Haberler
Bahçeli, Öcalan çağrısını bir kez daha yineledi

Bahçeli, Öcalan çağrısını bir kez daha yineledi

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan teğmenler için talimat

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan teğmenler için talimat

Bakan Güler: Zap'ta kilit kapatıldı, toplamda 2 bin 564 teröristin etkisiz hale getirildi

"Zap'ta kilit kapatıldı" diyen Güler ses getirecek rakamı ilk kez paylaştı

Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı

Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı

'Bir Elime Güneş, Bir Elime Ay Verseler, Görevimi Bırakmam'

'Bir Elime Güneş, Bir Elime Ay Verseler, Görevimi Bırakmam'
Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Kureyşli Müşrikler Açıkça Tehdit Etmeye Başlamışlardı. Peygamberimizin Amcası Ebu Talip Yeğenine Durumu Anlattı? Peygamber Efendimiz Çok Üzüldü ve Son Sözünü Söyledi?

Kureyşli müşrikler açıkça tehdit etmeye başlamışlardı. Peygamberimizin amcası Ebu Talip yeğenine durumu anlattı? Peygamber Efendimiz çok üzüldü ve son sözünü söyledi?

EBU Talib’in evinin önü kalabalıktı. İnsanlar kızgındı, bağrışıp duruyorlardı. İçerde bir heyet vardı ve ikinci kez Paygamber Efendimizi şikayet ediyorlardı..

Durum gittikçe nazikleşiyordu. Belli ki müşrikler saldırıya geçecek, kan akacaktı. Evet Ebu Talib güçlüydü ama bütün Kureyş’i de karşısına alamazdı ki. Yeğenini yanına davet etti ve durumun ciddiyetini anlattı:

“Bak oğlum, akraba arasında düşmanlık sokmak iyi olmaz. Sen yine dinine göre hareket et, ama onların putlarını aşağılama, onlara sapık deme. Kendini de , beni de koru, bana gücümün üstünde yük yükleme...” dedi.

Hz. Peygamber, üzüldü. Demek ki artık amcası da kendisini koruyamayacaktı. Müslümanlar henüz sayıca az ve zayıftı. Mübarek gözleri yaşlarla dolmuştu?

Buna rağmen amcasına şöyle yanıt verdi:

-”Ey amca, Allah’a yemin ederim ki, onlar sağ elime Güneş’i, sol elime de Ay’ı koysalar, ben yine görevimi bırakmam...” diyerek ayrılmak üzere yerinden kalktı.Yeğeninin gücenmesine dayanamayan Ebu Talib de duygulanmıştı:

-”Ey kardeşimin oğlu, istediğini söyle, yemin ederim ki, seni hiç bir zaman, hiç bir şey karşısında himayesiz bırakacak değilim.” dedi. Bu konuşmalardan sonra EBu Talip Haşimoğullarını topladı. Durumun kötüye gittiğini anlattı. Ve onlardan Kureyş kabilesine karşı Haşimoğulları’nın şereflerini korumasını istedi?

Müslüman olsun olmasın, Haşimoğullarının tamamı Peygamberimizi koruyacaklarına dair söz verdiler ancak Ebu Leheb bu teklifi kabul etmedi ve Peygamberimizi susturmak için elinden geleni yapacağını söyleyerek toplantıyı terk etti.

Peygamberimiz (s.a.v.) tebliğ görevini bütün gücüyle sürdürüyor, insanları islama davet etmeye devam ediyordu.

Kureyşli müşrikler bir kez de Peygamber Efendimizle görüştüler:

“Ya Muhammed!” dediler. “Sen soy ve şeref yönünden hepimizden üstünsün. Fakat Araplar arasında, şimdiye kadar hiç kimsenin yapmadığını yaptın; aramıza ayrılık soktun, bizi birbirimize düşürdün. Eğer maksadın zengin olmaksa, seni kabilemizin en zengini yapalım. Reislik istersen, başkan seçelim. Evlenmek düşünüyorsan, Kureyş’in en asil ve en güzel kadınları ile evlendirelim. Eğer cinlerin kötülüğüne kapılmışsan, seni tedavi ettirelim. İstediğin her fedakarlığa katlanalım. Bu davadan vazgeç, düzenimizi bozma...” dediler. Rasulullah: “Evet?” dedi. “Söylediklerinizden hiç biri bende yok. Beni Rabb’ım size Peygamber gönderdi, bana kitap indirdi. Cenab-ı Hakk’ın emirlerini size tebliğ ediyorum. İman ederseniz, dünya ve ahirette mutlu olursunuz. İnkar ederseniz, Cenab-ı Hak aramızda hükmedinceye kadar sabredip bekleyeceğim. Putlara tapmaktan vazgeçip, yalnızca Allah’a ibadet ediniz....” diye cevap verdi.

Kureyşliler itiraz ettiler tabii:

- “Bizim 360 tane putumuz Mekke’yi idere edemezken bir tek Allah dünyayı nasıl idere eder...” diyerek gittiler. Oysa ayet-i kerimede Allah’u Teala şöyle diyordu:

“O kâfirler, içlerinden bir uyarıcının (Peygamberin) geldiğine şaştılar. ‘Bu yalancı bir sihirbazdır’ dediler. O (Peygamber) bütün ilahları tek bir Tanrı mı yapmış? Bu cidden şaşılacak bir şey... dediler”. (Sa’d Sûresi, 4-5). Müşrikler tüm tebliğlere rağmen, uyarıya rağmen hala akıllanmıyorlar ve Peygamberimizi anlamamakta ısrar ediyorlardı?

Görüşmelerden hiçbir sonuç alamadılar? Bunun üzerine Müslümanlara eziyet etmeye ve işkence yapmaya başladılar? Güçleri yettiği kişileri kırbaçladılar, çöllerde susuz bıraktılar?

BİR HADİS

Rasulullah (s.a.v.)

şöyle buyurdu: ‘Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.’

Buhari, Müslim

ÖNEMLİ

Dedikodu yasak?

Bu konuda İslam dini oldukça hassastır. Ve kurallar öylesine kesindir ki dedikodu şiddetle reddedilmiştir. Kimse kimsenin dedikodusunu yapamaz?

İşte bunu belgeleyen bir hadis-i Şerif:

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Başkasının lafını alıp götüren (dedikoduculuk yapan) kimse, cennete giremez.”

(Buhari, Müslim)

Yani bir kişi çok ibadet etse ama dedikodu gibi kötü bir alışkanlığı varsa, cennet kapılarının o kişiye kapalı olduğu bildiriliyor?

GÖREVLERİMİZ

Zekât farzdır

Zekat sözlükte temizlik, bereket, çoğalma, güzel övgü manalarını taşır. Din deyiminde ise; “Bir malın belli bir miktarını, belli bir zaman sonra hak sahibi olan bir kısım müslümanlara Yüce Allah’ın rızası için vermektir.”

Zekat, kulların kulluk görevindeki sadakatlerine delalet eder. Bu yöndendir ki, zekata “sadaka”da denmiştir. Bununla beraber “sadaka” sözü, zekattan daha kapsamlı mana taşır. Vacibleri de, nafileleri de içine alır.

Zeka vermek farzdır. Peygamberimizin hicretlerinin ikinci yılında, oruçtan önce farz kılınmıştır. İslam’ın şartlarından birini teşkil etmektedir. Belli miktarda bulunan nakit paraların ve ticaret mallarının üzerinden bir yıl geçince, zekatlarını geciktirmeden hemen vermek gerekir. Çünkü bu zekat mallarına yoksulların hakkı geçmiş oluyor. Artık bu hakkı özürsüz olarak geciktirmek caiz olmaz.

Diğer bir görüşe göre, zekatın verilmesi geciktirmeli olarak farzdır. Sene sonunda hemen verilmesi gerekmez. Zekat borcu olan kimse, bunu hayatta bulunduğu sürece ödeyebilir. Ödeyemeden ölürse, o zaman günahkar olur. Fakat doğru olan birinci görüştür.

Zekatın aşikare verilmesi daha faziletlidir. Çünkü bu şekilde verilmesi, başkalarına bir örnek olur ve teşvik yerine geçer. Kendisi hakkında, zekat vermiyor diye, kötü bir zannı da kaldırmış olur. Zekat bir farz olduğu için, bunun yerine getirilmesinde gösteriş olmaz. Nafile olarak verilen sadakalarda ise, durum böyle değildir. Bunların gizli verilmesi ve gösteriş yapılmasına engel olunması daha faziletlidir.

KISSA'DAN HİSSE

Bir musibet, bin nasihat?

İslam’da her şey Allah’tan istenir kuralını inananlar çok iyi bilir ve dualar hep Allah’a yapılır? Şöyle bir hikaye anlatılır bu konuda:

“Kumandanlarından biri bir zafer dönüşü Halife Hz. Ömer’in huzuruna çıktı. Yanında kısa boylu, tıknaz biri bulunuyordu.

Hz. Ömer “Bu kim?” diye sordu.

Kumandan anlattı: “Efendim bu benim sağ kolumdur. Hangi görevi verdimse başarı ile tamamladı. En gizli haberleri yerine ulaştırdı. Bazen bir orduya bedel hizmet gördü. Zaferlerimi onun sayesinde kazandım diyebilirim.”

Aradan zaman geçti, aynı kumandan halifenin huzuruna yeniden çıktı. Ama mağlup bir kumandan olarak Halife sordu:

- Hani sağ kolun nerede?

- Sormayın ya Ömer, ihanet etti, düşman tarafına geçti.

Hz. Ömer bu defa konuştu:

- Allah’tan başka hiç kimseye dayanmamak gerektiğini geçen sefer söyleyecektim vazgeçtim. Bir musibet bin nasihatten yeğdir diye düşündüm.”

BİLGİ

İmam-ı

Buhari

kimdir?

Kaynaklar, Peygamber Efendimizin hadisleri konusunda bilgin olan İmam-ı Buhari’den şöyle bahsediyor: “Muhammed el-Buhari, Buhara şehrinde hicri 194 yılı Şevval ayının 13. Cuma günü Cuma namazından sonra doğmuştur. Miladi 21 Temmuz 810. Buhari küçükken babası İsmail vefat etti. Buhari annesinin elinde bir yetim olarak büyümüştür. Orta boylu ve ince kurumlu bir bünyeye sahipti. İmam-ı Buhari’nin gözleri küçükken görmüyordu. Annesi rüyasında İbrahim (a.s.)’ı görmüştü ve İbrahim (a.s.) ona şöyle demişti:

“Ey Kadın oğluna çok dua etmen sebebiyle Allah, oğlunun gözlerini geri verdi” demiş ve ertesi gün sabah kalktığında bir bakmış ki rüyası gerçek olmuş oğlunun gözleri artık görüyormuş.

İmam-ı Buhari ilim ile terbiye edilip büyümüştür. Babasından büyük bir servet kalmıştır. İşte bu servet çok iyi bir eğitim almasına yardımcı olmuştur.

Muhammed el-Buhari, tahsiline annesinin rehberliği altında memleketi Buhara’da başladı. Daha küçücük bir çocuk iken Kuran’ı ezberledi ilk tahsilini bitirdi ve Arapça’yı iyice öğrendi. Daha mektepte iken kendisine hadis işitme sevgisi düşürüldü. Sonra 5-6 sene içerisinde yani buluğa yaklaşırken on binlerce hadisi ezberledi, memleketinin bütün hadisçilerinin bilgilerine hakim oldu.

İFTARİYELİK

Hocanın tavukları

Nasreddin Hoca, tavukları satmak için, komşu kasabaya doğru yola çıkar. Tavuklarını kafese koyarak eşeğine yükler. Bir süre sonra da, kafes içinde sıkışıp kalan tavuklara acır:

”Şunları kafesten çıkarıyım da rahat rahat gitsinler” diye söylenir.

Kafesi açınca, horaz önde, tavuklar arkada, hepsi yola dökülürler.Şaşkınlıkları geçince etrafa dağılırlar. Hoca, onları nasıl toplayacağını bilemez. Hemen eline bir sopa alır. Horozu döverken bağırır: “Gece yarısı sabah olduğunu bilirsin de, öğle zamanı kasabanın yolunu neden bilmezsin!..”

BİR AYET

“Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın. Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.”

(Tarık Suresi: 4-5)

BİLGİ

İmam-ı

Buhari

kimdir?

Kaynaklar, Peygamber Efendimizin hadisleri konusunda bilgin olan İmam-ı Buhari’den şöyle bahsediyor: “Muhammed el-Buhari, Buhara şehrinde hicri 194 yılı Şevval ayının 13. Cuma günü Cuma namazından sonra doğmuştur. Miladi 21 Temmuz 810. Buhari küçükken babası İsmail vefat etti. Buhari annesinin elinde bir yetim olarak büyümüştür. Orta boylu ve ince kurumlu bir bünyeye sahipti. İmam-ı Buhari’nin gözleri küçükken görmüyordu. Annesi rüyasında İbrahim (a.s.)’ı görmüştü ve İbrahim (a.s.) ona şöyle demişti:

“Ey Kadın oğluna çok dua etmen sebebiyle Allah, oğlunun gözlerini geri verdi” demiş ve ertesi gün sabah kalktığında bir bakmış ki rüyası gerçek olmuş oğlunun gözleri artık görüyormuş.

İmam-ı Buhari ilim ile terbiye edilip büyümüştür. Babasından büyük bir servet kalmıştır. İşte bu servet çok iyi bir eğitim almasına yardımcı olmuştur.

Muhammed el-Buhari, tahsiline annesinin rehberliği altında memleketi Buhara’da başladı. Daha küçücük bir çocuk iken Kuran’ı ezberledi ilk tahsilini bitirdi ve Arapça’yı iyice öğrendi. Daha mektepte iken kendisine hadis işitme sevgisi düşürüldü. Sonra 5-6 sene içerisinde yani buluğa yaklaşırken on binlerce hadisi ezberledi, memleketinin bütün hadisçilerinin bilgilerine hakim oldu.

SORU-YANIT

SORU: Kuran-ı Kerim’in öğretilerine göre insanlar ve cinler neden yaratıldı.

YANIT: İnsanlar ve cinler yalnız Allah’a kulluk etmeleri için yaratıldı.

SORU: İnsanın yer yüzündeki konumu nedir?

YANIT: Kuran-ı Kerim öğretilerine göre insanın dünyadaki konumu Allah’ın halifesi olmaktır.

SORU: Ravi ne demektir?

YANIT: Peygamber Efendimizin sözlerini ve fiillerini nakleden her kişiye ravi denir.

SORU: Sahabilerden en çok hadisi kimler rivayet etmiştir.

YANIT: Erkeklerden Ebu Hureyre, kadınlardan ise Hz. Aişe rivayet etmiştir.

SORU: Mevzu Hadis ne demektir?

YANIT: Peygamber efendimizin söylemediği uyduruk sözlerdir.

SORU: Peygamberimiz kaç yaşında evlendi?

YANIT: 25 yaşında evlendi.

SORU: Kaç yaşında peygamber oldu?

YANIT: 40 yaşında Peygamber oldu.

Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel
title