Haberler

Dıjıtal Prenses Chıara Ferragnı Glamour Türkiye Nisan Sayısında

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

28 yaşında. Artık bir blogger olmanın ötesinde. İşi gereği tüm moda haftalarına katılıyor, şovları en ön sıradan izliyor, markalar onu giydirebilmek için birbiriyle yarışıyor.

Bir uçaktan diğerine geçtiği, sürekli yeni yerler keşfettiği, inanılmaz hızlı ve her günü birbirinden farklı geçen bir hayatı var. Sevdiği işi yaparak kazandığı "ufak" da bir serveti olduğunu da eklemeden geçemeyiz tabii.


İstanbul'a hoşgeldin Chiara

Bu Chiara'nın ilk İstanbul seyahati değil aslında. Beş yıl önce o dönemdeki erkek arkadaşı ve şimdiki iş ortağı Riccardo Pozzoli'nin de olduğu bir grupla İstanbul'un altını üstüne getirmişlerdi. Bu kez Boğaz'a nazır bir otelde konaklasa da ilk İstanbul ziyaretlerinde gördüğü tarihi yarımadadan ne kadar etkilendiğini anlatıyor. İstanbul âşığı İtalyan bir arkadaşlarının rehberliğinde her yeri gezdiklerinden bahsediyor ve özellikle camileri çok etkileyici bulduğunu söylemeden edemiyor.

Blog'u "The Blonde Salad"ı 2009 yılında kurduğunda, doğrusunu söylemek gerekirse bir blog'un ne demek olduğunu dünya üzerinde pek kimse bilmiyordu bile. Flickr ve Lookbook üzerinden fotoğraflarını paylaşmaya başlayan, ardından blog'unu açan Chiara bu işe başladığı günden beri doğru işi yaptığından çok emin. İç sesinin ona hep doğru yolda olduğunu söylediğinden bahsediyor. "Her işin bir dönüm noktası vardır", diyorum. "Seninki neydi ve ne zamandı," diye soruyorum. Başarı ile kapattığı 2015 yılından bahsediyor. Geçtiğimiz sene Instagram'da 6 milyona yakın takipçisiyle Chiara ve The Blonde Salad'ın başarısı Harvard Business School'da örnek çalışma olarak incelendi ve aynı zamanda Chiara 8 milyon dolarlık geliriyle Forbes dergisinin 30 yaş altı 30 başarılı isim listesine giriş yaptı. Tüm yıl boyunca imza attığı sayısız işbirliklerinin yanı sıra kendisini tam 37 kez dergi kapaklarında gördük. Ne yılmış ama!

Ekip gücü müthiş

Instagram ve Snapchat'ini kendi yönetse de büyük bir ekip ile son sürat çalışıyor ve dijital kariyerini inşa ediyor Chiara. 20 kişilik bir ekibiz ve onlara çok şey borçluyum, diyor. Özellikle şirket asistanları Martina onun meleği. Tüm moda haftalarında sosyal medyada gördüğümüz onlarca valizini Martina sayesinde organize edebildiğini söylemeden geçmiyor. Ancak giyeceği kıyafetleri hep kendi belirliyor. Tarzı olmayan bir kıyafeti giymeme konusunda aşırı hassas. Ekibinin önemli bir parçası da son dönemin yükselen dijital ikonlarından biri olan kız kardeşi Valentina. Chiara ve ekibi, Valentina'ya sonsuz destek veriyorlar. Zamanında her şeyi kendisi inşa ettiği için doğrusunu yanlışını çok iyi bildiği bir işte kardeşine çok iyi rehberlik edebiliyor aslında. İlginçtir ki Valentina'nın bir blog'u yok. Sadece Instagram ve Snapchat üzerinden paylaşım yapıyor. Az sonra bu konuya da değiniyoruz.

Şimdi 'ınfluencer' zamanı

Instagram, Snapchat ve sosyal medyanın hızlı akışından bahsetmişken, bu hızın blog dünyasını nasıl etkilediğini düşündüğünü merak ediyorum. Açıkçası beni şaşırtan bir cevap veriyor ve bugün etkileşim için blog'un gerekli olmadığını söylüyor. Farklı alternatif kanallardan da aynı etkinin yaratılabileceğini düşünüyor. "Social influencer"ların "blogger"lığın önüne geçtiğini söylüyor ve aynı kız kardeşi Valentina gibi birçok insanın artık "influencer" olarak yoluna devam ettiğini ekliyor. Peki sen kendini nasıl tanımlıyorsun Chiara? "Aslında ben kendimi birçok şey olarak tanımlıyorum. Ayakkabı markam Chiara Ferragni'nin kreatif direktörü, The Blonde Salad'ın genel yayın yönetmeni, birçok markanın yüzü… O kadar çok şey yapıyorum ki…"

Modeller rakibi değil

Marka yüzü olma ve podyumların hakimiyeti geçtiğimiz yıl itibariyle tekrar süpermodeller tarafından domine edilmeye başladı. Kafamızı sağa çevirdiğimizde Kendall Jenner'ı, sola çevirdiğimizde Gigi Hadid'i görür olduk. Chiara'ya soruyorum, bu senin işin için bir engel oluşturur mu? Nihayetinde marka yüzü olma ve dergilerde boy gösterme konusunda eşdeğer işler yapıyorlar. Bahsi geçen modellerin farklı geçmişlerden geldiğini söylüyor ve bunun ancak bir çeşitlilik oluşturabileceğinin altını çiziyor. Modellik açısından hayran olduğu bir isimden de bahsetmeden geçemiyor; Ashley Graham. Artık tek tip güzellik algısının kırıldığının farkında ve Graham'ın büyük beden bir model olarak Sports Illustrated'ın kapağına çıkmış olmasını önemli bir başarı olarak görüyor ve bunu çok ilham verici buluyor.

Moda sektörü değişmeli

Tüm moda haftalarına eksiksiz katılan biri olarak değişen moda takvimi hakkında ne düşündüğünü çok merak ediyorum. Malum büyük moda evlerinden ardı ardına gelen istifalar, tasarımcıların yakalandığı kısmi "tükenmişlik sendromu" konuları günümüzün en sıcak konu başlıklarından. Kimsenin defilede gördüğü bir ürünü almak için 6 ay beklemek istemediğini söylüyor Chiara. "Tasarımcılar ve markalar için belki defilenin ertesinde ürünleri satışa çıkartmak zor olacak ama doğrusu bu," diyor. Favori tasarımcıların kim diye sorduğumda ise, "bir İtalyan olarak Miuccia Prada," diye cevaplıyor. Ayrıca Nicolas Ghesquière'i Balenciaga'dan beri tanıdığından ve onun tarzını da çok beğendiğinden bahsediyor. Çekimlerde giydiği Louis Vuitton imzalı elbiseyi hemen Instagram'ında paylaştığını söylemeden geçemeyeceğim.

Aşırı derecede dikkat çekici

Chiara çoğu kadın gibi gerçek bir ayakkabı tutkunu. Sence kaç çift ayakkabın vardır diye sorduğumda sayısını bilemeyeceği kadar çok olduğunu söylüyor. Bu ayakkabı hazinesinin bir kısmı Milano'da bir kısmı Los Angeles'taki evinde bulunuyormuş. Kendi adını taşıyan ayakkabı markası ise Chiara'nın tam anlamıyla göz bebeği. 3 kişilik bir tasarım ekibi ile hazırladığını söylediği ayakkabılarını giyen kadınların dikkat çekmek için başka bir parçaya gereksinim duymayacağını söylüyor. Pop parçaların olduğu koleksiyon tam da onun istediği gibi "aşırı dikkat çekici." Bu ayakkabıları bir jean, bir tişört ile kombinleyerek gayet çarpıcı görünmek mümkün. Çekim için yanında getirdiği 2016 İlkbahar/Yaz koleksiyonundan yıldızlı çizmelere, ışıltılı loafer'lara ve markasıyla özdeşleşen göz figürlerine sahip topuklu ayakkabılara baktığımda sözlerine hak vermeden edemiyorum.

Röportajın sonuna doğru biraz da özel hayata geliyoruz. Böylesine dolu bir ajandaya sahipken fotoğrafçı sevgilisi Andrew ile birbirlerine zaman ayırmayı nasıl başarabiliyorlar? Özellikle moda haftalarında beraber seyahat etmeye özen gösterdiklerini söylüyor. Chiara bolca fotoğraflanıp defileleri takip ederken Andrew da markalar için çekimler gerçekleştiriyor. "Akşam yemeklerinde ve partilerde birlikte olabiliyoruz," diyor.

"Peki erkeklerin stili sence nasıl olmalı?" diye soruyorum. Uğraşılmış stilden hiç hoşlanmadığını söylüyor. "Şu yeni çıkan jean'i almalıyım," diyen erkekler ilgisini pek çekmiyormuş. Karakteri nasıl olsun diye soruyorum: "Komik, kendine güvenen, hayattan ne istediğini bilen ve cool olmalıyım diye uğraşmayan rahat biri olmalı."

Hayallerinin peşinden giden genç bir kadın olarak şimdiki hayalini sorduğumdaysa "Şu an yaptığım işi çok daha iyi şekilde yapmak, ayakkabılarımı herkesin ayağında görmek, sevdiğim markalarla işbirliklerine devam etmek ve bir parfüm kampanyasının yüzü olmak" diye heyecanla cevap veriyor ve bir sonraki karenin çekimi için üstünü değiştirip, telefonunda durmaksızın çalan 80'ler ve günümüz hitlerinden oluşan karışık müzik listesinden bir parça seçiyor. Birkaç dakika sonra romantik beyaz gömleği ve fuşya renkli uzun eteğini giyerek kameranın karşısına bitmek bilmeyen enerjisiyle tekrar geçiyor. Işıklar Chiara için parlıyor…

Kaynak: Bültenler / Güncel
title
Close