Tkbb 12. Olağan Genel Kurul Toplantısı
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin, verilerin, katılım bankacılığının 2005-2012 yılları arasında olağanüstü bir performans sergilediğini gösterdiğini belirtti.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin, verilerin, katılım bankacılığının 2005-2012 yılları arasında olağanüstü bir performans sergilediğini gösterdiğini belirtti.
Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) 12. Olağan Genel Kurul Toplantısında konuşan Öztekin, Genel Kurul'un, 30 yıldır Türk bankacılık sisteminin bir parçası olan katılım bankacılığının performansını değerlendirmek açısından çok iyi bir fırsat olduğunu ifade etti.
Verilerin, katılım bankacılığının 2005-2012 yılları arasında olağanüstü bir performans sergilediğini gösterdiğini söyleyen Öztekin, "Sektörün mevduatı bu dönemde yılda ortalama yüzde 28,5 büyürken kredileri ortalama yüzde 33,5 oranında büyümüştür. Aynı dönemde tüm bankacılık sektörünün mevduatı ortalama yüzde 17,5 oranında, kredileri ise ortalama yüzde 26,9 oranında büyümüştür" diye konuştu.
Öztekin, katılım bankacılığının bu performansla 2005-2012 döneminde bankacılık sektörünün toplam mevduatı içindeki payının yüzde 3,2'den yüzde 6,2'ye çıktığını, toplam krediler içindeki payının da yüzde 4,2'den yüzde 6,0'a yükseldiğini vurguladı.
-"Katılım bankalarının krediler içindeki payı yüzde 50'den fazla artmıştır"-
Katılım bankalarının, bankacılık sektörü içindeki toplam payını 2005'ten 2012 yılına kadar mevduat itibariyle neredeyse ikiye katladığına dikkati çeken Öztekin, "Krediler içindeki payı yüzde 50'den fazla artmıştır. Katılım bankalarının mevduat bankalarına göre konumu da büyük gelişme göstermiştir. Katılım bankaları, 2005 yılında mevduat bankalarının yüzde 3,4'ü kadar mevduat toplarken 2012 yılında katılım bankaları mevduatı mevduat bankalarının mevduatının yüzde 6,6'sına ulaşmıştır" bilgisini verdi.
Katılım bankalarının, kredilerde ise mevduat bankalarına karşı daha az başarılı göründüğünü anlatan Öztekin, katılım bankaları 2005 yılında mevduat bankalarının yüzde 4,5'i kadar kredi verirken 2012 yılında yüzde 6,6'sı kadar kredi verir duruma geldiğini belirtti.
Öztekin, katılım bankalarının 2009 yılından beri mevduat bankalarının yüzde 6,5'i kadar kredi verir durumda olduğuna dikkat çekerek, 2009 yılından sonra katılım bankalarının, konumlarını istenilen düzeye taşıyamadığını söyledi.
Mevduat artışındaki hızlı gelişmeye karşı kredilerdeki durağanlık ve yüzde 6'lık oranın, ülkenin sosyolojik gerçekleri karşısında potansiyelin, katılım bankacılığına gösterilen ilginin Türkiye'deki potansiyelinin çok altında olduğuna işaret eden Öztekin, "Yani son yıllardaki başarılı performansına karşın başlangıcından 30 yıl sonra bile katılım bankacılığı Türkiye'de potansiyelinin altında bir hacme sahiptir. Bunun üzerinde durmak gerekir ancak bu konuyu katılım bankacılığının Türk finansal sisteminin yeniden yapılanması sürecindeki yeri ile birlikte değerlendirmek icap etmektedir" değerlendirmesini yaptı.
-"Sanıyorum sektörün bir güven sorunu var ve bunu çözmek de yine sektöre düşecektir"-
İki kamu bankasının katılım bankacılığına girmesini dikkatle değerlendirmek gerektiğini vurgulayan Öztekin, "Benim görüşüm, sektöre yeni girişlerin öncelikli olarak rekabet açısından değerlendirilmemesi gerektiği yönündedir yani kamu katılım bankalarının ortaya çıkmasını mevcut müşteri portföyüne, payları azaltmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirmemek gerekir diye düşünüyorum. Kuşkusuz sektöre yeni girişlerin böyle bir etkisinin olması muhtemel, fakat aynı zamanda bu bankaların sektöre güven getirmeleri durumunda müşteri tabanını genişletme ihtimali de mevcuttur. Burada oyun teorisinde yeni gelişen ifadeyle söylemek gerekirse, ortak menfaatlerin yer aldığı ortaklaşa bir rekabet söz konusudur" şeklinde konuştu.
TKBB Başkanı Ufuk Uyan'ın, "Şu anda bile ikna olmamış bir kesim var, faizsiz bankacılığı bile sorguluyorlar" sözüne atfen ise Öztekin, "Sanıyorum sektörün bir güven sorunu var ve bunu çözmek de yine sektöre düşecektir. Bunun da en etkin yolu kamuoyuyla iyi bir iletişim kanalı kurmaktan geçmektedir. İletişim kanallarından biri, kuşkusuz elektronik ortamdır. Sektörün internet sayfası, kamuoyunun tereddütlerini giderici bilgilerle ve istatistiklerle donatılıp, daha etkili ve verimli kullanılabilir" önerilerinde bulundu.
Kamuoyunu bilgilendirmek açısından eldeki iletişim araçlarını güçlendirmek gerektiğine işaret eden Öztekin, şunları söyledi:
"Bu sayfanın dinamik ve öğretici olması şart. Yoksa kamuoyu sorgulamaya devam edecektir ve tereddütleri de giderilemeyecektir. İkinci olarak, sektörün temel faaliyet konularında farkındalık oluşturmak gerekiyor düşüncesindeyim. Sektörün nasıl olup da faiz oranıyla aynı veya ona çok yakın kar payı verebildiğini açıklamak gerekiyor. Sanırım mudaraba ve murahaba gibi temel kavram ve uygulamalar konusunda kamuoyu aydınlatılırsa tereddütler yavaş da olsa ortadan kalkacaktır. Bunu bir ölçüde katılım bankacılığı konusunda tüketicinin eğitimi ve finansal farkındalık oluşturma projesi gibi düşünmek mümkündür."
-"İslami Finans Araştırma Merkezi katılım bankacılığının gelişmesi ve yaygınlaşmasına katkı yapacak"-
Öztekin, atılacak temel ve kalıcı adımlardan birinin de Dünya Bankasının bir süre önce Türkiye'de kurulmasını kararlaştırdığı İslami Finans Araştırma Merkezi projesinin desteklenerek, en kısa sürede sonuçlandırılması olacağını dile getirdi.
İslami Finans Araştırma Merkezi'nin, katılım bankacılığı konusunda hem bilgilendirmeye hem de araştırmaya dönük faaliyet göstereceğini ifade eden Öztekin, "Söz konusu merkez Türkiye'deki katılım bankacılığının gelişmesi ve yaygınlaşmasına katkı yapacağı gibi İstanbul'un 'Finans Merkezi' olmasına da ciddi şekilde destek verebilecektir" dedi.
İslami finansmanın dünya genelinde son 30 yılda büyük bir hızla genişlediğinin altını çizen Öztekin, "Dünya Bankası, İslami kurallara uygun finansal varlıkların toplamının 1980'lerin sonlarında 5 milyar dolardan 2010 yılında 1 trilyon dolara ulaştığını vurgulamaktadır. KPMG ve IMF 8-10 yıl içinde İslami bankaların, dünyadaki Müslüman nüfusun tasarruflarının yüzde 40 ile yüzde 50 arasındaki kısmını çekebileceğini vurgulamaktadır" görüşünü paylaştı.
Moody's'in, İslami finans kurumlarının ellerindeki varlıkların, yine 10 yıl içinde 5 kat artarak 5 trilyon dolara ulaşabileceğini öngördüğünü anlatan Öztekin, sözlerini şöyle tamamladı:
"Türkiye'nin bu piyasadaki payının son derece sınırlı olduğu bir gerçektir. 150 milyar dolarlık sukuk piyasasında bile ülkemizin payı yüzde 0,3 gibi ihmal edilebilir bir düzeydedir. Malezya'nın başı çektiği, Bahreyn'in ve Londra'nın katılım bankacılığı açısından önemli finansal merkezler olduğu doğrudur ancak İstanbul bir 'Finans Merkezi' olacaksa büyümekte olan bu piyasa da göz önüne alınmalıdır." - İSTANBUL