Seta'nın "Merkez Bankası ve Kalkınma" Paneli
Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından "Merkez Bankası ve Kalkınma-Türkiye İçin Yeni Model Arayışları" konulu panel düzenledi.
Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından "Merkez Bankası ve Kalkınma- Türkiye İçin Yeni Model Arayışları" konulu panel düzenledi.
Merkez Bankası'nın temel politika amaçları, neoliberal merkez bankacılığı ile kalkınmacı merkez bankacılığı arasındaki farklar ve kalkınmacı merkez bankacılığı için gereken reformların ele alındığı panelin moderatörlüğünü, SETA Ekonomi Araştırmaları Direktörü Sadık Ünay yaptı.
Panelde konuşan Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektörü Mehmet Bulut, 70'li yıllarda Güney Kore'de hem merkez bankacılığında hem de mali alanda tümüyle rutin dışı yaklaşımla kalkınma ve sanayileşmeyi destekleyici politikalar uygulandığını ve ülkenin 1980'lerde şaşırtıcı bir noktaya geldiğini ifade etti.
Dünyada tek bir kalkınma modeli olmadığı gibi merkez bankacılığıyla ilgili uygulamalarda da tek bir yöntem bulunmadığını vurgulayan Bulut, hem ABD'de hem de Avrupa'da aslında hükümetin ekonomi politikalarıyla uyumlu bir merkez bankacılığı serüveni olduğunu söyledi.
Mehmet Bulut, Türkiye'nin bu noktada biraz "ortodoks" kaldığı izlenimi olduğunu belirterek, Merkez Bankası'nın ülkenin büyüme ve kalkınma hedefleriyle uyumlu olması gerektiği önerisinde bulundu.
Türkiye'nin son 10 yılda yakaladığı istikrarlı büyümede Merkez Bankası'nın önemli rolü olduğuna, ancak 2023 hedeflerinin rutin paradigma içinde yıllık ortalama yüzde 6 bile büyümeyle dahi yakalanamayacağına dikkati çeken Bulut, şunları kaydetti:
" Türkiye, makul rasyonel ölçüler içinde, paradigma dışına çıkma potansiyelini iyi kullanabilirse hem 2023 hedeflerine ulaşabilir hem de 2070'te Avrupa'da ilk 10'da sadece Türkiye olabilir. Bugünkü Avrupa'nın merkez güçleri, belki Almanya dahil, 2070'te ilk 10'da olmayacak. Uzun vadeli bakıldığında bunlara hazırlık açısından bu konu önemli. Kritik nokta da faiz meselesi. Merkez Bankası'nın ekonomik büyümeye katkısı düşük faizle olacak. Faiz ne kadar düşük olursa o kadar çok yatırım ve istihdam olacak ve ekonomik büyümeye o kadar fazla katkısı olacak. Merkez Bankası'nın bunu yapması lazım.
Gelişmiş ekonomilerde faizler genelde düşüktür. Büyüyen ekonomilerde kritik konu faizdir. Keynes de 'Ne kadar düşük faiz o kadar iyi bir ekonomi' diyor. İdeal faiz oranı aslında sıfır faiz oranıdır. Dolayısıyla paradigma dışına çıkarak Merkez Bankası bu esneklikte önemli bir rol oynayabilir. Ama sadece Merkez Bankası değil diğer bütün kurumların bu kalkınma ve büyüme hedefine katkı sağlaması gerekiyor. O anlamda sistemin yeniden yapılandırılması tartışması boşuna değil."
"Merkez Bankası hedef tahtasına konulmamalı" -
Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ da "Keşke Merkez Bankası yasasını değiştirip gelişmekte olan ülkeler liginden gelişmiş ülkeler ligine birden atlayabilsek. Ama böyle bir dünya yok" dedi.
Merkez Bankası'nın yapabilecekleri olduğunu ve şu anda da zaten kalkınmacılık bazında pek çok şey yaptığını anlatan Güldağ, "Merkez Bankası hedef tahtasına koyup, hele hele Erdem Başçı'yı baş spekülatör ilan etmekle bu iş olmaz" diye konuştu. Hakan Güldağ, büyümede problemin sadece faizin düşürülmesi ya da artırılması olmadığına işaret ederek, şu yorumu yaptı:
"Bizim yatırım ortamıyla ilgili de sorunlarımız var. Bu da dikkate alınmalı. Ayrıca bu büyümeyi tutan Merkez Bankası değil ekonomi yönetimi. Hedefi koyan ekonomi yönetiminin kendisiydi. Hangi merkez bankası ülkesinin yüzde 20 büyümesini, daha fazla ihracat yapılmasını, işsizliğin düşmesini istemez? Olmuyorsa bir takım koşullar nedeniyledir. Faizin sıfır, hatta eksi olduğu Avrupa'da ekonomi iyi mi? Bütün sorunları, süper bir Merkez bankası yaratarak çözmek mümkün değil. Aslında Merkez Bankası'nın politikası çok bozulması gereken bir politika değil."
"Büyümenin temel belirleyicisi para politikasından ziyade yapısal tarafta" -
Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Ege Yazgan ise ana akım merkez bankacılığının temel özelliğinin enflasyon hedeflemesi olduğunu ifade etti.
Gelişmiş ülkelerde merkez bankalarının enflasyon hedefini bir tarafa atmadan ekonomiyi krizden çıkarıp canlandırma görevini de üzerine aldığına değinen Yazgan, "Bizim Merkez Bankası da 2008 krizi sonrası bunu yaptı. Hatta bütün dünya merkez bankalarından daha farklı ve daha önce uygulanmamış bazı yeni politika deneyimlerini koydu. Ama bu demek değil ki merkez bankaları şu anda tek enflasyon hedefi paradigmasından vazgeçtiler" dedi.
Para politikasının enflasyonu indirebileceğini ancak büyümeyi kalıcı olarak değiştiremeyeceğini belirten Yazgan, "Veya büyümeye de yapabileceği en büyük hizmet, kalıcı olarak uzun vadeli faiz oranlarını kalıcı olarak indirirsiniz, o zaman da yatırımlar artar ve para politikasının büyümeye böyle bir katkısı olur. Ama ana fonksiyon yine enflasyon" diye konuştu.
Ege Yazgan, büyümeye etki yapacak eşik enflasyon düzeyinin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde farklılık gösterdiğini ifade ederek, "Büyümenin temel belirleyicisi para politikasından ziyade yapısal tarafta bulunuyor. Uzun vadeli büyümeyi, yatırım ortamı, eğitim, beşeri sermaye, verimlilik, teknoloji düzeyi ve kurumsal yapı belirler. Tabii ki para politikasının da bunlar hizmet eder biçimde davranıyor olması gerekir" değerlendirmesinde bulundu.
SETA Araştırmacısı Hatice Karahan da Merkez Bankası'nın şu an "Büyüme de benim hedefim" dese bile mevcut kırılganlıklar onarılmadan burada etkin sonuçlar olmayabileceğini belirtti. Karahan, şöyle konuştu:
"Tabii ki herkes faizin indirilmesinden yana. Özel yatırımlar şu an büyümeye ket vurdu. Bunu canlandırmak açısından faizler çok önemli. Ancak burada 'Faizleri şu an ne kadar indirirsek büyümeye gerçekten katkı verecektir?' sorusu sorgulanmalı. Orta ve uzun vadeye baktığımızda faizlerin daha düşük olduğu bir ortam bekliyoruz. Ancak özellikle de enerji ve teknoloji alanındaki gelişimimizi tamamlayamadığımız takdirde kırılganlıkların süreceğini ve hassas bir yapıda olacağımızı öngörüyorum. Bu nedenle yapısal büyüme çok önemli."