BBC

Almanya seçimleri neden AB ve Batı için dönüm noktası olarak görülüyor?

Almanya seçimleri neden AB ve Batı için dönüm noktası olarak görülüyor?
Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Trump yönetiminin, seçimlere bir hafta kala aşırı sağcı AfD'ye güçlü destek açıklamasının Almanya'da yol açtığı şokun yankıları sürüyor.

Trump yönetiminin, seçimlere bir hafta kala aşırı sağcı AfD'ye güçlü destek açıklamasının Almanya'da yol açtığı şokun yankıları sürüyor. Merkezdeki partiler buna "liberal demokrasiye saldırı" diyerek tepki gösterirken, arkasına Trump'ın desteğini alan AfD iktidar baskısını artırıyor. Transatlantik ilişkilerdeki gerilimin arkasında hangi nedenler yatıyor?

Almanya'da pazar günü yapılacak seçimlerin sonucu, istikrarlı bir hükümetin kurulup kurulamayacağı, Trump yönetimi tarafından da desteklenen aşırı sağcı Almanya için Alternatif'in (AfD) ne kadar oy alacağı, Avrupa başkentlerinde merakla bekleniyor.

Avrupa ülkeleri ile Trump yönetimi arasında gerilimin tırmandığı, Batı ittifakının geleceğinin sorgulandığı bir dönemde yapılan seçimler, Almanya ve Avrupa Birliği'nin (AB) küresel siyaset sahnesindeki konumunu da belirleyecek öneme sahip.

Avrupa'nın en büyük ekonomisi olan Almanya, kasım ayında üçlü koalisyon hükümetinin dağılmasından bu yana, Sosyal Demokrat Partili (SPD) Başbakan Olaf Scholz liderliğinde azınlık hükümeti tarafından yönetiliyor.

Scholz'un bir an önce siyasi istikrarı sağlamak için ülkeyi erken seçime götürmesinin ardından, sandıktan nasıl bir tablonun çıkacağı, hükümetin ne kadar zamanda kurulabileceği belirsizliğini koruyor.

Son anketler, merkez sağdaki Hristiyan Demokratların (CDU/CSU) yüzde 30 oy oranıyla birinci parti olacağını, ancak tek başına hükümeti kuracak çoğunluğa ulaşamayacağını gösteriyor.

CDU lideri Friedrich Merz başbakanlığın en güçlü adayı olarak görülürken, Hristiyan Demokratların koalisyon ortağı olarak SPD ile mi yoksa Yeşiller ile mi masaya oturacağı ancak gelecek hafta belli olacak.

Seçim öncesi ABD'den gerilimi tırmandıran hamleler

Almanya'nın siyasi geleceğini belirleyecek seçimler öncesinde ABD'den gelen açıklamalar, gündeme damgasını vurmuş durumda.

Trump yönetiminin aşırı sağcı AfD'ye desteği, Ukrayna'da barış müzakereleri için Rusya ile masaya otururken Avrupalıları dışlaması, Pentagon'un on binlerce Amerikan askerinin Avrupa'dan çekilmesi konusunda hazırlıklara başladığı haberleri, kamuoyunda endişeleri ve soru işaretlerini beraberinde getiriyor.

ABD Başkan Yardımcısı JD Vance'in, Münih Güvenlik Konferansı'nda, Avrupa demokrasilerini hedef aldığı, sağcı popülist hareketlere destek açıkladığı konuşmanın Almanya'da yankıları sürüyor.

Vance konuşmasında Alman siyasi partilerinin aşırı sağcı AfD ile işbirliğini reddetmesini "güvenlik duvarlarına yer yok" diyerek eleştirmişti.

Başbakan Olaf Scholz, rakibi Friedrich Merz ve diğer iki başbakan adayının katıldığı, pazar akşamı televizyonda canlı yayınlanan tartışma programında, Trump yönetiminden gelen son açıklamalar soruldu.

Trump yönetimine sert tepki: Liberal demokrasiye saldırı

Ana muhalefet lideri ve başbakan adayı Friedrich Merz, Amerikan yönetimini seçimlere ve sonrasında hükümet kurma sürecine müdahil olmaması konusunda uyarırken, "Bir ABD başkan yardımcısının bana burada, Almanya'da kiminle konuşmam gerektiğini söylemesini kabul etmem" ifadelerini kullandı.

AfD ile kesinlikle işbirliği yapmama sözü veren Merz, "Duvarın arkasındaki yangının tüm Almanya'ya yayılacak bir yangına dönüşmesini istemiyorum" dedi, Münih'te görüştüğü JD Vance'e de bu tutumlarını net olarak aktardığını açıkladı.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz da, Amerikan Başkan Yardımcısı JD Vance'in Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı açıklamalara "Söylenenler kabul edilemez, bunu herkesin açıkça görmesi gerektiğini düşünüyorum" dedi.

Scholz, Almanya'nın Nazi geçmişinden dersler çıkardığını, bunun gereği olarak da aşırı sağ ile kesinlikle işbirliği yapılmaması gerektiğini öğrendiğini ve

Trump yönetimine en sert tepki ise Yeşiller partisinin başbakan adayı Robert Habeck'ten geldi. Habeck, Vance'in konuşmasını, "Batı'nın değerler topluluğuna, hukukun üstünlüğüne ve liberal demokrasiye açık bir saldırı" olarak nitelendirdi.

Aşırı sağcı AfD'nin başbakan adayı Alice Weidel ise memnun. "Tanrıya şükür artık Trump dümende" diyen Weidel, Vance'in Münih'te kendilerine karşı örülen duvarı eleştirmesinin memnuniyet verici olduğunu kaydetti.

Trump'ın desteğini alan Weidel iktidarı zorluyor

ABD Başkan Yardımcısı Vance'in, Münih'te Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile bir araya gelmezken AfD'nin başbakan adayı Weidel ile özel bir görüşme gerçekleştirmesi başlı başına bir mesaj olarak değerlendiriliyor.

Münih Güvenlik Konferansı, birçok parti liderini konferansa davet ederken, AfD yönetimi, partinin anti-demokratik eğilimleri nedeniyle davet edilmemişti. AfD'nin bazı teşkilatları, Alman iç istihbaratı BfV tarafından aşırı sağcı ve tehlikeli olarak sınıflandırılıyor.

Vance konferansta yaptığı konuşmada AfD ile işbirliğine kapıları kapatan, koalisyon kurmayı ilkesel olarak dışlayan partileri eleştirmiş, milyonlarca seçmenin oylarının yok sayılmasının demokratik meşruiyeti gölgeleyeceğini iddia etmişti.

Vance'in 22 dakikalık konuşmasının neredeyse tamamında AfD'ye destek niteliğindeki bu görüşlere yer vermiş olması konferansa katılmasına izin verilmeyen Weidel'ı çok mutlu etti. Hatta kimi siyasi gözlemciler "Vance Münih'te AfD için seçim kampanyası yürüttü" yorumunu yaptı.

Üstelik AfD başbakan adayı sosyal medya hesabından "Mükemmel bir konuşma" diyerek Vance'in konuşmasını Almanca altyazıyla paylaştı.

Trump'ın danışmanı Elon Musk'ın "Sadece AfD Almanya'yı kurtarabilir" ve "Almanya'nın tek umudu Weidel" görüşüne yer verdiği paylaşımlarla desteklediği Alice Weidel, bir milyon takipçi ile X'te en çok takipçisi olan başbakan adayı konumunda.

Weidel sadece Trump yönetiminin seçimler öncesi ilan ettiği siyasi desteğinden değil, aynı zamanda Washington-Moskova hattında başlayan Ukrayna görüşmelerinden de memnun. Weidel, "Barışı tesis edebilecek bir lider varsa bu da Trump'tır" görüşünü savunuyor.

Avrupa başkentlerinde endişe hakim

Oysa başta Berlin ve Paris olmak üzere, Avrupa başkentlerinde karamsarlık hakim. Göreve başlar başlamaz gümrük vergisi tehditleriyle AB'yi hedefe oturtan Trump'ın, Avrupalı müttefiklerini hiçe sayarak Rusya ile Ukrayna konusunda doğrudan görüşmelere başlaması, Berlin ve Paris başta olmak üzere pek çok başkentte soğuk duş etkisi yarattı.

Trump yönetiminin, Ukrayna'daki olası bir barış gücüne ABD'nin asker göndermeyeceğini, bu görevi Avrupalıların üstlenmesi gerektiğini söyleyerek adeta emrivaki yapması tepkileri daha da artırdı.

Avrupalı liderler, Paris'te ortak bir tutum belirlemek için bir araya gelirken, Alman güvenlik uzmanları Trump liderliğindeki ABD'nin artık güvenilir bir müttefik olarak değerlendirilemeyeceğini söylüyor.

Avrupa'nın Ukrayna'ya muhtemel bir ateşkesi denetleyecek askerler göndermesi halinde bu askerler ile Rusya arasında bir çatışmanın patlak verme ihtimalinin bulunduğuna dikkat çekiliyor, ABD'nin yardıma gelmeyeceği endişesi dile getiriliyor.

Son gelişmeler, Alman kamuoyunda "Batı İttifakı dağılıyor", "Atlantik'in iki yakası arasındaki uçurum derinleşiyor", hatta Trump başkanlığındaki ABD yönetiminin uluslararası hukuku yok saydığına dikkat çekilerek "Artık ABD müttefik değil hasım" yorumları öne çıkıyor.

ABD ile Avrupalı sağcı popülistler safları sıkılaştırıyor

Trump'ın Rusya hamleleri, Vance'in Avrupa'da ABD ile ilişkilerin geleceği konusunda karamsarlığa yol açan Münih konuşması, Avrupa'daki aşırı sağcılar tarafından ise övgü yağmuruna tutuluyor.

Hollandalı aşırı sağcı Geert Wilders de tıpkı Alice Weidel gibi Vance'in konuşmasını "Muhteşem bir konuşma" sözleriyle paylaştı.

Trump'ın Rusya hamlelerin desteklediğini duyuran Macaristan'ın sağcı popülist Başbakanı Viktor Orban da, Alice Weidel'a seçimlerde arka çıkan isimlerden.

Geçen hafta Weidel'ı konuk eden Orban, görüşmesi sonrasında sosyal medyada "Almanya'nın geleceğini ağırlıyorum" sözleriyle paylaşım yapmıştı.

Trump'ın Avrupa'ya artan baskıları neyi gösteriyor?

Almanya'da bazı siyasi analistler son gelişmeleri, Batı ittifakı içinde sağcı popülistler ile liberal demokratlar arasında ideolojik mücadelenin, kültürel iktidar mücadelesinin (Kulturkampf) keskinleştiğinin işareti olarak görüyor.

Bazı uzmanlar ise Trump'ın artan baskısının gerisinde "Avrupa'yı zayıflatma" hedefinin yattığını düşünüyor. Bu uzmanlara göre Trump yönetimi Avrupa ülkelerinde merkez partilerin yerine sağcı popülist ve aşırı sağcı partileri güçlendirerek güçlü iktidarları önlemeyi, özellikle AB'yi, ABD'nin taleplerine karşı çıkabilecek bir güç olmaktan çıkarmayı tasarlıyor.

ABD Başkan Yardımcısı Vance'in, Almanya'ya yönelik eleştirilerini pazartesi günü de sürdürmesi dikkat çekti. CBS televizyonunun Almanya ile ilgili bir haberini X'te paylaşan Vance, Avrupa'da ifade özgürlüğünün baskı altında olduğunu öne sürdü, bunun ABD-Avrupa ilişkilerinde gerçek bir sorun olacağını kaydetti.

Tırmanan gerilimin nereye evrileceğinde, pazar günü yapılacak Almanya seçimlerinden çıkacak oy oranları, ve seçimlerden sonra kurulacak koalisyon hükümeti de belirleyici olacak.

Siyasi gözlemciler, merkez partilerinin seçimden galip çıkması ve istikrarlı bir hükümet kurmaları durumunda, Almanya'nın yeniden AB içinde kendisinden beklenen liderliği gösterebileceğini kaydediyorlar.

Aşırı sağın daha da güçlendiği, istikrarlı bir hükümetin kurulamayacağı bir senaryo ise, Avrupalı liberaller ve demokratlar için karanlık bir dönemin başlangıcı olarak görülüyor.

BBC
500
Haberler.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve haberler.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.
title