Diyarbakırlı arkeolog, öğrenci olarak adım attığı tarihi Zerzevan Kalesi'nin "alan sorumlusu" oldu (1)
Diyarbakırlı arkeolog Fatma Durma, öğrenciyken kazı çalışmalarına katıldığı yaklaşık 3 bin yıllık Zerzevan Kalesi'nde "alan sorumlusu" oldu.
Diyarbakırlı arkeolog Fatma Durma, öğrenciyken kazı çalışmalarına katıldığı yaklaşık 3 bin yıllık Zerzevan Kalesi'nde "alan sorumlusu" oldu.
Çınar ilçesine 13 kilometre uzaklıktaki Demirölçek Mahallesi yakınlarında bulunan, Roma İmparatorluğu döneminde "askeri yerleşim" olarak kullanılan Zerzevan Kalesi'nde, Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinesinde Valilik, Türkiye İş Kurumu, Diyarbakır Müzesi, Büyükşehir Belediyesi, Çınar Kaymakamlığı, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği, Dicle Üniversitesi (DÜ), Karacadağ Kalkınma Ajansı ve Safir Tuz'un desteğiyle 2014 yılında başlatılan kazı çalışmaları sürüyor.
Yaklaşık 60 dönüm alanda DÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aytaç Coşkun başkanlığında yürütülen kazı çalışmalarında bugüne kadar 12-15 metre yüksekliğinde ve 1200 metre uzunluğunda sur kalıntısı, 21 metre yüksekliğinde gözetleme ve savunma kulesi, kilise, yönetim binası, konutlar, tahıl ve silah depoları, yer altı ibadethanesi, sığınak, kaya mezarları, su kanalları ile 54 su sarnıcı ve Mithras yer altı tapınağı ortaya çıkarıldı.
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alan tarihi kalede 7 yıldır, haftanın 6 gününü geçiren 30 kişilik ekipte yer alan arkeologlardan biri de DÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünden mezun olan Fatma Duran.
Durma, 7 yıl önce öğrencilik yıllarında görme fırsatı bulduğu tarihi kaledeki uygulamalı eğitimleri sürerken üniversiteden mezun oldu, DÜ Sosyal Bilimler Enstitüsünde klasik arkeoloji alanında yüksek lisans yaptı. Doktorasını de tamamlayan Durma, Zerzevan Kalesinde alan sorumlusu olarak kazılara katılmaya başladı.
"Keşfedilmeyeni gün yüzüne çıkarmanın heyecanıyla araziye gidiyorsunuz"
Fatma Durma, AA muhabirine, Diyarbakır'ın tarihi Sur ilçesinde doğup büyüdüğünü belirterek, mimari yapılarla iç içe bir ortamda yaşadığını, bundan dolayı arkeolog olmayı tercih ettiğini söyledi.
Keşfedilmeyenin gün yüzüne çıkarmanın verdiği mutluluğu gördükten sonra arkeolojiye olan bağlılığının daha da arttığını ifade eden Durma, seçtiği bu bölümdeki eğitiminin lisans, yüksek lisans ve doktora süreci olarak devam ettiğini belirtti.
Durma, kaleye 7 yıl önce ilk çıktığında heyecan duyduğunu belirterek, o günlerde yaşadığı duygularını şöyle anlattı:
"Buradaki kiliseyi ilk gördüğümde bütün heyecanımı ve yorgunluğumu unuttum. İlk kez böyle bir klasik yapıda çalışacaktım. Her gün güneşin ilk ışıklarıyla uyanıyorsunuz. Keşfedilmeyeni gün yüzüne çıkarmanın heyecanıyla araziye gidiyorsunuz ve o heyecan bitmiyor, sürekli devam ediyor. Arazide binlerce yıl önce dokunulan eserlere ilk siz dokunuyorsunuz. Arşiv çalışmasını yapıyorsunuz. Bu benim hayatımda çok etkili oldu."
Bulduğu ok uçları tez konusu oldu
Kalede alan temizliği yaparken bulduğu ok uçlarını yüksek lisansta tez konusu olarak seçtiğini dile getiren Durma, "Kalede 4 yılda çıkan 95 ok ucunu çalıştım. Uçların tipolojisini yaptım. Bölge için çok önem teşkil ediyor çünkü ok uçlarıyla kalede Roma ve Sasaniler arasındaki mücadeleyi gösteren bulgulara da ulaşmış olduk." dedi.
Durma, her gün heyecanla uyandıkları alanda günün nasıl geçtiğini şu sözlerle anlattı:
"Araziye keşfedilmeyeni bulmak heyecanıyla çıkıyorsunuz. İlk bulguyu elinize aldığınızdaki o duygu, tarif edilemez, yaşanılması gerekir. Arkeoloji sadece arazide yapılan bir çalışma değil. Arazideki çalışmanın ardından kazı evine geliyoruz. Kalabalık bir ekibiz ve herkesin bir görevi var. Kısa bir moladan sonra herkes çalışma alanına geçiyor. Çıkan eserler birçok aşamadan geçiyor. Herkes kendi çalışmasını yapıyor ve daha sonra bir araya gelerek günün değerlendirmesini yapıyoruz. Günün tamamı arkeolojiyle başlıyor ve arkeolojiyle de bitiyor. Ailemizden daha çok burada kazı ekibimizle görüşüyoruz. Haftanın 6 günü buradayız. Çalışma arkadaşlarından öte bir aile oluyoruz."
Öğrenci olarak başladığı bu serüvenin bir bayrak yarışına dönüştüğünü dile getiren Durma, "Çalıştığımız alan, en az 100 yıl kazının olacağı bir alan. Bayrağı bir sonraki kuşağa en güzel şekilde devretmek için bilimsel çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bir tarihi gün yüzüne çıkartıyorsunuz ve o tarih bütün dünyayı etkileyecek önemli bulguların serüvenine bir başlangıç oluyor." dedi.
Zerzevan Kalesi Kazı Heyeti Başkanı Doç. Dr. Aytaç Coşkun ise Fatma Duran'ın ekibin bir parçası haline geldiğini belirtti.
"Kazı ekibinde yer alanlar hem kendi hem de kalenin kaderini etkiliyor." diyen Coşkun, Zerzevan Kalesi'nin birçok hayata dokunduğunu, birçok kişinin hayalini gerçekleştirdiğini aktardı.
Fatma Duran'ın hayatına dokunduklarını ifade eden Coşkun, şöyle konuştu:
"Fatma doktora yaparak bilim insanı adayı oldu. Bizden sonra buradaki çalışmaları yürütecek. Kazı ekibime burayı ortaya çıkaran bilim insanı gözüyle bakıyorum. Bizden sonra bayrak yarışını buradaki arkadaşlarımız devralarak, devam edecek. Bu nedenle sadece kazı çalışmaları olarak bakmamak gerekiyor. Burası birçok kişinin hayatının önemli bir parçası olmuş durumda. Fatma öğrenci olarak kaleye geldi. Kazının başından itibaren sürekli yer aldı. Şu an doktora yapıyor. Bütün çalışmalarını burayla ilgili yapıyor. Hem buradaki kazı çalışmalarına önemli katkılarda bulunuyor hem de buradaki çalışmaları bilim dünyasına duyuran bilim insanlarından olduğunu söyleyebilirim. Aslında aday değil, kendisi bir bilim insanı."
Zerzevan Kalesi
Askeri yerleşim antik yol güzergahında, 124 metre yükseklikte kayalık tepede bulunan Zerzevan Kalesi, Amida ile Dara arasında stratejik bir noktada yer alıyor.
Yerleşim konumu itibarıyla bütün vadiye hakim, antik ticaret yolu üzerinde, geniş bir alanı kontrol altında tutan, Roma sınır garnizonu olan kale, Romalılar ve Sasaniler arasında büyük mücadelelere sahne oldu.
Roma'nın sınır garnizonu olan Zerzevan Kalesi'nin tarihi Asur dönemine (MÖ 882-611) kadar gidiyor. Roma Dönemi'nde milattan sonra 3. yüzyılda Severuslar Dönemi'nde (MS 198-235) asıl askeri yerleşim inşa edildi ve 639 yılına İslam ordularının fethine kadar kesintisiz kullanıldı.
Yerleşimin surları ve yapıları Anastasios (MS 491-518) ve Justinianos (MS 527-565) dönemlerinde onarılarak bazıları ise yeniden inşa edilerek mevcut haline getirildi.