Haberler

    Gül ve Erdoğan Arasında Makam Farkı

    Güncelleme:

    11'inci cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve yeni şeçilen cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan siyasetin yollarını beraber arşınladı. Aslında yıllar boyunca kendi siyasi çizgileri üzerinde pek ayrışmadan yürüdüler. Geçmişlerinden getirdikleri fikir birliği, içinde siyaset yaptıkları bütün partilerde ortak hareket etmeye özen gösterdiler. Yakın siyasi tarihin önemli bir aşamasında yine birlikte hareket ettiler ve geleneksel olan ile "yenilikçi" arasında yeni bir muhafazakar tanım yaparak eski yol arkadaşlarından ayrılıp birlikte AKP'yi kurdular.

    İLK AYRIŞMA

    Partinin iktidara gelmesiyle birlikte ayrıştıkları ilk konu, Erdoğan'ın siyasi yasağı nedeniyle başbakanlık koltuğuna oturan Gül'ün masasının üstünde bulduğu Irak Tezkeresi oldu. Sonuçta Abdullah Gül'ün tezkere hakkındaki tereddütleri, mecliste de karşılık buldu. Tezkerenin geçmesini isteyen Erdoğan'a rağmen oylamanın sonucu "hayır" oldu. Daha sonra başka konularda ayrı düştükleri oldu. Gazeteci Ruşen Çakır, "Gül 'iyi', Erdoğan 'kötü polis' mi?" başlıklı 3 Ekim 2013 tarihli yazısında ihtilaf konularını şöyle sıralıyordu:

    "İYİ POLİS-KÖTÜ POLİS"

    "Cumhurbaşkanı Gül'ün bu yılki (2013) TBMM açılış konuşmasında da Gezi olayları, basın özgürlüğü, çoğulcu demokrasi, Suriye gibi temel konularda Başbakan Erdoğan'dan farklı görüşler dile getirmesi üzerine doğal olarak başlayan tartışma her iki kesim tarafından boğulmak istendi. Ama tartışma her şeye rağmen sürüyor ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça daha da zenginleşip tırmanacağa benziyor. Bu tartışmadan ne çıkacağını, ne gibi siyasi sonuçlar çıkacağını kestirmek kuşkusuz mümkün değil. Ne var ki bugün yaşananlara baktığımızda, en azından 'iyi polis-kötü polis' oyunu oynanmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü böylesi bir oyun, ancak iki tarafın anlaşmış olması halinde mümkün olabilir. Fakat Gül ile Erdoğan'ın yakın gelecek için anlaşmış olduklarına dair elimizde hiçbir kanıt, hatta işaret yok."

    "GÜL CUMHURBAŞKANLIĞINDAN ISRAR ETTİ"

    Çakır yazısında, 2007'de erken genel seçimin ardından Tayyip Erdoğan'ın daha önce "367 kararı" yüzünden seçilemeyen Abdullah Gül yerine "düşük profilli" birini göndermeyi tercih ettiğini, fakat Gül'ün cumhurbaşkanlığında ısrar ettiğini söyleyerek, yaşananların "kardeşlik hukuku"nun "sıfır sorun" anlamına gelmediğini söylüyordu.

    EN GÖZE ÇARPAN SİYASİ TARTIŞMALAR

    10 Ağustos'taki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru, kamuoyu artık bu kırılma noktalarının farkındaydı. Başkanlık sistemi tartışmaları, Gezi olaylarındaki üslüp farkı, sosyal medya, Gül'ün siyaset hayatına Ak Parti'de devam edeceğini açıklaması gibi konularda Gül ve Erdoğan arasında en göze çarpan siyasi tartışma konularıydı.

    "ASIL MESELE BİZİM BİLMEDİĞİMİZ KONULARDA"

    Aljazeera'ya konuşan Konda Yönetim Kurulu Başkanı Tarhan Erdem de Erdoğan ve Gül arasındaki ihtilaf olarak nitelenebilecek olayları örneklerken, bunların ortaya çıkmasında, dışa vurmakta sakınca görmedikleri görüş ayrılıkları olduğunu söylüyor. Erdem bu farkı, "Asıl mesele şu, bizim bilmediğimiz başka konular vardır, anlaşmazlıklar oralarda çıkmıştır, eğer ciddi bir anlaşmazlıkları varsa.

    ANLAŞMAZLIĞIN GELDİĞİ EN HAYATİ NOKTA!

    Son günlerde ortaya çıkan durum farklı, Gül'ün Ak Parti'ye katılma meselesi ve Erdoğan'ın bunun karşısında aldığı vaziyet." diyor, bu konumlanışı da şöyle tarif ediyor: "27 ya da 24 Ağustos'ta yapacaktı kongreyi, 27'sinde karar kıldı ve 'kongreyi kendim açacağım' diyor. 'Ve önümüzdeki seçime kadar bu kongrenin seçeceği genel başkan ve başbakan ile gideceğim' diyor. Birisini seçtirir ve o kişi 2015'te anayasayı değiştirecek kadar oy alabilirse, onunla devam edecektir. Gazetelerde yer alan 'Tren yola çıkmıştır, bundan sonra trene binilmez' lafının Abdullah Gül'e karşı olduğu muhakkak. Bence asıl anlaşmazlığın geldiği ve en hayati nokta bu. Gül partiye dönecek ve tahmin ediyorum ki bir olağanüstü kongreye ile veya seçimden sonra kendisinin gelip gelemeyeceğini düşünerek bir vaziyet alacaktır. Tekrar başbakan olabilecek mi, bunu tartacak, ona göre bir durum tespiti yapacaktır."

    "GÜL, SAMİMİ OLARAK DEMOKRASİNİN YERLEŞMESİNİ İSTİYOR"

    Erdem, "Abdullah Gül'ün gerçekten samimi olarak demokrasinin yerleşmesini ve gelişmesini istediğini sanıyorum" diyor ve sözü 2013 Haziranı'na getiriyordu: "Gezi olaylarındaysa Erdoğan buna tahammül edemeyeceğini gösterdi, bazı kendisine göre bahaneler üzerinden Gezi olaylarının sebeplerini yorumlayarak. Gezi olaylarını Türkiye'ye karşı yapılmış kötü bir olay olarak yorumladı".

    BAŞKANLIK SİSTEMİ AYRIŞMASI

    Başkanlık sistemi için Erdoğan istekli, Gül ise temkinli konuşuyordu. Erdem, Gül ve Erdoğan arasındaki asıl anlaşmazlığın demokrasi anlayışı, ifade özgürlüğü ve insan hakları meselesi konularında yaşandığını savunarak, "bu fikir ayrılıkları artık her noktada ortaya çıkacaktır" diyor.

    Abdullah Gül, başkanlık sistemi ile ilgili "Bir çekinceniz mi var?" diye sorulduğunda, "Şüphesiz ki çekincem var. Ama avantajları da, dezavantajları da var. Fakat 'Bilerek biz bunu istiyoruz' diye karar verilirse..." diyordu.

    Gazeteci Avni Özgürel'e göre Gül, başkanlık sisteminin otoriter anlayışa bir kapı açabileceği kaygısı taşıyor:

    "Tayyip Erdoğan ise 'zaten yasal sınırlamalar var, böyle bir kaygıya, endişeye mahal yok' diye düşünüyor. Türkiye'de bürokratik sistemin işlemesi için istiyor, bu kilidi aşabilmenin yolunun başkanlık sisteminden geçtiğini düşünüyor".

    GÜL VE ERDOĞAN ARASINDAKİ ÜSLUP FARKI

    Özgürel bugün parlamenter sistemin işleyişine dair de eleştiriler olduğunu, TBMM'nin hükümetin eğilimleri, istekleri, öncelikleriyle hareket ettiğini savunuyor. Özgürel'e göre bugün hükümete rağmen meclisin çalışması mümkün olmadığı gibi, hükümetin belirlediği bir gündem dışında çalışması da mümkün değil. Yazar, "İşin bu tarafına bakmadan olmaz, başkanlık sisteminin yönetim anlayışıyla da ilgili ciddi sorular sormak gerekiyor" diye konuşuyor.

    Özgürel, esas olarak Gül ile Erdoğan arasındaki farkı ortaya çıkaran şeyin "üslüp farkı" olduğunu söylüyor; bakış ve değerlendirme farkının ortaya çıktığı noktaları "sosyal medya" ve "sivil toplum" olarak ikiye ayırıyor. Bunu da Gezi olayları üzerinden örnekleyerek açıklıyor:

    "Abdullah Gül, Gezi olaylarına bu kadar katı bakılmaması gerektiğini söyledi. Başlangıçta polisin uyguladığı orantısız şiddete Erdoğan da kızdı. Tayyip Erdoğan bilgilendirildiği yere göre tavır değiştirdi. Doğrudan doğruya Gezi hareketinin dışarıdan kaynaklı ve destekli, kendisini hedef alan bir hareket olarak algıladı. Abdullah Gül'ün tavrını belirleyen uluslararası kamuoyunda, basınında ortaya çıkan Türk hükümetine dönük eleştirilerdi, bunun böyle olduğunu düşünüyorum. Tayyip Erdoğan da dış basına da sosyal medyaya da önem verir. Ak Parti sosyal medyayı en etkin kullanan partilerden biridir. Etki bakımından baktığınız vakit kullanmak ayrı, itibar etmek ayrı. O noktada Tayyip Erdoğan'ın sosyal medyaya bir hayli kuşkulu yaklaştığını söyleyebiliriz. Abdullah Gül ise kendisine tam o günlerde çıktığı ABD gezisinde, kendisini protesto edenlere el sallayarak karşılık verdi. Benzer bir şey Tayyip Erdoğan için olsaydı tepkisi daha farklı olurdu."

    ERDOĞAN ÇANKAYA'YA ÇIKIYOR, GÜL İNİYOR

    Erdoğan 28 Ağustos'ta Köşk'e çıkacak. Abdullah Gül ise Çankaya'dan indikten sonra kendine yeniden bir yol çizecek. Daha önce ortaya çıkan ayrışmaların geleceğe etkisini ise zaman gösterecek.

    Kaynak: Aljazeera / Güncel

    Recep Tayyip Erdoğan Abdullah Gül Politika Güncel Haberler

    500
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title