Haberler

Tutuklu yargılama istisna, tutuksuz yargılama esas olmalıdır

Av. Arb. Mahmut Altınel

Av. Arb. Mahmut Altınel

Avukat-Arabulucu / Altınel Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu
28.08.2022 01:33

Tutuklu yargılama için en temel hukuk bilgilerde yeterli bilgilendirme ve aydınlatma olmaması nedeniyle birçok yanlış yorumu ve tespiti de bu beraberinde getirmektedir. Burada tutuklu yargılamayı daha anlaşılabilir şekilde açıklamak ve bu konuda toplumu aydınlatmanın doğru olacağını düşünüyorum. Tabi ki bu kısa yazıya sığmayacak kadar ayrıntılı ve uzun bir konu.

Genel olarak algı, tutuksuz yargılama olduğunda kişinin ceza almayacağı ya da tutuklu yargılama olduğunda kişinin yargılama sonunda kesin ceza alacağı noktasında toplanmaktadır. Her iki durumda da masumiyet karinesi değerlendirildiğinde suç kesinleşmediği müddetçe kimsenin hükümlü sıfatıyla değerlendirilemeyeceğini bilmemiz gerekir. Bir cezai soruşturma savcılık tarafından yapılacak, yeterli şüphe varsa iddianame hazırlanacak, iddianame mahkemenin kabul etmesi ile birlikte duruşma günü verilecek ve duruşmalar yapıldıktan sonra bir karar verilecektir. Yine de bu karar kesinlik sınırı üstündeyse istinafa başvurulacak, istinaf kararı da kesinlik sınırı üzerinde ise temyize başvurulacaktır. Kesinleşmiş bir ceza olsa bileT.C. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuru hakkı da bulunmaktadır. Kısacası kişinin ceza alıp olmayacağı savcılık soruşturma aşamasında belli olmaz, kesin olmaz. Bu nedenle masumiyet karinesine herkesin sahip çıkması, temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olması açısından son derece önemlidir.

Ceza mahkemesi yargılama yapılıp ceza kararı veriline kadar yapılan tutuklamalar tedbiren tutuklamalardır. Savcılık yani soruşturma aşamasında, kovuşturma yani ceza yargılama aşamasında tedbiren tutuklama verilir. Tedbirin sebebi, birçok nedene dayanabilir. Kaçma şüphesi olması, delilleri yok etme, gizleme ve değiştirme olasılığının bulunması, tanık, mağdur ve benzerleri üzerinde baskı oluşturma durumu somut gerekçelere dayandırılarak bulunması gerekir. Tedbirin, yargılama olmadan peşinen cezaya dönüşmesi halinde hukuki bir tutuklamadan bahsetmek mümkün değildir.

Tutuklama için, öncelikle kuvvetli suç şüphesinin varlığı aranır. Kuvvetli suç şüphesi şüpheli ya da sanığın aleyhine olan deliller kuvvetli ve yargılama sonucunda ceza verilmesini sağlayabilecek nitelikte olması gerekir. Kuvvetli suç şüphesi yoksa tutuklama kararı verilemez. Objektif bir kişinin değerlendirmesi esas alınması önemlidir. Neden kuvvetli suç şüphesi olduğu kararda mutlaka gerekçelerle beraber belirtilmelidir.

Kuvvetli suç şüphesi olsa bile bu tutuklama için yeterli olmaz. Onun dışında tutuklama nedenlerinin var olup olmadığına bakılması gerekir. CMK 100. m. tutuklama nedenleri sınırlı sayılmıştır. Bunun sebebi kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edilmemesi, en temel haklardan olan bu hakkı koruma altına almaktadır. Çünkü, kişi özgürlüğünden alıkonulursa ceza yargılaması sonucu beraat alır, düşme kararı verilir, adli para cezası verilebilir, hükmün açıklanması geri bırakılması kararı verilebilir, yatarı olmayan hapis cezası verilebilir tüm bunlar olursa kişi boşuna hapis yatmış olacaktır. Bu açıdan bu sınırlı sebeplere kılı kırk yararak uymak ve gerekçelendirmek gerekir. Kişinin özgürlüğünden alıkonulması öyle basite indirgenecek bir olay değildir, hukuki saik olmadan yapılacak şey değildir, duygularımızla diğer farklı düşüncelerimizle yapılacak bir şey değildir.

Özgürlükten alıkoymak için kanunilik mutlaka gerekir. Kanunilik ve kanuna uygun gerekçe olmadan kimseye özgürlüğünden alıkoyamazsınız. Suçun maddi ve manevi unsurları oluşmadan suçun oluştuğunu söyleyemeyiz.Sosyal medyada tutuklanması talepleri, tepkiler, yorumlar,gündemler tutuklama nedeni olamaz. Bu taleplere değil tutuklama nedenlerinin hukuken var olup olmadığına bakılır.

CMK 100. de sınırlı sayılan tutuklama nedenleri yoksa tedbir olan tutuklama kararı verilemez. Verilmesi halinde hukuki bir tutuklamadan bahsetmek mümkün değildir.

Yargılama sonucunda verilecek ceza ile ölçülü olmadıkça tutuklama kararı verilemez. Ölçülülükten anlayacağımız kişinin ceza yargılama sonucunda seçenek yaptırımlara dönüşen bir ceza olma durumu varsa, hükmün açıklanması geri bırakılması kararı verilme durumu varsa, ya da verilecek ceza mevcut infaz düzenlemelerine göre yatar hapis cezasına neden olmayacaksa ve bunun gibi verilecek ceza ile tutuklu yargılama arasındaki ölçülü olması için sebepler yoksa tutukluluk kararı verilemez.

Unutmamız gereken, tutukluluk kararlarına itiraz edebilmenin mümkün olduğudur. Tutukluluğa itiraz ret edilse bile tutukluğun gözden geçirilmelerinde her zaman tutuksuz yargılamasına karar verebilir. Fakat ilk tutuklarken tutukluluk nedenleri var mı ya da ilk tutuklarken var olan nedenler sonradan devam ediyor mu diye bakmak gerekir. Eğer sonradan tutukluluk nedenleri ortadan kalkmışsa kişinin ivedi olarak tutuksuz yargılanmasına karar verilir.

Tutuklama cezaya dönüşemez. Biraz kalsın aklı başına gelir, birkaç ay yatsın gibi söylemlerin kanunen yeri yoktur. Esas olan en temel hak olan kişinin özgürlüğünün korunmasıdır. Çünkü, özgürlük yoksa insan haklarından, sağlıklı bir yaşam hakkından ve adaletten bahsetmek mümkün değildir.

Tutuklu yargılamalarda azami süre öngörülmüştür. Fakat tutuklama nedeni ortadan kalkmışsa bu süreleri bakılmadan tutuksuz yargılama için tutuklama kararı kaldırılmalıdır. Süreler azami sürelerdir, tutuklama için zaten azami süre var, tutuklu kalabilir diye bir kabul mümkün değildir. O açıdan her tutukluluğu gözden geçirmede tutukluğunun devamına ilişkin "kanun maddesini, kalıplaşmış sözcükleri" kopyala yapıştır şeklinde yazmak yeterli değildir,neden tutukluluğun devamına karar verildiğini somut gerekçelerle açıklamak gerekir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında tutuklama gerekçelerinin somut olması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Ölçülülük, kuvvetli suç şüphesinin varlığı, tutuklama nedenlerinin olması halinde tutuklama kararı verilebilir. Aksi durumda hukuki olmayan farklı saiklerle tutuklama kararı verilemez.

Tutuklama nedenleri için kaçma şüphesi, delilleri karartmadan bahsetmiştim. Kaçması, kaçma şüphesini, saklanması var yazmakla tutuklama nedeni olmayacaktır, neden kaçma şüphesi olduğunu somut gerekçelerle açıklamak gerekir. Ya da çoğu zaman delillerin toplanmadığıolarak nitelendirilen gerekçe yetersizdir. Lehe ve aleyhe deliller toplanmamışsa zaten kuvvetli suç şüphesinin varlığı şüphelidir. Delilleri gizleme, değiştirme imkanına yönelik kuvvetli şüphe olması gerekir. Tanık, mağdur ve benzeri üzerinde baskı kurması ihtimali aynı şekildedir. Şüpheli ve sanığın davranışlarından kuvvetli şüphe uyandıracak şekilde bir şey çıkarmak mümkün değilse bu nedenle tutuklama olmaz. Sadece kanun maddesini yazmakla olmaz, hangi davranışlarından bu kuvvetli şüphe uyandırıldığını somut gerekçelerle yazmak gerekir. Ne yazık ki, bu durum pek dikkate alınmıyor. Çağrı ya davet ile gelmiş, ailesi ve çocukları olan, iş yeri ve yerleşik hayatı olan, verilecek cezanın kaçması için bir neden oluşturmayacağı durumlar için bile kaçma şüphesi var diye gerekçe yazılıyor. Bu hukuksuzdur, ölçüsüzdür.

Tanık, mağdur ve başkalarının üzerinde baskı kurması ayrı bir tutuklama nedenidir. Fakat, bu durum sınırsız olarak kullanılamaz. Soruşturma aşamasında lehe ve aleyhe delillerin makul sürede toplanması esastır. Makul sürede bu delilleri toplama imkanı varken, mağduru, tanıkları dinleme imkanı varken bunların ifade ya da beyanda bulunması uzatılmışsa ve baskı kurma tutukluluk gerekçesi olarak yazılmışsa burada hukuki bir tutuklamadan bahsetmek mümkün değildir. Dosya da bu deliller toplanmışsa bu tutuklama gerekçesi olamaz ya da hangi tanıklar ve başkalar üzerinde baskı kurulacağını somutlaştırmak gerekir.

CMK 100. de katalog suç olarak sayılan suçlar var olduğuna tutuklama nedeni var sayılabilir diye yazılmıştır. Var sayılır farklıdır, sayılabilir farklıdır. Bu nedenle her katalog suçta da tutuklama yapılacağı anlamına gelmez. Kuvvetli suç şüphesinin varlığı ve tutuklama süresinin ölçülülüğü aranır. Katalog suç diye, azami tutuklama için süre var diye bakılamaz. Ölçülülük burada da esastır, katalog suçlar kapsamında olan tüm şüpheliler tutuklanır diye kanun maddesi de yoktur

Suçun alt ve üst sınırı dikkate alındığında diye bir tutuklama nedeni yoktur. Zaten katalog suçlarda tutuklama nedeni var sayılabilir diye düzenleme olması alt ve üst sınırı ağır suçlar olan suçlarda tutuklama nedeni var sayılabilir. Suçun alt ve üst sınırı tutuklamanın ölçülü olması açısından dikkate alınabilir fakat üst sınırı infaz düzenlemelerine göre bile hapis yatarı olmayan suçlar için tutuklama kararı verilmesi mümkün değildir. Bu açıdan suçun alt ve üst sınırı dışında kuvvetli suç şüphesi, tutuklama nedenlerinin varlığı mutlaka somut gerekçe ile olmalıdır. Suçun üst sınırı dikkate alınırken alt sınırı da dikkate alınması gerekir. Üst sınırı 3 yıl ise alt sınırı 1 yıl ise alt sınırın hafifliğini dikkate alınmadan tutuklama nedeni ortaya koymak kabul etmek mümkün değildir.

Kuvvetli suç şüphesi olsa bile risk koşulu da gerçekleşmesi gerekir. Bu risk koşulu şüpheli ve sanığın kaçmasını önlemek, delillerin korunmasını sağlamaktadır. Risk koşulu yoksa tutuklama nedeninin varlığından bahsetmek mümkün değildir. Bu riskin olup olmadığını somut gerekçelerle tutuklama sevk talebine ve tutuklama kararına yazmak gerekir. Aksi halde hukuki bir tutuklamadan bahsetmek mümkün değildir. Katalog suçlarda ise risk koşulu olmasa da tutuklama nedeni var sayılabilir. Var sayılabilir diye yazılmıştır, varsayılır diye yazılmamıştır, katalog suç tek başına tutuklama nedeni olmayacaktır, bu suçlar içinde kuvvetli suç şüphesi ve ölçülülük esastır

Savcılık aşamasında ya da yargılama devam ederken yapılan tutuklama ile ceza mahkemesi kararı sonrası verilmiş hüküm ya da ceza mahkemesi istinaf, temyiz aşaması geçtikten sonra verilen kesin hüküm sonrası tutuklamayı birbirine karıştırmamak gerekir. Bir kişi bu suçtan tutuklanmış, diğeri neden tutuklanmıyor doğru olamaz. Çünkü, birisi ceza mahkemesi kesinleştikten sonra tutuklanmış olabilir, diğeri savcılık soruşturması devam ederken ya da yargılama esnasında tutuklanmış olabilir. Bu ayrımı yapmadan karşılaştırma yapmak yanlış ve eksik bir tespittir.

Ne yazık ki, tutuklamanın hukukiliği anlatırken hukuki yorum yerine başka saiklerde olan kişiler tarafından tepki ile karşılaşıyoruz. Ama biz tepkilere göre saiklere göre hukuki yorum yapmıyoruz. Bu hepimiz için gerekli olan hukuki güvenlik için zorunlu olduğunu söylüyoruz. Bugün başkasının başına gelen yarın hepimizin başına geleceğini anlatıyoruz. Ceza oluşturacak eylemlere karşı olmak farklıdır, bu eylemler sonucu soruşturmanın, kovuşturmanın ve yargılamanın her aşamasının hukuki olması gerektiğini savunmak farklıdır. Her suçlunun kendini savunma hakkı vardır, her suçlunun müdafii talep etme hakkı vardır, susma hakkı vardır, itiraz etme hakkı vardır. Bu haklar suça ve suçluya göre değişmemektedir. Suça ve suçluya göre kanunun sınırları içinde uygulama gösterilir. Kanunun verdiği sınırların dışına çıkmak mümkün değildir. Kanunsuz, suç olmaz. Bu en temel hukuk ilkesidir. Herkesin güvencesidir.

Cumhuriyet savcısı tutuklama isteminde bulunduğunda mutlaka gerekçe göstermeli ve adli kontrol uygulamasının neden yetersiz kalacağını hukukî ve fiili yönleriyle açıklamalıdır, adli kontrol şartlarının neden yetersiz kalacağını açıklamadığında hukuki bir tutuklamadan bahsetmek mümkün değildir. Adli kontrol şartları mevcutsa, tutuklama kararı verilemez. Bu nedenle mutlaka adli kontrol şartlarının mevcut olup olmadığı değerlendirilmesi tutuklama kararı verilmeden yapılmalıdır. Adli kontrolde bir tedbirdir, bu tedbir verilirken yine ölçülülük ve kişinin özgürlüğü kısıtlandığını unutmamak gerekir. Daha hafif adli kontrol imkanı ile tedbir uygulanması yeterli olacakken daha ağır adli kontrol uygulamasında bulunmak hukuki değildir.

Çünkü, kişi özgürlüğü ve güvenliği tekraren yazıyorum esastır. Sınırlamak dar yorumla olur, sınırlamak ölçülü olur, sınırlamak kanunla olur, sınırlamak sınırsız ve keyfi olmaz.
SOMUT GEREKÇE YOKSA, SAVUNMA HAKKI YOKTUR, SAVUNMA HAKKI YOKSA ADİL BİR YARGILAMA SİLAHLARIN EŞİTLİĞİ İLKESİ GEREĞİ YOKTUR.

Kuvvetli suç şüphesi, tutuklama nedeni ve tüm bunların somut gerekçelerle açıklanması gerekir. Gerekçe somut değilse, gerekçe kuvvetli suç şüphesini ve tutuklama nedenini açıkça açıklamıyor ise tutuklama kararı hukuki olmaktan çıkar. Gerekçesiz ceza hukuku olmaz, gerekçesiz tutuklama olmaz, gerekçesiz kişinin özgürlüğünden alıkoyma olmaz. Gerekçe dediğimiz soyut gerekçe değildir, gerekçeyi okuduğumuzda hukukun uygulandığını bize gösteren somut gerekçedir. Kişinin kaçma şüphesi var diye yazmak gerekçe değildir, neden kaçma şüphesi olduğunu somut bir şekilde açıklamak gerekir, kişinin delilleri yok etmesi diye gerekçe olmaz, delilleri yok etmek için elverişli bir imkanı var mı , hangi delilleri yok edeceği, delilleri yok etmeden hemen toplanma imkanının olup olmadığı gibi bir çok husus somut bir şekilde açıklamak gerekir. Tanık ve mağdurlar üzerinde baskı yazıyorsan , davranışlarının bu yönde kuvvetli şüphe neden uyandırdığını somut gerekçe ile yazmak gerekir. Cezanın alt sınırı ve üst sınırı tutuklamak için yalnız başına yeterli neden değildir, buna ilişkin diğer nedenlerin var olması mutlaka gerekir.

Suçun önemi diye tutuklama nedeni olmaz, suçun önemi dışında kuvvetli suç şüphesi, ölçülülük gerekir.

Tutuklu yargılamaya ilişkin Anayasa Mahkemesi Kararları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları çok değerlidir, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı kapsamında birçok ihlal kararı verilmiştir. Bu açıdan bu kararları okumak, içselleştirmek ve sonucunda hukuka uygun kararlar vermek hukuk devletinin olmazsa olmaz gereğidir.

Av. Arb. Mahmut ALTINEL

www.altinelhukuk.com

mahmut@altinelhukuk.com

title