar. Ondan sonra yaşları geliyor, sağlıkları el vermiyor. Artık çalışamayacak hale geliyorlar. İnsanları 10 bin liraya mahküm eden utanmazlar yönetiyor bu ülkeyi. Biz buna izin vermeyeceğiz. Her yerde herkesin gözünün içine bakarak söylüyorum. Asgari ücretliye 3 lira zam yapmamak için 40 takla atıyor. Emekliye 5 lira daha vermeyelim diye söylemedikleri yalan kalmıyor ama bütün milletvekillerine otomatik zam maaşı yapılıyor. Bütün bakanlara maaşına zam yapılıyor. Cumhurbaşkanının maaşına otomatik olarak zam yapılıyor. Hem emekli maaşı alıyor hem Cumhurbaşkanı maaşı alıyor, 100 binlerce lira para alıyor. Şurada emekli bir kilo domates alamıyor. Lanet olsun böyle düzene. Bizim bu gerçekleri yurttaşlarla buluşturmamıza, bizim bu gerçekleri her yerde anlatmamıza, bizim çoluğumuzun çocuğumuzun geleceğini bu haramilere yedirmeme mücadelemize tüm yurttaşlarımızın desteğini bekliyorum. Emekliler, asgari ücretliler, alın teriyle yaşayan herkes için söylüyorum. Biz kimseden sadaka istemiyoruz. Biz hakkımız olanı istiyoruz. Hakkımız olanı da söke söke almasını biliriz.
"Kısa çöp, uzun çöpten hakkını alacak"
Yeter artık. Sanki vatandaşa babasının tarlasından getirdiğini verecekmiş gibi muamele ediyor. Bugün iktidarda olan parti daha kurulmadan önce bu pazarda şimdi iki kilo meyve sebze almak için 1,5 saat gezen amcam fabrikada çalışıyordu, alın teri döküyordu, emek veriyordu, devlete vergisini veriyordu. Bu insanlar yıllarca belki çocuklarından, sevdiklerinden vakit ayırarak fazla mesailer yaptılar. Gündüz, daha güneş doğmadan işine gitti; gece, güneş battıktan sonra evine geldi. Gün yüzü görmeden çalışan insanlardan bahsediyoruz ama bugün bu yaşadığımız, bu bize yaşatılmak istenen hak ettiğimiz değil. O yüzden de söylüyorum. Diyorum ki artık kısa çöp uzun çöpten hakkını alacak. Biz bu yağma düzenine, bu talan düzenine, bu hırsız düzenine, bu haramilerin düzenine son vermeye geldik. İnanıyorum, hep beraber, el ele, kol kola, omuz omuza, yürek yüreğe duracağız ve bu hırsızların saltanatına son vereceğiz. Artık emekçinin, artık halkın yöneteceği günler gelecek. Ne yaparlarsa yapsınlar biz bu mücadelede kararlıyız. Biz bu mücadelede inatçıyız. Sonuna kadar gideceğiz. Görelim bakalım el mi yaman bey mi yaman? Hep beraber göreceğiz."