Belgeselciler Artık Arzuladıkları Dünyanın Filmlerini Yapıyorlar"

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı iş birliğiyle bu yıl dokuzuncusu düzenlenen, "İstanbul Edebiyat Festivali"nde "Sinema ve Belgesel" başlıklı oturum yapıldı.Sultanahmet'teki Kızlarağası Medresesi'nde gerçekleşen panelin oturum başkanlığını yapan yazar İsmail Halis, "Yaşadığımız çağ ortada. Türkiyemizin verdiği mücadeleler, Türkiye'ye karşı açılan cepheler ortada. Adı belgesel, adı sinema, adı medya ya da başka alanlarda, dünyanın her yerinde bir cephedeyiz. Ama Türkiye bütün cephelerin ön safı. Bu ön safta omuz omuza durmak gerekiyor. Bu omuz omuza safın en güzel adreslerinden biri de Türkiye Yazarlar Birliği." dedi."Kurmaca sinema, hayatı ve alemi tasvir etmektir"Yönetmen Ahmet Seven, belgeselin ilk olarak bir gün hatırlamak ve eğlenmek amacıyla başladığına işaret ederek, şunları kaydetti: "Gündelik yaşamdan kareler alındıktan sonra arşivleme süreci başlıyor. Arşivleme sürecinde altını özellikle çizmem gerekiyor ki burada batının kendi ideolojik yansımalarının da görüldüğünü söyleyebiliriz. Bir dönem coğrafi keşiflerden önceki seyyahların doğuyu ya da keşfedilen coğrafyaların zenginliklerini bir şekilde batıya taşıma süreci kamerayla birlikte ortaya çıkmaya başlıyor. Doğal ortam kaydediliyor. Belgeleme süreci bir şekilde belgesel yapma sürecine evriliyor. Burada çekilen görüntülerin bir şekilde kurgulanıp, insanlarla paylaşılması ile asıl belgesel dönemi o zaman başlıyor."Seven, Oscar'da belgesel türünde ödül verilmeye başlanmasıyla birlikte bağımsız filmlere destek verildiğinin altını çizerek, şöyle devam etti: "Aslında 1990'dan sonra filmciler, belgeselciler zihinlerinde kurmak istedikleri dünyanın filmlerini yapmaya başlıyorlar. Yani kendilerince gelecekte nasıl bir dünya arzu ediyorlarsa yeni dünyanın filmlerini yapmaya başlıyorlar."Sinema ve belgesel ilişkisine de değinen Seven, kurmaca sinemanın hayatı ve alemi tasvir etmek olduğunu, belgesel filmlerin ise temsil etmek manasına geldiğini sözlerine ekledi.Seven, sinemada gerçeklik tartışmasının filmlerde kurguya ihtiyaç duyulmasından sonra ortaya çıktığını anlatarak, "Mesela mekan ve mekana dokunmak konusu. Mekan sadece içinde bulunduğumuz alandır. Alemin kendisi bir mekandır ve o mekan Allah'a aittir. Ona dokunduğunuz zaman gayretullaha dokunmuş olacağız. Bu mesele de gerçek kavramı ile ilgilidir. Yani duruma, o olaya, gerçekliğe, karaktere saygı duyarak onu nasıl bir filme dönüştürme durumunuzdur. Tüm bunları göz önüne alarak filminizde bu gerçeklikleri ele alarak, doğru temsilciye bakmanız gerekir." dedi."Belgeseller televizyona malzeme üreten bir meta haline geliyor"Yönetmen Ensar Altay ise belgeselde iyi bir hikaye anlatmanın önemli olduğuna dikkati çekerek, "İlk olarak ne anlatacaksınız?. Yani ne anlatacaksanız içeriğini çok temiz bir şekilde ifade etmeniz gerekir. Ondan sonra nasıl anlatacağınıza kafa yormak gerekir. Bu nasılı hikaye kendi şartları içinde zaten belirler. Fakat bugün çok kaba bir şekilde bakıldığı için belgesele, yani bir konuşma ve iki görüntü konuluyor 'buyrun belgesel' diye. Kendi çapında belgesel denilebilir bunlara ama sinemasal olarak bir şey ifade etmiyor. Bu bakımdan belgeseller gitgide sinemadan ayrılıyor ve televizyona malzeme üreten bir meta haline dönüşmeye başlıyor." değerlendirmesinde bulundu.Altay, tarafsız bir belgeselin olamayacağını dile getirerek, belgesele konulan bir müziğin dahi o filme yorum katabileceğini dile getirdi.

Belgeselciler Artık Arzuladıkları Dünyanın Filmlerini Yapıyorlar"

Kültür Sanat Haberleri

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı iş birliğiyle bu yıl dokuzuncusu düzenlenen, "İstanbul Edebiyat Festivali"nde "Sinema ve Belgesel" başlıklı oturum yapıldı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Ahmet Seven, Türkiye, Kültür Sanat, Haberler