Haberler
BBC

Trump'ın damadına hazırlattığı 'Yüzyılın Anlaşması': Filistin için son tasfiye planı

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Oslo Anlaşması'nın Filistin'e neye mal olduğuna bakıp "Yüzyılın Anlaşması"nın İsrail'i nereye götüreceğini kestirmek mümkün. "Yüzyılın Anlaşması" her şeyden önce İsrail'in Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da yasadışı olarak kurduğu Yahudi yerleşimlerinin ilhak edilmesinin önünü açıyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail'i garanti altına alıp Filistin davasını tarihe gömecek şekilde danışmanı ve damadı Jared Kushner'e hazırlattığı 'Yüzyılın Anlaşması' beklendiği gibi sorunun asıl muhatabı Filistinliler nezdinde kırmızı kart gördü.

Oslo Anlaşması'nın Filistin'e neye mal olduğuna bakıp "Yüzyılın Anlaşması"nın İsrail'i nereye götüreceğini kestirmek mümkün.

"Yüzyılın Anlaşması" her şeyden önce İsrail'in Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da yasadışı olarak kurduğu Yahudi yerleşimlerinin ilhak edilmesinin önünü açıyor. Yani Oslo'dan sonra oluşan yeni haritayı da Filistinlilere dayatıyor. 1993'te Filistin'in efsane lideri Yaser Arafat'a imzalatılan Oslo Anlaşması, Arapları, Filistinlilerin 1967 öncesi gasp edilmiş toprakları unutup Doğu Kudüs'ün başkent olduğu bir Filistin devletine razı etmişti.

Anlaşmayla Batı Şeria A, B ve C bölgelerine ayrılmıştı. Batı Şeria'nın yüzde 18'ini oluşturan A Bölgesi'nin kontrolü Filistin Yönetimi'ne bırakılmıştı. Batı Şeria'nın yüzde 21'ni oluşturan B Bölgesi'nde sivil idare Filistin'deydi ama güvenlik İsrail'le ortak olacaktı.

Ancak Arafat'ın imzası, yeni yerleşimlerle fiili işgalin yüzde 60'lara kadar genişlemesini önleyemedi. Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da Yahudi yerleşimcilerin sayısı 670 bini aştı.

"Yüzyılın Anlaşması" ile mevcut durum kabullenilirse muhtemelen yollar ve tünellerle birbirine bağlanıp Filistin'e bırakılan toprak parçacıkları da yorucu ve bezdirici apartheid uygulamaları ve genişleyen yerleşimlerle peyderpey eritilecek. Plandaki haritada Filistin'e bırakılan toprakların içine saplanmış 15 Yahudi yerleşimi işaretlenmiş. Bu yerleşimlerle ilgili güvenlik düzenlemeleri zaten Filistinlileri bir nevi açık hava hapishanesinde yaşatıyor. Buraların haritada birer küçük nokta olarak gösterilmeleri Filistinlilere hayatı zindan eden ağır durumu geçiştiren bir yanılsama.

Toprakta labirent düzeni

Plan, Oslo sonrası tarihi Filistin topraklarının yüzde 22'sinde bile bir Filistin devletinin kurulmasına fırsat vermeyen İsrail'in kafasındaki sınırların tekamül etmesine yarayacak düzenlemeler içeriyor.

Batı Şeria'dan Gazze'ye açılan tünel ve buradan Mısır sınırlarındaki iki yeni toprak parçasına bağlanan yol görünürde Filistinlilere hareket özgürlüğü getiriyor. Ancak gasp ve işgalle baskılanan Filistinliler için kaçış ya da tahliye kanalı işlevi de görebilir.

Ayrıca Batı Şeria'nın içlerine birer 'körfez' gibi sokulan çok sayıda parçacık ve üçgen şeklinde işaretlenmiş 4 üs alanı İsrail haritasında yer alıyor. Bu tür bir haritalandırma, geri kalan Filistin topraklarını parçalama, eritme ve kolayca müdahale etme imkanları sunuyor.





Yeri yerleşimlerin inşa edilmemesi yönündeki taahhüt de Filistinlilerin işgali kabullenmeleri ve "şiddete son vermeleri" şartına bağlanıyor. Bu söz de sadece dört yıl için geçerli. Yani sözünde dursa bile İsrail 4 yıl sonra yerleşim inşasına kaldığı yerden devam edecek. İlhak edilecek bir diğer yer Ürdün Vadisi.

Plana göre Mısır'a yaslanan Gazze Şeridi bir kenara Mısır ve Ürdün'le sınır olan bölgeler İsrail'in elinde kalacak. Bu şekilde Negev (Necef) çölünde Filistin için öngörülen tarım, endüstri ve yerleşim alanlarının Mısır'la kara bağlantısı olmayacak. Batı Şeria'nın Ürdün bağlantısı ise bir yolla sağlanacak.

Bu bağlantı Ürdün nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Filistinlilerin Doğu Kudüs ve Haşimi Krallığı'nın yasal hamisi olduğu Harem'üş Şerif'e ulaşımları açısından önemli. Filistin'in parçaları arasındaki bağlantı yollarında da İsrail'in kontrolü sürecek.

Gazze ile Mısır arasındaki Refah Kapısı da Filistin'in doğrudan tek çıkış yolu olarak yine İsrail'in dikte ettiği özel düzenlemelere tabi olacak. Filistinlilerin İsrail'in Aşdod ve Hayfa limanları ile Ürdün'ün Akabe limanını kullanabileceği öngörülüyor ama "Nasıl ve hangi koşullarda?" sorusu yanıtsız kalıyor. Plan, silahlardan tamamen arındırılması şartını koştuğu Gazze'de liman inşasını şimdilik sakıncalı buluyor.





Devlet olmayan devlet

"Kudüs bölünmeden İsrail'in başkenti olacak" denildikten sonra Doğu Kudüs'ü müstakbel Filistin devletinin başkenti olarak vaat etmek de sırıtan aldatmacalardan bir diğeri. Planda Filistin'e başkent olarak öngörülen yer, güvenlik duvarının doğusu ve kuzeyinde yer alan Ebu Dis, Kafr Akab ve Şufat'ın doğusundan oluşan küçük bir bölge.

Duvarın batısında kalan bölümde yaklaşık 300 bin Filistinlinin yaşadığı mahalleler, Eski Şehir, Mescid-i Aksa'nın da yer aldığı Harem'üş Şerif ve kutsal yerler bulunuyor.

Plana göre Filistin 'askersiz bir devlet' olacak. Filistin devletinin oluşumu Filistinlilerin İsrail'i tanıması, işgali kabullenmesi ve yeni sınırları benimsemesi, silahlara veda etmesi, Hamas ve diğer direniş örgütlerinin saldırılara son vermesi koşullarına bağlı.

Yani Filistin devleti kurulsa bile savunmasız, kırılgan, edilgen ve saldırıya açık olacak. Plana bakılırsa, İsrail'in güvenlik konusundaki tekeli ve üstünlüğü tartışmasız sürecek. En önemlisi öngörülen Filistin devleti egemen bir devlet olamayacak.





Cazibenin öldürücü tarafı

Anlaşmayı cazip kılmak için konulan unsurlara gelince: Mevcut Filistin topraklarının iki katına çıkacağı söyleniyor. Esasında Filistin'in kalbinden atılan Filistinliler, tarihi topraklarının uzağında kolayca feragat edilecek bir çöle mahküm ediliyor.

Filistin'de 50 milyar dolar yatırım yapılacağı, 10 yılda 1 milyon istihdam yaratılacağı ve Gayri Safi Milli Hasıla'nın üç katına çıkarılması vaadi de Filistin davasının tabutuna çakılacak en parlak çivi olarak tasarlanmış sanki.

50 milyar dolarlık cazibenin yanıltıcı tarafı şu: 27.8 milyar dolar 10 yıl içinde Filistin devletine giderken kalanı komşu devletlerdeki yatırımlara ayrılacak.

Yatırım paketiyle mezara gömüleceklerin başında Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı geliyor. 5 milyonu aşan Filistinli mültecilerin geri dönüşü taraflar arasında en çetin pazarlık konularından biriydi.

Filistinliler İsrail'in ele geçirdiği yerlere değil yeni Filistin devletine dönebilecek. Buraya dönmenin şartı ise Filistin ve İsraillilerden oluşacak komiteden onay alınması. Plan, Lübnan gibi Filistinlilerin yaşadığı devletlere de bu insanların kamu hayatına katılacağı yasal düzenlemelere gitmelerini salık veriyor.

Asıl oyuncular dışarda

Plan, Filistin'i tasfiye sürecinde yeni bir aşama sayılabilir. İsrail açısından benzer bir işlev gören Oslo Anlaşması en azından Filistin tarafıyla yürütülen müzakerelerin bir sonucunda imzalanmıştı. Yüzyılın Anlaşması ise İsrail'i her türlü koruma vaat eden ABD'nin tek taraflı hazırlayıp dayattığı bir plan.

Filistin davasını artık bir yük ve İran'a nüfuz kanalı açan bir bahane olarak gören Körfez'deki Amerikan müttefiklerinin tutumu plana "Arap desteği" şeklinde bir illüzyon yaratıyor.

Amerikan yönetimi bu planı hazırlarken, Filistin içinde ve çevresinde sorunun asıl muhataplarını "muhatap" almayan bir yaklaşım sergiledi. "Yerleşimci finansörü" bir aileden gelen Kushner, Filistin sorunuyla doğrudan bağlantılı olan Mısır ve Ürdün'ün rolünü minimize edip uzaktaki Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile dosyayı ilerletmeye çalıştı. Destekçi görüntüsünü kalabalıklaştırmak için Bahreyn ve Umman da tabloya eklendi.





Ancak bu yaklaşım sonuç üretmeyi kısıtlayabilir. Tabii Trump'ın "Benim gözde diktatörüm" dediği Mısır lideri Abdülfettah el Sisi'den uygulamaya dönük özel beklentileri olacaktır. Planda Mısır'a ayrılan 9 milyar dolarlık payın ayartıcı bir tarafı var. Yine de Kahire, Trump'ı gücendirmeyen ama sorunun kuşattığı ağır gerçekleri de unutmayan bir temkinlilik sergiledi.

Mısır'ın bu oyunda ne kadar rol alabileceğini şimdiden kestirmek zor. Planla ilgili umursamaz bir tutum takınan Ürdün de, Filistinlilerin haklarını tam garanti altına alan adil ve sürdürülebilir bir barış için çalışacağını açıklamakla yetindi.

Filistin 1993 öncesine dönebilir

Filistinlilerin planı reddetmek için BM Güvenlik Konseyi kararlarında da karşılığı olan çok sayıda meşru gerekçeye sahip. Planın bir müzakere zemini olacağına dair beklentinin de karşılık bulması zor.

Plan, 2006 seçiminden beri Gazze'ye hükmeden, Batı Şeria'da da epey güçlenen Hamas'a yer vermiyor. Savaş, kara ve denizden abluka ve siyaseten tecrit ile bitiremedikleri Hamas'ı yok sayan bir plan bu dar yaklaşımla kendi uygulanabilirliğini sakatlıyor. Hamas'ın rakibi olup Batı Şeria'ya hükmeden El Fetih'in de sert tepki verdiği dikkate alınırsa plan tek taraflı dayatma aparatı olarak elde kalabilir.

Ayrıca İsrail'de planı, zor durumdaki Başbakan Benyamin Netanyahu'yu kurtaracak bir iyilik ya da seçim hediyesi olarak görenler az değil. Aynı iyilik Kongre'de azil sürecinden geçen Trump için de geçerli. Planı Yahudi Soykırımı'nı anma yıl dönümünde açıklayan Trump, Müslümanların 1948'de yaptıkları hatadan uzak durmalarını salık veriyor. "Hata" dediği 1947'de Arapların BM'nin taksim planını reddetmesiydi. O plan Filistin topraklarının yüzde 56,5'ini İsrail'e veriyordu. Nüfusun yüzde 67'sini oluşturan Araplara düşen ise yüzde 43,5'lik bir kısımdı.

Daha önce Kudüs'ü İsrail'in başkenti, Suriye'ye ait Golan Tepeleri'ni İsrail toprağı ilan eden Trump kendisiyle konuşmayı reddeden Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ı ağır bedel ödemekle tehdit ediyor.

Trump dayatmayla müzakereyi mümkün kılacağına inanıyor. Bu siyasetin çatışma dinamiklerini harekete geçirme ihtimali yüksek. Hamas, İslami Cihat ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi örgütler bir kenara plan, yolsuzlukla damgalanmış, Filistin davasını satmakla suçlanmış ve sadece içerde değil dışarda da zemin kaybetmiş El Fetih'in fabrika ayarlarına yani silahlı mücadeleye dönmesini tetikleyebilir.

Sonuç olarak bu barış değil ilhak planı. İki devletli çözümü gönderme yapıp özünde İsrail'in düşlerine hitap eden bir plan. Planı reddeden taraf Filistinliler olunca Trump'ın da "O halde İsrail'in ilhak kararını tanıyorum" demesi kolaylaşacaktır.

Bu mantıkla işgal meselesi basitçe Filistinlilerden kaynaklanan sorun olarak çerçevelenecek ve hesaplarına yeni bedeller yazılacak. Ama Kutsal Topraklar barıştan daha da uzaklaşacak.

BBC
Elazığ'da 5 büyüklüğünde deprem! Sarsıntı çevre illerden de hissedildi

Elazığ'da deprem! Şiddetli sarsıntı çevre illerden de hissedildi

Narin Güran davasında 2. duruşma! Kilit isim konuşmadı

"Cinayeti ortaya çıkarabilir" denilen isim konuşmadı

Salim Güran'ın eskortlarla mesajlaşması eşi Melek Güran'a soruldu

Salim Güran'ın eskortlarla mesajlaşması eşine soruldu

Baba, 3 yaşındaki oğlunun gözü önünde böyle öldürüldü

Baba, 3 yaşındaki oğlunun gözü önünde böyle öldürüldü

title