Haberler

mental minimalizm

Sümeyra Teymur

Sümeyra Teymur

CEO
26.11.2020 10:53

hayat hep dairesel. bireysel insan hayatı da öyle, toplumlar da, kültürler de.. geçmiş zamanlarda insanlar zorunlu olarak minimal yaşarken; tüketimin hem insanları hem dünyayı yiyip bitirdiğini fark etmeye başladıktan sonra gönüllü minimalizime doğru evrildi döngü. sonra bir anda popüler oldu bu akım, günümüzün yeni trendi minimal olmak. yavaş yavaş minimalizmin kendisi minimal olmaktan uzak olmaya başladı. bu akım üzerine bu kadar söz söylemek bile minimallikten uzaklaşmak demek belki; çünkü gereksiz her şeyden kaçınmak demek değil mi bu?

profesör kasser 2005 yılında minimalizm ve minimalizmin sağlık üzerindeki etkisi konulu çalışmasında; "yaş, cinsiyet, coğrafya fark etmeksizin; yaşamlarını bilerek sadeleştiren kişilerin yaşam tatmin seviyelerinin daha yüksek olduğunu, olumlu duyguları daha fazla deneyimlediklerini ve tatsız duyguları daha az deneyimlediklerini" buldu. öyleyse hep birlikte bir miktar minimalleşmeyi deneyelim. deneyelim ama sınırlarımızı kim belirleyecek. James Altucher gibi akım öncüleri adece bir sırt çantasına sığacak kadar eşya ile yaşamayı tavsiye ediyor. sanki bu kadar uç olmak, pratikliğini azaltıp günlük yaşama adapte edilmeyecek bir yere kaldırıyor bu felsefeyi. birçok konuda olduğu gibi bu konuda da itidalli olmaktan yanayım. yani uçlardan uzak durup, orta yolu bulmak.

minimalizm bir hayat felsefesi olarak günlük hayattaki büyük küçük bütün atkiviteleri kapsayabilir. ben bunu bir yaşam biçimi olarak benimseme taraftarıyım. bu da kıyafetler, çantalar, ev eşyaları vb. fiziksel eşyaların sayısını azaltmaktan daha büyük bir çerçeveyi oluşturuyor. daha az kıyafet, daha az email, daha az eşya'yı ifade eden minimalizm ile ilgili çok öneceleri deneyimlerimi yazmıştım.

minimalizmin tamamen fiziksel objelerden uzak tarafından, mental minimalizm'den söz edeceğim. mental minimalizm kafamızın biraz daha sadeleşmesi, dolayısıyla ruhumuzu rahatlatmak olarak düşünebiliriz.

#daha az konuş

gereksiz konuşmanın beyni ne kadar yorduğunu, karantina sürecinde mecburi olarak daha az insana maruz kalıp, daha az konuşunca daha net anladım.iyi yazının gereklerinden olan az söz ile kendini en iyi şekilde ifade etme ilkesi konuşurken de geçerlidir. çok konuşmak, kendini iyi ifade ettiğin anlamına gelmez. hatta çoğu kez, aynı konuda çok fazla konuşmak zorunda kalmak demek ya iletişimde bir sıkıntı olduğunun işaretidir. daha az konuşmayı ilke edinmek hem kendimi ifade etme biçimimi iyileştirdi, hem de gereksiz konuşma ve tartışmalara girmenin getirdiği stres yükünden kurtardı. daha az konuşmayı, özellikle tartışmalarda daha az konuşmayı şiddetle öneriyorum.

#aynı anda sadece 1 konuyu düşün

nasıl fiziksel bedenimizin bir sınırı varsa, örneğin belli bir ağırlığın üzerindeki objeleri kaldıramıyorsak veya belli sayıda objeyi taşıyacak gücümüz varsa; zihnimizin de bir kapasitesi vardır. aynı anda binlerde konuyu düşünmek, örneğin toplantı esnasında bir yandan toplantı konularını dinleye çalışırken bir yandan hafta sonu programının detaylarını düşünüyor, diğer yandan dün yaşadığımız bir tartışmayı tekrar tekrar zihnimizde döndürerek bu konuda ne yapabileceğimize karar vermeye çalışıyoruz. bu sanki aynı anda dün giydiğimiz kıyafetin üstüne bugünkü toplantı kıyafetini giymek onun da üstüne hafta sonu tatilinde giyeceklerimizi geçirmek gibidir. bizi yorar, yıpratır ve sonuca da ulaştırmaz. bu sebeple zihnimizi aynı anda sadece bir noktaya odaklamalı ve o konu bittikten sonra diğer konulara geçmeliyiz.

#daha az mobil bildirim

bir zamanlar her şeyden anında haberdar olmamızı sağlayan, hayatımızı süper kolaylaştıran, canımız, vazgeçilmezimiz mobil bildirimler nasıl oldu da bizi her dakika dürtüp rahatsız eden bir yapıya dönüştü acaba. haberleri günde 1 kere haber bültenlerinden takip edebildiğimiz zamanlarda, bir aplikasyonun bize günün gelişmelerini haber vermesi mucize gibiydi. internete sadece günün belli saatlerinde bağlanarak emaillerimizi kontrol ettiğimiz dönemde, her emaili saniyesinde görmek muazzam bir hız katmıştı email iletişimlerimize. ama artık o kadar çoklar ki; emailler, slack, whatsapp, oyunlar, fotoğraflar, mesajlar, bankalar, online alışverişler vb vb. günde kaç tane bildirim alıyoruz hiç saydınız mı? sadece 1 haber uygulamasından günde 30'dan fazla bildirim geldiği için uygulamayı silmiştim, gerisini siz düşünün.

sadece gerçekten önemli bildirimler dışındaki tüm bildirimler bizi sürekli gereksiz yere dürten, bütün deneyimlerimizi parçalara bölerek alacağımız keyfi mahfeden dijital canavarlardır. mecburen takip ettiğim birkaç uygulama dışında tüm mobil, tablet ve bilgisayar bildirimlerini kapattım. artık bir film izlerken daha az dürtüyor telefonum beni. bazen hepsini birden kapatıyorum. telefonumun kapalı olduğu saatlerde dünyaya göktaşı çarpmaz herhalde veya dünyaya göktaşı çarpsa telefonum kapalı diye bundan haberdar olmam diye düşünüyorum.

zihnimizi yoran daha birçok şey vardır elbette çevremizde. bunları azaltmak başta zor gelecek ama sonunda azlığın verdiği rahatlamaya alışınca eskinin keşmekeşinde nasıl yaşamışım diye şaşıracaksınız.

title